M. Sarmış: Siz de Urfa'ya çok şey kazandırdınız hocam. Üniversite'deki çalışmalarınız nasıl geçti? Yüksek lisans ve doktoranızı nasıl yaptınız?
C. Kürkçüoğlu: Teşekkür ederim. 1987 yılında Dicle Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Şanlıurfa İnşaat Mühendisliği bölümünde uzman olarak göreve başladım. Diyarbakır'daki mimarlık bölümünde Fotoğrafçılık, Urfa'daki İnşaat Mühendisliği Bölümünde sanat tarihi ve resim derslerine giriyor, haftada bir gün Diyarbakır'a derse gidiyordum.
Aklımdan yüksek lisans ve doktora yapmak geçmiyordu. Böylece emekli olurum diyordum. Ancak Diyarbakır'a derse gittiğim bir gün bölüm asistanları için yüksek lisans programı açıldığını öğrendim. Bölümde 10 asistan vardı ve 10 kişilik kadro açılmıştı. Ben on birinci kişi idim. Bölüm başkanına yüksek lisansa başvurmak istediğimi söyledim. "Asistanlarımız için açtık ama, istersen başvurabilirsin, sınavı kazanırsan neden olmasın?" dedi. Sınava girdim. Mimarlık Tarihi ve Sanat Tarihi soruları ağırlıktaydı. Tüm soruları cevapladım. İyi bir not aldım. Her hafta Diyarbakır'a gidip yüksek lisans derslerine girdim. Böylece 1993 yılında Mimarlık Anabilim Dalı'nda "Şanlıurfa Camilerinin Tarihi ve Mimari Özellikleri Üzerine Bir Araştırma" konulu tez ile yüksek lisansımı tamamladım.
M. Sarmış: Bildiğim kadarıyla siz beş vakit namazında, Hacc'a gitmiş birisiniz. Bu durumun girdiğiniz sınavlarda negatif ya da pozitif bir etkisi oldu mu?
C. Kürkçüoğlu: İyi ki sordunuz. Söyleyeyim. Olmaması lazım. Olmadı da. Urfa Müzesi'ne atanmam, Dicle Üniversitesi'ne alınmam, orda yüksek lisansa kabul edilmem sosyal demokrat insanlar sayesinde oldu. Bu insanların liyakate önem verdiklerini, adil olmaya çalıştıklarını hep gözlemledim. Devlet memurluğunda torpilin önünü kesen, hak eden herkesin işe alındığı KPSS sınav sistemi sosyal demokrat bir iktidar döneminde getirildi. Hacc'a gittiğimi, beş vakit namaz kıldığımı, hanımımın başı örtülü olduğunu bilen sosyal demokrat vali, rektör ve bilim insanlarından hep değer gördüm. Atama, kadro alma gibi durumlarda beni hiç mağdur etmediler. Rektörlerimiz adaletli davranacağımı bildikleri için öğretim elemanı alınacak sınav jürilerinde bana hep görev verdiler. Bu nedenledir ki onlardan çok değerli dostlar edindim.
Ben de öyleyim. Bugüne kadar kimseyi siyasi görüşüne göre ötekileştirmedim. Ülkemizin birlik ve beraberliğini savunan, işini iyi yapan herkese değer verdim. Bunlar bir Müslümanın yapması gereken davranışlar değil mi? Ha… Geriye insanların inançları, namaz kılıp kılmadıkları, oruç tutup tutmadıkları kalıyor. Hep bunları sorguluyoruz ya… Kardeşim, o da bizi ilgilendirmiyor. Bize ne yan? İbadet edip etmedikleri kendileri ile Allah arasında. Neyse burada keselim, konumuza dönelim isterseniz. Laf lafı açınca unutuyorum. Nerede kalmıştık hocam?
M. Sarmış: Yüksek Lisans tezinizi vermiştiniz.
C. Kürkçüoğlu: Ha.. Evet. 1992 yılında Harran Üniversitesi kurulmuştu. Yüksek lisansımı 1993 yılında verdikten sonra aynı yıl bu üniversitenin Fen-Edebiyat Fakültesine öğretim görevlisi olarak geçtim. Burada Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümüne atandım. Bu bölümde öğrencimiz yoktu ama kuruluş aşamasındaki bölüme asistan alınması, alınan asistanlara Urfa dışında yüksek lisans yaptırılması çalışmalarını yürütüyor, Üniversitenin sosyal-kültürel çalışmaları içinde yer alıyor, seçmeli güzel sanatlar derslerine giriyordum. Hatta bir süre Kültür Şube Müdürlüğü, GAP Bölgesi El Sanatlarını Geliştirme Merkezi Müdürlüğü görevlerini de yürüttüm. Bu arada Harran Üniversitesi Mimari Restorasyon bölümünde Sanat Tarihi, Arkeolojiye Giriş, Süsleme ve Onarım Teknikleri derslerini, Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nde Orta Çağ Sanatı-Bizans Sanatı derslerini verdim.
Dediğim gibi ben Dicle Üniversitesi'ne geçerken yüksek lisans ve doktora yapmak aklımdan geçmiyordu. Nasip oldu, Doktora yapmam da tamamen bir tevafuk eseri oldu.
