"Eğer herkes birebir aynı kalıptan çıkmış olsaydı, güzellik diye bir şey var olmazdı." (Darwin)
Halil Cibran bir eserinde sudan çıkan çirkinliğin güzelliğin elbisesini giydiğini ve güzelliğinden mecburen çirkinliğin elbisesini giydiğini bu nedenle kıyafetine bakarak kimin çirkin kimin güzel olduğunu anlayamayız der.
Bedenimiz değişir. Yaşlanabilir, gençleşebilir, sakatlanabilir, hastalanabilir, şişmanlayabilir veya zayıflayabilir. Yaşımız, cinsiyetimiz, sınıfımız, alışkanlıklarımız ve kim olduğumuza dair belirtiler bedenimizde izler bırakır. Bu izler başkaları tarafından takip edilebilir ve yorumlanabilir. Şişmanlık, bir türlü sahip olamadığımız, içine yerleşemediğimiz ve başkasının bakışından, fikrinden, yargısından geçerek bize ulaşan bir beden olmaktır.
Günümüzde kadınların güzellik standartlarını ne yazık ki büyük oranda Batı'nın kadın imajı belirliyor.Susan Bordo, kadınların zayıflığı ve şişmanlığı meselesinde ufuk açan "Dayanılmaz Ağırlık"kitabında, kadınları tek tip bir beden formuna sahip olmaya iten, onları baskıcı bir güzellik rejimine uymaya zorlayan, ırkçı, cinsiyetçi, narsist bir kültürde kişisel mutluluğun zayıflıkta bulunduğunu söyleyen ideolojinin etrafımızı nasıl sardığını tartışır.
Hepimizin etrafı bir tür bizden standart formda vücut formatı bekleyen bir ideolojik saldırı ile çevrilmiş durumda. Belirlenen bir güzellik tanımı var; 1.70 m boy, 55 kilo, 90-60-90 beden ölçüleri, lekesiz cilt, gür saç, böyle uzayıp giden bir liste. Kadının kaşından, tırnağına, hiçbir yerine rahat yok.
Güzellik görecelidir, özneldir, kalıplara sığmaz. "Body Positivity" hareketi modanın bize dayattığı güzellik kalıplarına karşı çıkar ve şişman, zayıf, kıllı, engelli, beyaz, siyah, uzun, kısa vb. her türlü bedenin güzel olduğunu savunur. Hiçbirinin bir diğerine üstünlüğü olmadığını söyler. Tüm bu şişirilmiş güzellik ön kabullerinden sıyrılabilmiş kadın enerjisini esasen faydalı olan birçok alana yöneltip harikalar yaratabilir. Sanırım en çok korkulan da bu bence. Bedenlerimizin yıllardır çeşitli kalıplara hapsedilmeye çalışılması, kadınların bu kalıplara uyabilmek adına insanüstü çaba göstererek maddi ve manevi açıdan yıpranmaları sonucu ortaya çıkmıştır.
Kadınların zayıflığının, irade kullanmak, kendine bakmak, şişmanlığının ise, çirkinlik, iradesizlik, boş vermişlikle bir düşünülmesi 21. yüzyılın bir şişmanlık yorumudur ve son derece sorunludur. Bu sorunun ardında pek çok belirleyici endüstri yatar. Kültür ve sanat dünyamız, moda alemi, bu tür formda vücutların imajı ve buna bağlı semboller ile dolu. Rol modeldeki kadının imkânsız bir bedeni vardır. Bu imkânsız beden, kadınların bedenlerini olduğu gibi sevmelerinin önünde büyük bir engeldir. Bu öyle bir şeydir ki, kadın başkasının bakışından kaçsa kendi bakışından kaçamaz, çünkü kendi bakışı başkasının bakışının tortusudur.
Kadınlar şişman oldukları için horlandıkları, beğenilmedikleri, çirkin addedildikleri, başarısız ve iradesiz bulundukları yönünde suçlamalarla karşılaşıyorlar. Böyle olunca kendilerini mutsuz, bir yerlere sığamayan, üzgün, pişman, yetersiz hissediyorlar.
Bell hooks, "Duygu Yoldaşlığı" (2020) kitabında: "Eğer bedenimize yönelen ve zaman içinde biriken nefret duygusundan kaçamazsak, kendi sevgimiz de bizi sevenlerin sevgisi de bize ulaşmaz. hooks bizi kolektif olarak kendimizi sevmek ve bedenimizi sevmek arasındaki yaralanmış bağı yeniden kurmaya çağırır ve ihtiyacımız olan şeyin bir kültürel devrim olduğunu söylüyor."
