M. Sarmış: Tam da MSP-CHP ile koalisyonunu soracaktım. O günlere dair bize anlatacağınız şeyler var mı?
Mahmut Apaydın: O dönemde MSP çok başarılı işler yaptı.
M. Sarmış: Türkiye genelini sormuyorum. Bunun Urfa'ya yansımalarını soruyorum. Mesela bu koalisyon Urfa'da nasıl karşılandı?
Mahmut Apaydın: Gerçek Milli Görüşçüler koalisyona taraftar oldu. Ancak çoğu kimse bir sonraki seçimde bu yüzden bize oy vermedi. Urfa'da da çok oy kaybımız oldu. İşte "Dinsiz imansız partiyle, camiyi yıkan, camiyi satan parti ile işbirliği olur mu?" filan dediler. Biz de "Memleket menfaati söz konusu ise herkesle işbirliği yapılır." dedik, ama bunu kabul ettiremedik. Çoğu bizden koptu gitti. AP'ye gittiler, hatta CHP'ye gidenler oldu. Bir daha da geri dönmediler.
Ahmet Apaydın: Ben mesela koalisyonu savunurken diyordum ki "İki ortak bir dükkân açmışız. Ama ben ortağımdan şüpheleniyorum. Ortağımı kontrol edebilmem için yaptığı her şeyin farkında olmam lazım. Hükümetimiz de aynen o durumda. Şerre fren hayra motor olmaya çalışıyoruz. Partimiz, CHP'nin bugüne kadarki yanlışlarını engellemek, kendi inancını, görüşlerini deklare etmek için hükümete ortak oldu. Yaptığı icraatlar da ortada."
M. Sarmış: O dönemde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Harekâtın Urfa'daki yansımaları nasıl oldu?
Ahmet Apaydın: Büyük bir heyecana sebep oldu. Millet "Biz de katılalım." dedi. Mesela ben dükkânımın vitrinine "Ben de Kıbrıs'ta savaşmaya hazırım." diye yazdım. Başka yazanlar da olmuştu.
M. Sarmış: Mahmut abi sizin gençlik kolları başkanlığınız ne zamana kadar devam etti?
Mahmut Apaydın: Milli Selamet Partisi kapanana kadar. Ondan sonra da Akıncılar Derneği başkanı oldum.
M. Sarmış: Ahmet abi sizin meclis azalığınız ne zamana kadar sürdü?
Ahmet Apaydın: Benim de 1980'e kadar sürdü. Her seçimde tekrar tekrar listeye girdim ve seçildim. Feridun Yazar'ın belediye başkanlığı zamanında da (1977-1980) meclis başkanı oldum. Yani başkan vekili.
M. Sarmış: Nasıl seçildiniz?
Ahmet Apaydın: CHP'liler de bize oy verdiler. Bir kısmı tabii. Dindar bildiklerimiz. Adalet Partililerin de bir kısmı oy verdi.
M. Sarmış: O döneme dair neler söylemek istersiniz?
Ahmet Apaydın: Feridun Yazar, Park ve Bahçeler Biriminde çalıştırılmak üzere meclisten 25 tane kadro istedi. Toplantıyı bizzat başkan yönetiyordu. Ben meclis üyesi olarak karşı çıktım. Gerekçe olarak da şunları ileri sürdüm: Ağaç dikme mevsimi değil, toprak eşme mevsimi değil, çiçek ekme mevsimi değil. O halde bu işçiler niye alınıyor? Fakat teklif mecliste kabul edildi. Ben tutanağa şerh koydurdum. Feridun "Yapma yav!" dedi. Ben "Buna mecburum." dedim. "Biz yanlışa evet diyemeyiz." Aradan bir vakit geçti. Bu sefer başkan "100 tane yetim ve fakir çocuğu sünnet ettireceğiz." dedi. Yine söz aldım. Dedim ki "Urfa'nın fakir çocukları 100 taneden ibaret değil. Benim teklifim şu: 33 tane meclis üyemiz var. Her meclis üyemize 10 tane kontenjan verin. Herkes onları giydirsin; bir de kirveliğini yapsın." Böylece sayı 330'a çıkacaktı. Hem de her aza 10'ar tanesini giydirip onlara kirvelik yapacaktı. O sırada, Feridun meclisin kapısını kendi militanlarına açmış. Dışarıda belki 100-150 kişi bekliyor. Teklifin aleyhinde olacağımızı düşündükleri için bizi yuhalamaya hazırlanıyorlar. Ben reddetmek bir tarafa sayıyı 330'a çıkarınca ve oylama sonucu benim teklifim kabul edilince, bu sefer bizi alkışlamaya başladılar. Ancak o 330 çocuğun sünnet edilme kararı uygulanmadı. 100'nün sünnet ettirilip ettirilmediğini de bilmiyorum.