M. Sarmış: Nasıl?
C. Kürkçüoğlu: Tamamen tevafuk. Yani Allah'ın her zamanki gibi bana kapı açması sayesinde oldu. Yüksek lisanstan sonra doktora aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çünkü Diyarbakır'da doktora programı açılmıyordu. Urfa'dan uzak bir yerde yapmam da benim için çok zordu. 1995 yılı Aralık ayı Mevlana Haftası çerçevesinde Selçuk Üniversitesi Mevlana Sempozyumu düzenlemişti. Ben de Urfa Mevlevihanesi üzerine araştırma yapmıştım. Bu sempozyumda Urfa Mevlevihanesi ile ilgili bir bildiri sunmayı düşündüm. Başvurarak özet gönderdim ve kabul edildi. O kış ayında kendi imkânlarımla kalkıp Konya'ya gittim. Sempozyumda bildirimi sundum. Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü hocaları da vardı. Bana önümüzdeki yıl doktora programı açacaklarını, istersem başvurabileceğimi söylediler. Konya uzak, gidip gelmek zor olur diye önce yanaşmadım. Ancak sonradan kararımı verdim. Gittim önce dil sınavına girdim. O dönemde merkezi dil sınavı yoktu. Doktoralarda yabancı dil sınavını üniversite yazılı olarak yapıyordu. Yazılıda sözlük kullanmak serbestti. Bir metin verdiler ve Türkçeye çevirmemizi istediler. Sanat Tarihi ile ilgili metin olduğu için fazla zorlanmadım. Sözlüğü de kullanarak çevriyi yaptım. Dil sınavından geçtim. Bilim sınavında iyi bir not aldım ve böylece doktoraya başladım. Görüyor musunuz kurban olduğum Allah hiç bilmediğiniz yerden ne güzel kapılar açıyor insana. Bir yıl süre ile haftada bir gün, bazen 10 günde bir gün Konya'ya gidip derslere girdim.
M. Sarmış: Sizin için zor olmadı mı hocam?
C. Kürkçüoğlu: Olmaz mı? Bu işler böyle. Sıkıntıya katlanmadan olmuyor tabii. Tarihimiz ilim öğrenmek için ömrünü gurbet ellerde geçiren, sıkıntılara katlanan bilim insanlarıyla dolu. Hazreti Ali "İlim Çin'de de olsa alınız." demiş. Ben Çin'e gitmeme gerek kalmadığı için şanslıydım. Şaka bir yana, bir yıl dersler için Konya'ya gidip geldim. Derslerden sonra sıra doktora tezimin konusunun belirlenmesine gelmişti.
Urfa Müzesi'nde görevli iken 1979 yılından itibaren Urfa taş süslemeciliği üzerine çalışmalar yapmaya başlamıştım. Urfa merkezinde, gittiğim her ilçede, her köyde tespit ettiğim taş süslemeleri fotoğraflıyor, bunların çizimlerini yaparak biriktiriyordum. Hatta İslam mimarisinin en zengin taş süslemeli eseri olan Harran Ulu Camii'nin kalıntıları arasındaki ve buradaki kazılardan çıkarılarak Urfa Müzesine getirilen tüm süslemelerin fotoğraflarını çekmiş, çizimlerini yapmıştım. Bu sadece benim için resim sanatına duyduğum ilginin sonucu bir hobi idi.
Doktora tezimin belirlenmesi sırasında tüm bu fotoğraf ve çizimlerimi jürimde yer alacak hocalarıma sundum. Çok ilgilerini çekti ve "Şanlıurfa İslam Mimarisinde Taş Süsleme" konulu tezi hazırlamam uygun görüldü. Tezim, İslami dönemi kapsamasına rağmen ben konuyu Neolitik Çağ'dan itibaren Cumhuriyet dönemine kadar ele aldım ve 533 fotoğraftan ve 410 çizimden oluşan iki ciltlik kaynak niteliğinde bir çalışma ortaya koydum. 1998 yılında kabul edildi. Yirmi yıl hobi olarak sürdürdüğüm bu çalışmamın bir gün doktora tezim olacağı aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bakın, burada da Allah'ın; sen bu çalışmaya devam et, bir gün doktora tezi olarak işine yarayacak duygusunu kalbime verdiğine inanıyorum. Nitekim öyle de öyledir.
Bugüne kadar birçok çalışma yaptım, kitaplar hazırladım. Ama benim için bu tez çalışmam çok değerlidir. "Neden?" derseniz. Bu tezi bugün hazırlamaya kalkan biri 1979-1993 yılları arasında tespit ettiğim taş süslemelere ulaşması için yıllarını harcaması gerekmektedir. Üstelik tespit ettiğim süslemelerin çoğu da yıkılıp kaybolmuş durumda.
Doktoram kabul edilince 1999 yılında, yine sosyal demokrat bir rektör tarafından Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Yardımcı Doçent kadrosuna atandım.
M. Sarmış: Gerçekten önemli bir çalışma olmuş. Peki, tezinizi bastırmayı düşünmediniz mi?
C. Kürkçüoğlu: Düşündüm tabi. Ama çalışmayı tez formatından çıkarıp kitap formatına dönüştürmek çok emek gerektiriyordu. Bir türlü fırsatım olmuyordu. İki yıl önce "Bu kitabı mutlaka hazırlamalıyım." diyerek kendimi adeta zorunlu hissettim ve hazırladım. Geçtiğimiz aylarda ŞURKAV'a sundum. Sağ olsunlar basım kararı verdiler. İnşallah önümüzdeki günlerde kitap halinde görmek nasip olacak.