M. Sarmış: Askerliği ne zaman, nerede yaptınız?

A. Akbıyık: O zaman üniversite mezunları için 4 aylık kısa dönem imkânı vardı. Ben de 1981 yılında Çanakkale'de görevimi yaptım. 116. Jandarma Alayı… Çanakkale zaten çok güzel bir şehir. Bizim yerimiz de çok güzeldi. Denize nazır, yemyeşil. Eğitime çıktığımız yer sabahları çok soğuk olduğu için adına "İt Durmaz Tepesi" diyorlardı. Fakülte mezunları, profesörler, müftüler, birçok değerli insan vardı. Bazı ünlü isimler de… Mesela Minik Serçe denilen Sezen Aksu'nun eşi… Çok güzel geçti. Bir çeşit tatil gibiydi beni için. Diğerleri genellikle yaşlı, evli barklı insanlar, ben gencim. Onlar "Ah oğlum! Ah kızım!" diyor, ben keyfediyorum. Herkes eğitimli, komutanlar, kibar davranıyor. Çek yok, senet yok, hesap kitap yok. Spor var, eğitim var. Ye, iç, yat... Aşağıda bir mescidimiz var; gidiyoruz, hocalar bize namaz kıldırıyor, Kur'an okuyoruz... Sivil hayatta yapmadığımız sporu, tatili yapıyoruz. Daha Allah'tan ne isteyeyim?

M. Sarmış: Maddi manevi tatmin ediyor yani…

A. Akbıyık: Ne diyorsunuz? Hem de çok…

M. Sarmış: Döndünüz. Mali müşavirliğe devam… Evlilik konusuna gelelim. 

A. Akbıyık: 1986 yılında evlendim. Subaşı ailesinden Sema Hanımla…

M. Sarmış: Doktor Faruk Subaşı'nın akrabası herhalde.

A. Akbıyık: Evet, Münire ve Timur Subaşının kızı, Doktor Faruk Subaşı'nın yeğeni. Allah rahmet etsin; Faruk abi aile doktorumuzdu aynı zamanda. Benim bazı müzmin rahatsızlıklarım vardır. Mesela bademcik, mide yanması… Faruk abi, çok deneyimli bir doktordu, rahatsızlandığım zaman hemen yürüyüşümden anlardı. Onun kokteyl yaptığı bir iki ilaç vardı; yazardı, iki gün içinde iyileşirdim. Çok değer verdiğim, çok entelektüel bir insandı.

M. Sarmış: Ben de tanıyorum. İlk röportaj yaptığım isimlerden biriydi.

A. Akbıyık: Evet, hatırlıyorum. 

M. Sarmış: Yenge hanım herhangi bir işte çalışıyor mu?

A. Akbıyık: Yok, ev hanımı. Ev hanımı derken sanki hiç iş yapmıyormuş gibi algılanıyor. Hâlbuki ev hanımları, çocuk doğurma, yetiştirme, yemek, bulaşık, ütü, temizlik, yani evde en ağır işleri onlar yapıyorlar. Sağ olsunlar.

M. Sarmış: Çocuklarınız…

A. Akbıyık: İkisi erkek, ikisi kız, dört çocuğumuz var. Büyük oğlum Fatih, şu anda Ankara'da avukat. Onun küçüğü Seda İngilizce öğretmeni, o da Ankara'da, bir ara öğretmenlik yaptı, şimdi yapmıyor. Üçüncü sıradaki Ayşe, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ekonomi Bölümünü bitirdi. Ama o alanda çalışmıyor; moda tasarım işi ile uğraşıyor. O işi çok seviyor. Bu amaçla iki yıl akademiye gitti, Olgunlaşma Enstitüsüne gitti. Zamanında bize çok müdahale edildiği için ben ona müdahale etmiyorum. Sevdiği işi yapsın diyorum. En küçüğümüz Ahmet de Balıkesir'de elektrik elektronik okudu. Sonra da kulvar değiştirdi. Benim bir işim var, portföyüm var, tezgâhım var. O da "Baba ben de bu işi yapmak istiyorum." dedi. "Sen bilirsin." dedim. Şimdi Anadolu Üniversitesinde İşletme okuyor; 4. Sınıfta… Danışmanlık işinde beraber çalışıyoruz.

