"Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin"

                                             (Taş gazeli/Osman Sarı)

Ne mutlu ki, Siverek-Kahta kara yolunun 31'inci kilometresinde yürütülen yol açma çalışmaları sırasında bazalt sütunları gören öğretmen İlyas Gizligöl, sözkonusu araziye, yeryüzü parçalarına, kayalara salt manzara, taş, toprak, dağ, tepe olarak bakma yerine, onları yerkürenin geçmişinin belgeleri olarak görmüş, korumak ve anlamak için yapıların fotoğraflarını çekerek Dicle ve Harran Üniversitesindeki akademisyenlere göndermiş ve bazalt sütunlarının Türkiye gündemine girmesini sağlamıştır. Bizde bu taştan mirasa sahip çıkmak adına köşe yazımıza konu edindik.

İnsan,hep geride bir iz bırakma isteği duymuş, bu amaçla bir taş kümesi, bir toprak yığını veya Göbekli Tepe veya Stonehenge örneklerinde olduğu gibi dikili kayalardan oluşan ilk anıtları inşa etmiştir.
 
Bir volkanik patlama, heyelan, sel veya deprem gibi önemli ve anlık yaşayabildiğimiz jeolojik olaylar dışında her şey biz farkında olmadan akıp gidiyor. Ancak görelim veya görmeyelim yeryüzü üzerinde meydana gelen olaylar o dönemin tarihiyle bir yerlere kaydediliyor.

Digne Deklarasyonunda ifade edildiği üzere; "Yaşlı bir ağacın büyümesinin ve hayatının kayıtlarını tutması gibi, yerküre de geçmişinin ve anılarının kaydını tutar. Bu kayıtlar hem yüzeyinde hem derinliklerindedir. Kayalarda ve kırlardadır. Bu kayıtlar okunabilir ve dilimize çevrilebilir."

 Şimdi onu korumayı öğrenmenin, bizden çok önce yazılmış olan bu kitabı okumanın zamanıdır: Bu, bize kalan Jeolojik Miras'tır. Tahribi durumunda bu oluşumlar ve bulguları  yerine geri koymak mümkün değil. Çünkü bu jeolojik oluşumların süreci milyonlarca yıl sürüyor ya da yeniden oluşmuyor. Yaşam kaynağımız olan bu gezegende doğanın bizim bir parçamız olduğunu özümsemeli, geçmişine, şu anına ve geleceğine saygı duymalı ve sahip çıkmalıyız. 

Ülkemizde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tescilli tek bir jeopark bulunuyor. O da Kula-Salihli Jeoparkıdır.

"Jeoloji ve park" kelimelerinin birleştirilmiş hali olan "jeopark", yeryüzünde nadir rastlanan doğal oluşumları bulunduran yerlerin turistik ziyaretler için düzenlenmesiyle oluşturulmaktadır. Jeoparklarda doğal zenginlikler öne çıkarılır, görünür hale konur, ziyaret için çekici duruma getirilir Jeoparklar, yer yuvarının oluşumunu, evrimini, geçmişte ve günümüzde etkili şekillendirici süreçleri anlayabilmemiz için doğal bir laboratuvar ve kaynak vazifesi gören sahalardır.
 
Ülkemizde jeopark, jeolojik miras, jeosit, jeoturizm kavramları yasal mevzuat içinde değildir veya dolaylı olarak tanımlanmışlardır. Bu durum yetki ve sorumluluk açısından tereddüt yaratmaktadır.Bu durumda Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüne bu yerin "doğal sit " alanı ilan edilmesi için başvurularak bir koruma kalkanı sağlanmalıdır.