M. Sarmış: Mezun olduktan sonra, aldığınız burs gereği mecburi hizmet olarak Turizm Bakanlığı'na atamanız yapıldı mı? 

C. Kürkçüoğlu: 1973 yılında mezun olunca mezuniyet belgemle Ankara'ya gittim. O sırada CHP-MSP koalisyonu iktidardaydı ve Bülent Ecevit Başbakan'dı. Turizm Bakanı Orhan Birgit idi. Urfa Turizm Bürosu'na atamamın yapılması için Bakanlığa dilekçemi verdim. Urfa'ya döndüm. Dilekçeme Urfa ev adresimizi yazmıştım. Gelen cevapta Bakanlığın 10. Derece memur kadrosuna atandığım belirtiliyordu.

Dilekçemde Urfa'yı istediğim için Urfa turizm bürosuna gittim. Müdür İlkokul ikinci sınıf öğretmenim Abdülkadir Aydoğdu idi. Atama yazımın gelip gelmediğini sordum. Gelmediğini söyledi. Ha bugün gelir, ha yarın gelir diye 15-20 gün kadar bekledim. Gelmeyince durumu öğrenmek için Ankara'ya Bakanlığa gittim. Bana atamamın Urfa'ya değil Ankara'ya yapıldığını söylediler. Oysa bana gelen yazıda Bakanlığımız merkez teşkilatına atandınız denmiyordu. "Bakanlığımız memur kadrosuna atandınız" yazıyordu. 

Neyse… On beş yirmi gündür göreve başlamadığım için nerede ise beni müstafi sayacaklarmış. O gün beni hemen Enformasyon ve Ağırlama Şubesinde göreve başlattılar. Hazırlıksız geldiğimi, Urfa'ya dönüp yatağımı, yorganımı getirmem gerektiğini söyledim. Bir hafta mazeret izni verdiler. Urfa'ya giderek tasımı tarağımı toplayıp döndüm. Babam çok üzülmüştü. Çünkü Urfa'da kalmamı çok istiyordu. 

Enformasyon ve Ağırlama Şubesi bakanlığın yurt dışından gelen misafirlerini ağırlıyor, onlara mihmandarlık yapıyordu. Elemanlarının hepsi bir-iki yabancı dil biliyordu. Ben dil bilmiyordum. Bir hafta oturdum. İş yok, güç yok. Şube Müdürümüz Ayla Karamete adında donanımlı bir hanımefendi idi. Ona; Sanat Tarihçisi olarak Türkiye'nin tarihi yerleri ve eserleri hakkında eğitim aldığımı, mesleğimi çok sevdiğimi, fotoğraf sanatına ilgi duyduğumu, bununla ilgili bir şubede görevlendirmemin benim için daha iyi olacağını söyledim. Sağ olsun, personel müdürünü aradı, durumu anlattı ve atamam Yayımlar Dairesi Başkanlığı Foto-Film şubesine yapıldı. 

M. Sarmış: Bu arada nerede kalıyordunuz?

C. Kürkçüoğlu: Ortaokuldan beri arkadaşım olan Ferit Özgüneş o yıl Ankara Ziraat Fakültesinden mezun olmak üzereydi. Aydınlıkevler'de girişten bodrum, arka cepheden bahçe katı olan iki odalı bir evde oturuyordu. Onun yanına yerleştim. Ferit mezun olup gidince yalnız kalmaya başladım.

M. Sarmış: Artık istediğiniz iştesiniz. İnsan sevdiği işi yapınca daha mutlu olur.

C. Kürkçüoğlu: Hem de nasıl? Göreve başladığımda şubenin tüm yazışmalarını ve yükünü sırtlamış olan Tankut adlı arkadaş ertesi gün askere gitmek üzere ayrıldı. Yerine beni oturttular. Bir iki gün içinde masamın üzerinde Bakanlığın yurt içi ve yurt dışı temsilciliklerinden gelen onlarca yazı birikti. Bunları cevaplamam, hazırladığım yazıları Daire Başkanı, Genel Müdür ve Müsteşar'a imzalatıp göndermem gerekiyordu. Bırakınız, gelen yazılardaki konulara hâkim olmayı resmi yazı yazma kurallarını bile bilmiyordum. İki gün şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim. Neyse. Yayın şubesinde Fransızca broşürlerin metinlerini yazan Tulga Ocakçıoğlu yazışma usulleri hakkında bana birkaç gün yardımcı oldu. Büyük bir salonda Bakanlığın kitap, broşür, afiş gibi tanıtıcı yayınlarını hazırlayan ressam, grafiker, metin yazarı ve arkeolog arkadaşlarla birlikte oturuyorduk. Kısa sürede işleri kavradım. Yazılara cevap vermeye başladım.