M. Sarmış: Torun?

A. Akbıyık: Büyük oğlum ve büyük kızım evli. Kızımdan iki tane torunum var; yakında oğlumdan da bir tane olacak inşallah!

M. Sarmış: Mali müşavirlikten devam edelim. Ne kadar sürdü?

A. Akbıyık: 1980'den 2006'ya kadar; yani 25-26 yıl kadar… O zamanlar daha meslek yasamız çıkmamıştı. Mali Müşavirler Derneğini kurdum, başkanlığını yaptım. Sonra Merkezi Ankara'da olan Muhasebeciler Birliğini kurdum, onun başkanlığını yaptım. Meslek yasamızın çıkması için bayağı mücadele ettik. 1989'da da Meslek yasamız çıktı. 

M. Sarmış: Ondan önce nasıldı?

A. Akbıyık: Eskiden vergi mükellefi olan herkes muhasebecilik yapabilirdi. İlkokul mezunu bile olsa, hatta sadece okuryazar bile olsa, "Ben şurada muhasebecilik yapmak istiyorum." diye bir dilekçe vererek muhasebecilik yapabilirdi. Nitekim bu yüzden birçok kişi bu şekilde muhasebecilik yapıyordu. Bilhassa öğretmen arkadaşlar, ilkokul mezunu olan hanımlarının adına büro açmışlardı. Yasa çıktıktan sonra özel bir madde ile daha önce bu işi yapmış olanların sürdürmelerine imkân verildi. Meslek yasası gereği Mali Müşavir olmak için yüksekokul mezunu olma, staj yapma şartlar var. Şartlar her sene ağırlaştırılıyor.    

M. Sarmış: İbrahim Bey de kayıttan önce biraz söz etti; sizin büronuz, hem döşemesi, hem müdavimleri açısından çok özelmiş.

A. Akbıyık: Köprübaşı'nda, eski belediye binasının karşısında Urfa İş Hanı var. Bürom önce onun ikinci katındaydı. Sonra dördüncü katına çıktım. İkinci katında kirayla oturuyordum. Küçük bir yerdi. Mülk sahibi babamın da arkadaşı olan yaşlı biri idi. Bir gün, daha kira artış vakti gelmeden çıkıp geldi, kolunu kapıya dayayıp "Bu seneki kiramız şu kadardır ha!" dedi.  Sert bir ifade ile söyledi, söyleme tarzı hiç hoşuma gitmedi. "Tamam. Ne dersen öyle olsun; bugüne kadar kiraya itiraz etmedik ki!" dedim. Fakat midem bulandı, moralim bozuldu. Eve gidince hanım "Hayırdır niye yüzün asık" deyince durumu açtım. "Bir ofis almamız gerekiyor." dedim". Sağ olsun hanım "Ne gerekiyorsa yap." dedi. O sırada pasajın dördüncü ve beşinci katı bomboştu; o günlerde kimse oraya rağbet etmiyordu. Sonra araştırdım, aynı binanın dördüncü katında Ali Abamor'a ait bir yer vardı; oraya talip olduk, anlaştık. Hanım, elinde boynunda ne kadar altını varsa çıkarıp verdi; biz de sağda solda ne kadar paramız varsa topladık. Böylece iş yerimizi satın aldık. Teyzem oğlu Yaşar Çıkkan çok sanatkâr bir marangozdu, babamın da çırağıydı. Oturup büronun dizaynını birlikte yazıp çizdik. Her tarafını ahşap yaptık, kemerli, süslü, çok güzel oldu. Halısı, şusu, busu farklı bir konsept. Kitaplarımızı dizdik. Sonra bitişiğindeki yeri de alıp dükkânı genişlettik. Mutfağı, lavabosu ile 120-130 metre karelik bir alanımız oldu. Cumartesi'leri daha önce bizim yanımızda çalışmış olan insanlar gelirdi. On kişi, yirmi kişi… Öğlen üzerleri yemek yapılırdı; Urfa usulü tepsi, bazen çorba ve benzeri… Arkadaşlar her zaman gelirdi. Urfa'ya çeşitli zamanlarda gelen kültür, sanat, edebiyat, müzik insanları, bazen değişik programlar için TRT mensupları gelirdi. 1993 yılında Şanlıurfa Televizyonunda "Gönül Telimizi Titretenler" adıyla bir program hazırlıyordum, çekimlerini orada yapıyorduk.