Kendi şişmanlığını seven ve başka kadınların şişmanlığı için mücadele veren feminist aktivist Virgie Tovar, "Şişmanlık Hakkımız" (2020) kitabının hemen ilk cümlesinde "bedenim eskiden bana aitti" diye başlar ve "Okuldan eve geldiğini, giysilerini bir yana attığını, büyükannesinin yaptığı yemekleri iştahla yediğini, odasında dans ettiğini, kendisini sevdiğini, iyi ve rahat hissettiğini anlatır. Ancak ne zaman ki okulda özellikle oğlan çocukları ona şişman bedeni yüzünden sevimsiz ve iğrenç olduğunu söylemeye başlarlar ve farklı olduğunu hissettirirler, işte o zamandan sonra hatalı bir bedende yaşadığı, bundan kendisinin sorumlu olduğu gibi düşüncelerle boğuşmaya başlar. Yaşama dair merakının ve özgürlük hissinin yerini büyük bir başarısızlık duygusu kaplar. Hayatının ilk yıllarının iştahlı ve bedeniyle kendinden memnun hikâyesi, sanki bir başkasına aitmiş gibi kendinden giderek uzaklaşır. Bedenimle ilişkimin yerini zehirli bir düşünce almıştı: Senin bedenin hatalı! Bu fikir yaklaşık yirmi yıl mutluluğumu ve sağlığımı tehdit edecekti. " diye devam eder.
Sosyal medya, reklamlar karşısında şişman kadınlar her defasında normalin sınırlarını görürler ve bu sınırlarla mücadele etmek zorunda kalırlar. Toplu taşımaların koltukları, kapıları, turnikeler, sinema ya da tiyatro salonlarının koltukları, okul sıraları, mağazaların kıyafet değiştirme kabinleri, kaldırımlar gibi birçok kamusal alan zayıf, sağlam, belli bir boydaki ve biçimdeki kişilerin bedenlerine uygun olarak dizayn edilmiştir. Bu belli başlı ölçütlere uymayanların bedeni hesaba katılmamıştır. Şişman olanlar için böylesi mekânları şişmanlıklarını hissetmeden kullanmak, buralarda bedeninle karşılaşmadan yaşamak oldukça güçtür. Normal her yerdedir ona uyamayanlar için olumsuz duyguların kaynağıdır. Sevgilisinin/Eşinin yanında özgüvenini kaybetmek, yaşama karşı bıkkınlık, geleceğe dönük ümitsizlik, yemek yemenin yarattığı pişmanlık, her şeyin aynı sürüp gideceğine dair karamsarlık… .
"Kilo almışsın" sözü yersiz bir bilgilendirmedir. Kilo alan kişi bunun zaten farkındadır. Bu cümlenin altında çoğu zaman "kilo almışsın, onları ver" mesajı yatar. Kilolu olduğu düşünülen insana verilen bu hadsiz tavsiye çoğu zaman "ama onun sağlığı için" bahanesiyle üzeri örtülür. Ancak "sigara içiyorsun, sağlığın için iyi değil" üzerinden kimsenin yüzünüze vurulmaz. Sağlık argümanı ikiyüzlüdür ve hadsizliğin kılıfıdır.
Şişman bir kız olarak büyüyen Virgie Tovar'ın "Şişmanlık Hakkınız adlı kitabında, bedenlere eşit değer verildiği, yiyeceklerin ahlaki yargıdan uzak olduğu, keyifle yemek yiyip zevkle giyinilebilen bir dünyanın peşinde. İdeal sayılan bedenler gitgide küçülüyor, kilo verme ve zayıf kalma baskısı bir cendereye dönüşüyor. Bu ortamda bizlere, "Şişman kalmak hakkınız!" diyen birine ne kadar çok ihtiyacımız var.
Serpil Çakır'ın "Osmanlı Kadın Hareketi" kitabında yer verdiği bilgiye göre: Osmanlı'da 'güzel kadın' genellikle iri ve şişman kadındı ve "bir dirhem et bin ayıp örter" derlerdi. Beyaz Köleler olarak bilinen Çerkes, Gürcü, Abaza, Rus, Ukraynalı hizmetlilerin dahil olmasıyla zayıf, ince, beyaz kadın makbul ve güzel olarak kabul görünmeye başlandı.
Şişman Güzeldir tiyatro oyunu, kadınların 90-60-90 vücut ölçülerine girmek için harcadıkları çabalara, estetik ve güzellik kaygılarına, zayıf kadınların daha güzel olduğu dayatmalarına, "Modern kadın zayıf kadındır" güzellemelerine karşı bir sistem eleştirisi yapıyor Şişman Güzeldir. Zayıflamak için her gün değişen akupunktur, çay, hap, toz, diyet gibi yöntemleri deneyen, en son ameliyatlara kadar varan süreci eleştiriyor.
"Şişman Güzeldir" anlayışını sanatına uyarlayarak özgünleşen ressam Fernando Botero'nun resimlerindeki kişilerin en karakteristik özellikleri şişman olmaları. Botero bunun için;" şişman güzeldir, çünkü şişman insanlar diğer insanların yüzünde hemen bir gülümseme yaratma kabiliyetine sahiptirler, sempatiktirler bu yüzden resimlerimde şişman figürleri kullanıyorum"der. Kesinlikle katılıyorum. Gerçekten de resimlerine göz attığınızda gülümseyeceksiniz, mutlu hissedecek ve o insanları çok seveceksiniz.
Son olarak "Herkes güzeldir ve kimse sistemin güzeli olmak zorunda da değildir. "