Bir şey daha eklemek istiyorum. Bir gün yine encümendeyiz, çalışıyoruz. Belediye binasının karşısında Bulvar Pasajı var. Bir ara iki balkonunun arasındaki tuğladan duvarın hafifçe sallandığını fark ettim. Reisten bir yere telefon etmek için müsaade istedim. "Aç." dedi. O binanın müteahhidi Ahmet Sade Milli Selamet Partisinden bizim arkadaşımız. Partinin yönetiminde. Daha sonra dünürüm oldu. Telefon edip durumu anlattım, bir bakın dedim. Yerime oturunca Feridun "Neyine lazım senin?" dedi. Dedim "Yahu nasıl neyime lazım? O duvar yıkılsa, beton parçaları beş tane adamın kafasına düşse ölürler." "Aman!" dedi, "Böyle şeyleri karışma." Biraz sonra Ahmet Sade ve heyeti geldi. O sallanan duvarı yıktılar. Ben de yanlarına gittim. Ahmet Sade bana dedi ki "Ahmet, sen büyük bir adamsın yahu!" dedi. "Eğer sen bize haber vermeseydin ve o yer yıkılsaydı, evimiz yıkılmıştı."
M. Sarmış: Şimdi o yıllardaki o anarşi ortamını sormak istiyorum. CHP koalisyonu bitti, Adalet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte "Milliyetçi Cephe" hükümetleri kuruldu. Arada Ecevit'in tek başına kurduğu hükümetler var. Ülkede başlayan anarşi ve terör 70'lerin sonuna doğru zirveye çıktı. Urfa'da da çok olaylar oldu, çok kişi öldü, öldürüldü. O sırada ben de Urfa Lisesinde öğrenciydim. Okulumuzda da çok olaylar oldu. Dersler sık sık boykot ediliyordu. Doğru dürüst ders göremiyorduk. Siz de o sırada Milli Selamet Partisinde görevlisiniz. O döneme dair neler anlatmak istersiniz?
Mahmut Apaydın: Biz seyirciyiz. Sahaya inmiyoruz. İki taraftan da değiliz.
M. Sarmış: Yukarıdan böyle mi talimat veriyorlardı?
Mahmut Apaydın: Evet. Yukarıdan emir geldi. "Hiçbir şeye karışmayın. Seyirci olun." Biz de seyirci olduk. Başka bir şey yapamazdık zaten.
M. Sarmış: Siz bir şeye karışmadınız; peki onlar da size karışmadı mı? Bir partinin gençlik kolları başkanısınız. Size "Dinci" diyorlar, "yeşil komünist" diyorlar.
Mahmut Apaydın: Bir arkadaşımız vardı; partideki çalışmalarımdan dolayı beni öldürmeyi düşünüyormuş. Nasıl etsem de öldürsem diyormuş.
M. Sarmış: Niçin öldürmek istiyor?
Mahmut Apaydın: Kendisi komünist. Dinsiz, imansız biri.
M. Sarmış: Arkadaş diyorsunuz…
Mahmut Apaydın: Sonra arkadaş olduk. Allah hidayet etti, benden daha sağlam Milli Görüşçü oldu.
M. Sarmış: Kim?
Mahmut Apaydın: Ömer Balta…
M. Sarmış: Tanıyorum. 1990'larda Akit Gazetesinin Urfa bayiliğini yapıyordu. Bir trafik kazasında arkadaşlarıyla beraber öldü. Allah rahmet etsin.
Mahmut Apaydın: Öyle olsun. Sonradan bana anlattı. Beni öldürmek istiyor, ama nasıl etsem de suçsuz olsam diye düşünüyor. Ama ben o sıralar acayip çalışıyorum. Her gece partide şiirler, konuşmalar, kalabalık toplantılar… O da bundan çok rahatsız olduğu için aklı fikri beni öldürmekte. Nasip değilmiş. Allah hidayet etti. Arkadaş olduk. Ölünce kendisini mezara ben salladım. O sırada taşları üzerine dizerken elim iki taşın arasında kaldı. Epeyi kan aktı. Orada dedim ki "Dirisi benden kan akıtmak istiyordu, akıtamadı, ölüsü benden kan akıttı." Çok sağlam bir Müslümandı.