M. Sarmış: Peki sizin mesleğinizin, yani mali müşavirliğin, muhasebeciliğin Urfa'daki geçmişine dair neler söylemek istersiniz? Özellikle anmak istediğiniz isimler var mı?

A. Akbıyık: Urfa eskiden tarım şehri idi, ticaret ve sanayi son yıllarda gelişti. Bu nedenle de muhasebeci pek yoktu. Mustafa Vurucu, Müslüm Kırmiç, İsmet Bilgin, Halil Hafız (Uzungöl), Halil Biner, Ali Servet Nahya, Urfa'daki ilk kuşak muhasebecilerden aklıma gelenler… Bir de babam, muhasebecisi Hatip Şıho'dan (Şıhmüslüm Hatipoğlu) bahsederdi. En eski isimlerden biri de amcam oğlu Ahmet Akbıyık'tır. Eskiden zaman zaman onun yanına da gidip gelirdim.
M. Sarmış: Allah rahmet eylesin. Tanışmıştık. Oda başkanlığı da yapmıştı sanıyorum.

A. Akbıyık: Evet. Her mesleğin bir odası vardır; bir de onların birliği… Ahmet abi uzun bir süre Esnaf Birliği başkanlığı yapmıştı. Az önce dediğim gibi o zaman meslek yasamız yoktu. Bilgisayar yoktu; her iş elle yapılırdı. Defterler elle tutulurdu. Şimdi olduğu gibi katma değer yok, her ay beyanname yok, BA/BS formu yok. Muhasebeciler her ay fatura toplar, seneden seneye beyanname verirdi. O da usulen yapılan bir işlemdi. Meslek yasası çıksın diye ülke genelinde yürütülen çalışmalara biz de Urfa'dan destek olduk. 

M. Sarmış: Başkanlık yaptım dediniz. Hangi yıllarda?

A. Akbıyık: Mali Müşavirler Derneği Başkanlığı… Yılını tam olarak hatırlamıyorum, ama 1989'dan önceydi; çünkü 89'da yasamız çıktı. Arkadaşlarımla birlikte derneği kurduk. Başkanlığını yaptım. Sonra Ankara'da "Birlik" kuruldu; biz de Urfa'da o birliğin Urfa Şubesini kurduk. Yasanın çıkması için girişimler oluyor, mecliste görüşmeler yapılıyor, biz de kamuoyu oluşturuyoruz, yasanın nasıl olması gerektiği konusunda görüşmeler yapıyoruz, tekliflerimizi ilgililere iletiyoruz. Sonunda 1989 yılında 3568 Sayılı "Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu" çıktı. Geçici maddelerle daha önce bu işi yapanlara geçiş hakkı tanındı; onlar muhasebeci oldu; bizse fakülte mezunu olduğumuz için "Serbest Muhasebeci Mali Müşavir" olduk. O tarihten itibaren de bu unvanla 2006'ya kadar Urfa'da devam ettik. 31 Ağustos 2006 tarihinde de evimizi Urfa'dan Ankara'ya taşıdık.