Şimdi vefat etmiştir sanıyorum. O zaman bile 60 yaşın üzerindeydi. Adnan Özaktaş adında bir müsteşar yardımcımız vardı. Yazışma kuralları, kullanılan edebi dil konusunda çok hassastı. Tüm şubelerden imzaya gelen yazıların bozuk cümlelerini, imla hatalarını kırmızı kalemle karalar, imzalamadan iade ederdi. Ortaokuldan beri yazma merakımdan olmalı ki yazdığım yazıların tümü Adnan Bey tarafından çizilmeden imzalanıp gelirdi. Öyle ki, daire başkanımız yazdığı yazıların karalanıp iade edilmesinden adeta usanmıştı. Bu nedenle benden rica eder yazılarını ben yazardım. Yazdığım yazılar çizilmeden imzalanıp gelirdi. Bir gün yazdığım bir yazıyı acil olduğu için Adnan Bey'e elden götürdüm. Yazıyı okudu ve hemen imzaladı. Bana; "Foto-Film şubesinden çok düzgün yazılar geliyor. Bunları kim yazıyor ?" diye sordu. Kendim yazdığımı söyleyince beni tebrik etti.

M. Sarmış: Yayınlardaki fotoğrafları nasıl temin ediyordunuz? 

C. Kürkçüoğlu: Foto-Film Şubesi olarak Türkiye'nin ünlü fotoğrafçılarından ülkemizin çeşitli turizm değerlerine ait slaytlar satın alıyorduk. Bunların bir kısmını yurt dışı ve yurt içi bürolarımıza gönderiyorduk. Bir kısmını da yurt içinde tanıtıcı broşürlerimizde ve afişlerimizde kullanıyorduk. Gelen slaytları ihtiyacımıza ve görsel kalitelerine göre seçmek üzere bir komisyonumuz vardı. Bu komisyonda ben de vardım. Bazen basılacak tanıtım afişleri için slayt yarışmaları açardık. Bu yarışmalara güzel sanatlarla ilgili fakültelerden jüri olarak hocalar, ünlü fotoğraf sanatçıları katılırdı.

O kadar mutluydum ki! Fotoğrafa olan merakım yüzünden adlarını bildiğim, tanışmayı çok arzu ettiğim en ünlü fotoğrafçılar ülkenin dört bir yanından çektikleri slaytları bize getiriyorlardı. Bu vesile ile onlarla tanışma keyfini yaşıyordum. O yılların en ünlü fotoğrafçıları Sami Güner, Şemsi Güner, Ozan Sağdıç, Sıtkı Fırat, Mustafa Türkyılmaz, Şakir Eczacıbaşı, Halim Kulaksız, Hüsnü Gürsel başta olmak üzere birçok fotoğrafçıyla tanışmam, onlarla uzun yıllar dostluk kurmam nasip oldu. Sadece Ara Güler'le tanışmam kısmet olmadı. Onunla da 2001 yılında Urfa'ya geldiğinde valimiz Muzaffer Dilek vasıtasıyla tanışmıştım. 

Satılmak üzere getirilen Bizans, Osmanlı, Selçuklu yapılarının, ören yerlerinin fotoğraflarını hemen tanırdım. Arşivimizde olup olmadığını söylerdim ve ona göre satın alırdık. Dedim ya fotoğraf tanıma hafızam çok güçlü idi. Üstelik Sanat Tarihi bölümünde tüm bu tarihi yapıların binlerce fotoğrafına dört yıl çalışmıştım. Sirkeci'deki kartpostal firmalarına gider, tebrik kartı için bastırılmış olan Türkiye'nin dört bir tarafına ait kartpostalları satın alır, koleksiyon yapardım. Böylece yüzlerce kartpostal biriktirmiştim.  Şayet uzun olmayacaksa fotoğraf tanımakla ilgili bir anımı anlatmak isterim.

