Barış’a giden yol yoktur. Barış yoldur.
Abraham Johannes Muste
Vietnam Savaşı (1955-1975) sırasında, bir Amerikan vatandaşı protesto amacıyla her gece Beyaz Saray'ın önüne kadar gidiyor ve bir mum yakarak orada duruyordu. Bir gece bir muhabir ona, "Burada bir mum yakarak ülkemizin politikalarını değiştireceğinizi mi düşünüyorsunuz?" diye sorar. "Ah! Hayır, efendim. Her şeyi yanlış anlamışsınız. Bunu ülkeyi değiştirmek için yapmıyorum. Bunu, ülke beni değiştirmesin diye yapıyorum." cevabını verir vatandaş.
Bu çok meşhur diyaloğun kahramanı ABD’nin Indira Gandisi olarak bilinen Abraham Johannes Muste’den başkası değildi. ABD’nin vicdanı AJ Muste.
Şu sözlerinin derinliğine bakar mısınız?
“Barış’a giden yol yoktur. Barış yoldur.”
"Savaştan sonraki sorun galiptedir. Savaşın ve şiddetin işe yaradığını kanıtladığını düşünüyor. Şimdi ona kim ders verecek?"
“Sadece barışla ilgilenirsek barışa sahip olamayız. Savaş bir kaza değildir. Belirli bir yaşam biçiminin mantıksal sonucudur. Savaşa saldırmak istiyorsak, o yaşam biçimine saldırmalıyız.”
…
Evet ne yazık ki kibirli galiplerin gezegeni burası. Hukukun kuvvete değil, kuvvetlinin hukuka hükmettiği bir dünya. Başaktör, Liberty Island’da dikili, Roma özgürlük tanrıçası Libertas’ı simgeleyen meşhur Hürriyet Heykeli’nin ülkesi ABD. Sağ elinde meşale ve başında yedi köşeli taç taşıyan bu devasa anıt ile dünyaya özgürlük mesajı veren dünyanın ağır abisi ABD. Meşale ateşi, hürriyeti; yedi köşeli taç, yedi kıta ve yedi denizi işaret edermiş. Kısaca insanın hak ve özgürlüğü demekmiş anıt. Oysa uygulama hiç de öyle değil ve gerçek hayatta meşale demokles’in kılıcına dönüşmekte.
Nasıl mı? Gayet açık. Amerikan menfaatlerine zarar veren yönetimler ve ülkeler ekonomi üzerinden cezalandırılıp diz çöktürülmekte. Sıcak çatışmalar ise Amerikan silahları ile donatılan ve Pentagon tarafından eğitilen “müttefik askerleri” eliyle icra edilmekte. Zira Vietnam hüsranından sonra ABD, ateşi maşa ile tutar oldu. Bunun yegane istisnası ikiz kule katliamı sonrası “Saddam’ın elinde nükleer bomba var” gerekçesiyle ABD’nin başlattığı büyük çoğunluğu sivil bir milyon insanın can verdiği Körfez Savaşı. Yakın geçmişte “Saddam’ın elinde nükleer bomba var” gerekçesinin düzmece olduğu bizzat ABD tarafından açıklandı.
Bugün yaşamakta olduğumuz insanlık tarihinin en acımasız katliamında (Gazze), Hedonizmin güncel versiyonuna benzeyen Kaliforniya Sendromu ile muzdarip kitleler, narkoz yemiş hasta gibi olup bitene tepki vermek bir yana yaşamdan haz almaya devam etmekteler. Neyse ki dünyanın dörtbir yanında insanlık uyanmış, vicdanlar dile gelmiş ve ülkelerin parlamentolarında, caddelerinde, stadyumlarında ümitler yeşermiştir. Oscar ödüllü Susan Sarondan, Filistin yanlısı protestolarda kullandığı söylemlerden dolayı Hollywood'da kara listeye alındığını bizzat kendisi açıkladı. İşte ABD’nin gerçek yüzü bu.