M. Sarmış: Niçin gittiniz?

A. Akbıyık: Ankara'da ikamet eden Urfalı bir iş adamının Urfa'da iplik, çırçır, yağ fabrikaları vardı. Ben de onun mali müşavirliğini yapıyordum. İş adamı, iplik fabrikasını satmak istedi. Alıcı ile satıcıyı görüştürmek, satış sözleşmesini hazırlamak gibi nedenlerle Ankara'ya dört beş defa gidip geldim. Her seferinde "Gel seni Ankara'ya alalım." diyordu. "Bizim şirketin başına geç, muhasebe, insan kaynakları, hukuk bölümü gibi işlerimize bak. Hem çocukların eğitim öğretimi için de iyi olur." O sırada çocuklar küçük, daha okul okuyorlar. İlk zamanlar "Ne işimiz var Ankara'da?" diye düşünüyordum. Evimiz, işimiz Urfa'da. Kurulu bir düzenimiz var. O zaman da, söylemesi ayıp, Karaköprü yolunda, "Sarı Köşk" adında güzel bir bina yapmışım. Bir dairesi bana, beş dairesi yakın arkadaşlarıma. Apartmanın her şeyiyle ben ilgilenmiştim, Planını kendim çizdirmiş, içinin döşemesini, mefruşatını, bütün detaylarını kendi kafama göre yaptırmıştım. Tabii arkadaşlarla beraber, orası ölünceye kadar evimiz olacak; öyle düşünüyoruz. Urfa'dan ayrılmamı gerektiren bir sebep de yok. İşlerim yolunda. Ne diye rahatımı bozayım? Fakat her Ankara'ya gidişte ısrarla gelmemi istiyorlar, gitmem için öyle tekliflerle geliyorlar ki! Sonunda hanıma danıştım, yapılan ısrarlı tekliflerden bahsettim. Hanım da "Sen nerede isen biz oradayız. Ama çocuklar için de iyi olur. Orada eğitim ve sağlık imkânları daha fazla." dedi. O sırada Urfa'daki okullarda öğrenciler arasında çeteleşmeler var, kavgalar var. Urfa'daki eğitim durumu da malum; başarı sıralamasında ülke genelinin çok gerisinde,  siz daha iyi biliyorsunuz. Kalkıp adama gittik. "Geliriz, ama şu şu şartlarla…" dedik. Adam kâğıdı uzatıp "Ne istiyorsan yaz." dedi. "Şu kadar maaş isterim, ev isterim, araba isterim, özel şoför isterim…" Yazdım böyle.

İbrahim Tezölmez: Ben o maddeleri okudum; bugüne kadar öyle bir sözleşme yapılmamıştır.

A. Akbıyık: Evet. Hatta bir yıllık maaşı da peşin istedik. Adam hepsini kabul etti.

M. Sarmış: Kim o adam? Şirketin adı nedir?

A. Akbıyık: Mahmut Yıldız. Eski Şanlıurfa milletvekili. Şirketin adı da "Günsayıl İnşaat". 

M. Sarmış: Hangi görevle? Ne olarak?

A. Akbıyık: Genel müdür olarak… Uzatmayalım, kabul edip sözleşmeyi imzaladık. Bir baktım ki 31 Ağustos 2006 tarihinde evimizi yüklediğimiz kamyon önde, biz arkasında gidiyoruz. 
Büyük bir şirketti. Nerden baksan o günlerde 2000 kişi çalışıyordu; Türkiye'nin her tarafında iş yapıyordu. Boru hattı, baraj, yol, bina yapımı gibi inşaat taahhüt işleri… Burada yağ, iplik fabrikaları da vardı. Ayrıca çeşitli şehirlerde otelleri de vardı. Dört yıl onlarla beraber çalıştık. Hepsinin mali işlerinden sorumlu genel müdürü olarak… Dört yıl sonra tokalaşarak ayrıldık.