M. Sarmış: Lütfen, hocam, buyurunuz.

C. Kürkçüoğlu: Bir gün merhum Sami Güner belki 100-200 slayt getirmişti. Işıklı cam masada bunları seçiyorduk. Ben hepsini tanıyordum. Sami Bey hayret ediyordu. "Dur bakayım, fazla övünme." dedi ve masaya bir slayt bıraktı ve "Hadi bakalım, bunu da tanı, sen göreyim." dedi. Ben de hemen "Lüleburgaz Sokullu Camii Şadırvanı" dedim. Sami Bey şok olmuştu adeta. 

M. Sarmış: Bakanlıkta kaç yıl çalıştınız? 

C. Kürkçüoğlu: Beş yıl çalıştım. Rahmetli babam çocuklarının hepsinin gözünün önünde olmasını isterdi. Benim de Urfa'ya gelmemi çok istiyordu. Urfa Turizm bürosunda kadro olmadığı için gelmem mümkün olamadı. Ancak Urfa Lisesi'ne Sanat Tarihi öğretmeni olarak atanabilirdim. Babam Urfa'da CHP milletvekili merhum Necati Aksoy'a söylemiş. O da; "Gelsin beni Ankara'da görsün" demiş. Gittim. Sağ olsun birlikte Ortaöğretim Genel Müdürü'ne gittik. Genel Müdür Urfa'da kadro olmadığını söyledi. Rahmetli Sami Barlas'ın eniştesi Mehmet Başhan Milli Eğitim Bakanı Özel Kalem Müdürü idi. Amcalarımın ve babamın dostu rahmetli Hulusi Kılıçaslan amca Ankara'da oturuyordu ve Mehmet Başhan ile dostluğu vardı. Hulusi amca beni Mehmet Bey'e götürdü. Mehmet Bey'in de çok uğraşmasına rağmen Urfa Lisesi'ne kadro tahsisi yaptırması mümkün olmadı. Yani Ankara'da kalmaya devam ettim.

M. Sarmış:  Askerliğinizi nerede yaptınız?

C. Kürkçüoğlu: 1975 yılında Üniversite mezunları dört aylık eğitim sonunda yedek subay olarak terhis ediyorlardı. Ben o yıl askere gitmedim. 1976 yılında başvurdum. Polatlı Topçu ve Füze Okulu'nda çok sıkı bir eğitim gördük. Hafta sonları Cumartesi-Pazar bize ev izni veriyorlardı. Ankara'ya geliyor ve Aydınlevler'deki evimde kalıyordum.

M. Sarmış: Evliliğiniz… 

C. Kürkçüoğlu: Askerlik bitince 1976 yılının Aralık ayında Ankara'da evlendim. Liseden arkadaşım, şimdi rahmetli olan Bekir Balyemez Çankırı'da öğretmendi. Kayın pederleri benim eve yakın oturuyordu. Bekirler Şubat ve yaz tatillerinde Ankara'ya geldiklerinde aslen Nevşehirli astsubay emeklisi kayınpederinde kalırdı. Bu vesile ile Bekir'le tatillerde görüşüyordum. Beni kayınpederlerine davet ederdi. İşte kader oldu, eşinin küçük kardeşi ile evlenmemiz nasip oldu. Çok şükür 48 yıldır mutlu bir evliliğimiz var. İkisi erkek, biri kız üç çocuğumuz oldu. Büyük oğlum uzman jandarma olarak emekli oldu. Kızım öğretmen. Küçük oğlum turizm işletmeciliğini okudu. Ankara'da tanınmış bir otel zincirinde yönetici olarak çalışıyor. Üçünden altı torunum var.

M. Sarmış: Allah hepsini bağışlasın. Çocuklarınızdan sizin gibi tarihe, güzel sanatlara ilgi duyan var mı? 

C. Kürkçüoğlu: Amin, cümlemizin. Turizmci küçük oğlumuz Ömer meraklı. O da mesleğine yoğunlaştığı için çok ilgilenemiyor. Müzik kulağı var, bağlama çalıyor.