…
Amerika dünyanın gördüğü en görkemli deneydir, ancak korkarım ki başarılı olmayacak
George Washington, 1796 yılında yaptığı başkanlığa veda konuşmasında yeni cumhuriyetten (ABD) kendi kendini yönetme konusunda bir "deney" olarak bahsetti. Kafalarda “bir ulusun insanları kendi kendini yönetebilir mi?” sorusunun dolaştığı o yıllarda kurucu babalar, "en mükemmele yakın bir çözüm" tasarlayarak bunu başarabileceklerini düşündüler.
Büyük deney, maalesef insan yaratılışının vahşi tarafının insani yönünden daha güçlü olduğunu göstermiştir. Nasıl mı? Hiroshima’da, Nagazaki’de, Vietnam’da, Kamboçya’da, Afganistan’da, Irak’ta ve şimdi Filistin’de.
O Amerika ki daha dün, tarihin en kötü pedofillerinden biri olarak kabul edilen ve cezaevinde intihar eden Epstein'ın yakın arkadaşı, “sus payı davası” hükümlüsünü Başkan seçti. Hoş, havayla tokalaşan sağlık sorunları aşikar diğer aday son ana dek yeniden adaydı. Bu ne garip bir ülke ki 300 milyon akıl küpü insan kaynağından dörtbaşı mağrur bir aday çıkmasın? Bu çok garip değil mi? Ülkeyi idare eden başkanlar değişiyor ama ağızlarından çıkan sözler değişmiyor: “Eline sağlık Netanyahu.”
20. yüzyılın başında ne Hiroşima ne de Vietnam cehennemi daha yaşanmamışken Freud: "Amerika dünyanın gördüğü en görkemli deneydir, ancak korkarım ki başarılı olmayacak” diyerek görüşünü açıklamıştır.
ABD’nin kuruluşundan bugüne geçen zaman ve bugün geldiğimiz nokta maalesef Freud’u haklı çıkarmıştır.
…
Ahab Sendromu
Hiristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların mukaddes şehri Kudüs, dünyanın sinir ucudur. Dokuz kanlı Haçlı Seferi kudüs’ü ele geçirmek için yapılmış ve şehir uzun tarihi boyunca 44 defa el değiştirmiştir.
Müslümanlar’ın Kabe’den sonra gelen en kutsal yapıları Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs Sahra burada.
Yahudilerin ilk tapınağı olan Tapınak Tepesi ve Ağlama Duvarı burada.
Hristiyanlar’ın en kutsal mekanı, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği Kutsal Kabir Kilisesi burada. Burada huzur, insanların kutsal mekanlarına yüz sürmelerine bırakınız engel olmayı tam tersine doya doya yapmalarına imkan sağlamakla olur.
Kazanılması imkansız savaşlara topyekün girişmeye ''Ahab Sendromu'' deniyor. ''Moby Dick''teki Kaptan Ahab'dan ilhamla. Bay Netanyahu! Ele geçirdiğini sandığın şehir tarih boyunca 40’tan fazla kez el değiştirdi. Sen ve senin gibi düşünen İsrail Halkı! Mescid-i Aksa’ya hükmetme sevdasından vazgeçin. Bu, Ahap sendromundan başka bir şey değil.
…
İyi ki varsınız
Türkiye’de veya dünyanın dörtbir yanında muhtelif şehirlerde katliama tepkisini barışçıl eylemleriyle ortaya koyan vicdanlı insanlar. İyi ki varsınız. Muste gibi düşünmeliyiz. İsyanımız insanlık tarihinin en aşağılık en zalim katliamlarından birine karşı gözükse de aslında bu büyük adamın (AJ Muste) dile getirdiği gibi tepkimiz insaniyetimizi kaybetmemek ve vicdanımızın insan katarından çıkmasını önlemek içindir.
Bu itibarla en mütevazi bir eylem, sözgelimi bir atkı, bir kolye, bir bileklik veya Taksim Meydanı’ndaki bir mum bile gerçekten çok kıymetlidir.