Şimdi yoksun yanımda. Yetîmim, garîbim, âh!

Gitmek zorunda mıydın baba, bu kadar çabuk?

İsyân etmiyorum, biliyorum bu bir günâh

Demedin mi: “Tek başına ne yapar bu çocuk?”

Demedin mi: “Küçücük daha onun yüreği

Kucaklayamaz dünyâyı, zayıftır bileği

Akîm kalacak belki tuttuğu her dileği

Son anımsayışı akla gelecek mûtluluk? …”

Beni böyle kederli çok hâl içinde elbet

Görmek istemezdin, fakat çâresizim, affet!

Her adımım, her tutumum bana bir nedâmet

İçinde kocaman boşluk kırdığım her kabuk

Çok zamân geçti böyle, pes etmedim yine de

Utandım o sûretten gördüğüm âyînede

Bu bana yakışmaz; dağılış her sâniyede

Hatıra geldi vaktiyle çektiğin her nutuk

Gayret gösterdim ve dünyâma meydân okudum

Üstümde biten her kayama vardı bir murç’um

Yonttum, şekil verdim ona. Baktım; doğrulmuşum

Her vurdukça aktı yaralarım oluk, oluk

İlmime verdim kendimi, san’âtta yükseldim

Sınıf atladım, büyüdüm, sandım ki bir devdim

Duygularım değişti, hayâtı baştan sevdim

Yağmur gibi yağdı tepeme bereket, bolluk

Mûsîkînin sesini dinledim, rûhuma cân

Bir nefes geldi, cân vermek üzereyken el ân

Bin dağın titremesine bedel bu helecân

Evvelce hislerim sönüktü, yüreğim buruk

Bu zamânlardı; ellerimden tuttu birisi

“Kâmil baba!” Zengindi, sevmezdi gösterişi

Akıllı, becerikli, muntazamdı her işi

Tez alıştık birbirimize, ettik intibâk

Yokluğunu aratmadı kederli günlerde

Saâdet oldu, karâmsârlık kaldı dünlerde

Şer birileri nifâk tohumları eker de

Çalmaz mı mûtluluğumu elimden? Gitti, bak!

Şimdi o bir köşede, ben bir köşede yalnız

Sevgimize muhtâç, tesellî aramaktayız

Bir şey söyle, uzaklardan bizi izleyen kız!

Ne oldu yemînlere, ne çabuk unutulduk?

Bunca va’dler, bunca sözler yabana mı gitti?

Oy! Şu yol, şu ağaçlar, evler… Hepsi şâhitti

Yok mu bana bir umût, bir ışık, bir belirti?

Bulduğunuz gibi bırakmaya hakkınız yok!

Unutamıyorum. Silemiyorum sizi ben

Gözlerimden, kulaklarımdan sesinizi ben

Yaşayalım mes’ût dakîkaları yeniden

Söz verelim; “Ayrılmak yok!” diye. Sevelim çok…

(21.12.2024)