M. Sarmış: Taş plaklar, Deniz Kızı Eftelya derken nerelere geldik? Ben yine kitaplarınıza dönmek istiyorum. Tıpkı derlemelerde olduğu gibi kitaplarınızın da çoğu bir ekip çalışmasının ürünü. Sabri Kürkçüoğlu, Osman Güzelgöz, Salih Turhan, Kubilay Dökmetaş, Gürsoy Babaoğlu, Şemsettin Kuzeci, Mehmet Kurtoğlu ile ortak çalışmışsınız. Buna yatkın bir kişiliğiniz olduğu anlaşılıyor.
    
A. Akbıyık: Ben paylaşmayı seven biriyim. Bilgiler paylaşıldıkça çoğalır. Ben buna inanıyorum. 1+1 iki etmiyor, yan yana koyunca 11 ediyor. Biz o düşünceyle birlikte çalışıyoruz, sürekli birbirimizi tetikliyoruz. Ben hayatım boyunca arkadaşlarla birlikte çalışmayı yeğledim.
    
M. Sarmış: Teknolojiyi de takip ediyorsunuz. Kitaplarınızın çoğunun ekinde bir CD de var.
    
A. Akbıyık: O CD'lerin çoğu müzikle alakalı kitapların ekindedir. Hem göze hem kulağa hitap etsin diye… Bazı şeyleri sözle anlatmak zor oluyor. Kitapta geçen türkülerin bazılarını sanatçılarımıza okutup örneklendirmeyi tercih ettik.
    
M. Sarmış: Tarım türküleri, sağlıkla ilgili şarkılar gibi sınıflandırmalar da çok ilginç. Daha önce hiç duymamıştım.
    
A. Akbıyık: Türküler hayatımızın her kesitinde var. Doğumdan ölüme kadar hayatımızın her safhası türkülere yansımış. Tarım da insan hayatının önemli faaliyetlerinden biri. Dolayısıyla türkülere de çok konu olmuş. Sağlık da öyle… O yüzden arkadaşlarla, içinde hastalık, dert, derman, şifa, ilaç, ölüm geçen şarkıları çalıştık. Tahminimizin çok üzerinde şarkı olduğunu gördük. Prestij bir kitap oldu. O zaman Cumhurbaşkanı, Millet Meclisi üyeleri dâhil birçok üst düzey kimselere de dağıtıldı. İçinde geçen bazı şarkıları meşhur şarkıcılara okutup bir CD de yapıp ekledik. O CD'nin yapımcılığını da biz yaptık.

Biz bazı başka konu başlıkları da çalışmıştık. Mesela kahve ile ilgili türküler, gözle ilgili türküler… Bunlar henüz kitap haline gelmedi. Sağlıkla ilgili türküler de başka arkadaşlarımız tarafından kitaplaştırıldı.
    
M. Sarmış: "Müziğin İzinde Üç Kardeş Şehir Harput/Elazığ-Şanlıurfa-Kerkük"… Bir yıl sonra bu şehirlere Bakü de ekleniyor; oluyor "Müziğin İzinde Dört Kardeş Şehir"… İlk üç şehrin müziğinin birbiriyle ilişkisini biliyordum da Bakü'yü bilmiyordum.
    
A. Akbıyık: Ben dilci değilim ama bu üç şehirde konuşulan Türkçenin Azericeye yakın olması gibi müziklerde, bazı örf ve adetlerde de ortak yönler ve benzerlikler var, o yüzden… Salih Turhan Elazığlıdır. Ben ve Mehmet Kurtoğlu Urfalıyız. Şemsettin Kuzeci de Kerküklüdür; meşhur sanatçı Abdülvahit Kuzeci'nin yeğenidir. Kerkük Vakfında görevli. Hem şair, hem yazar, kitapları var, hem Kerkük müziğini çok iyi biliyor. Biz bu arkadaşlarla Ankara'da sıra da geziyoruz. Yani sıra gezmeyi gurbette de sürdürüyoruz. Bu sıralarımızda zaman zaman Urfa-Elazığ ve Kerkük arasında tarihten gelen bazı bağlantılar olduğunu, örf, adet, gelenek, bilhassa müzik konularında benzerlikler olduğunu konuşuyoruz. Kitap fikri oradan çıktı. O zamanki Haliliye Belediye Başkanımız Fevzi Demirkol da destek verdi. O kitap öyle çıktı ortaya. Önce Urfa'da, sonra İstanbul'da bir gece yaptık. İstanbul'daki geceye çok uzak yerlerden gelenler oldu; Urfalılar, Elazığlılar, Kerküklüler… 800 kişilik salona sığmadılar. Hatta bu yüzden bize sitem ettiler. Urfa'daki gece de çok güzel olmuştu. Kitabın tanıtımı ile ilgili bir kokteyl… Daha sonra bu şehirlere Bakü'yü de ekledik. 
    
M. Sarmış: Bir kitabınız da sıra gecesi ile ilgili.
    
A. Akbıyık: Ayıptır söylemesi, benim yaptığım, konu ile ilgili olarak Türkiye'de yapılan en kapsamlı çalışmadır. Neden? Ben bir defa küçük bir çocukken babamın sıra gecelerine katılmış, tabir caizse çekirdekten yetişmiş biriyim. Sonra ilk gençlik yıllarımızdan itibaren arkadaşlarımızla sıra gezmeye başladık. Hepsinde sıra başkanlığı yaptım. Dolayısıyla hem bizden önceki neslin hem bizim neslin sıra gecelerini ayrıntıları ile yaşayan ve bilen biriyim. Ayrıca tabii araştırarak, büyüklerimizden dinleyerek o kitabı oluşturduk. Sıra gecesi sadece Urfa'da yok, isimleri farklı olmakla beraber mahiyeti birbirine çok benzer şekilde başka şehirlerde de var. Elazığ'da "Kürsü Başı", Afyon'da "Gezek", Balıkesir'de "Barana", Çankırı'da "Yaran Sohbetleri", Diyarbakır'da "Velime Gecesi" Adıyaman'da "Harfene Gecesi", Konya'da "Oturak" gibi farklı isimlerle yaşatılıyor. Onlarla ilgili incelemeler de yaptım. Ve bütün bunları bir kitap haline getirdim. Güzel bir tanıtım toplantısı ile hemşerilerimize ücretsiz olarak dağıttık. Zaten benim kitaplarımın hiçbiri ticari kitaplar değildir. Ben bugüne kadar kitaplarımdan bir para kazanmış değilim. Böyle bir beklentim de olmadı. Bilakis çok zaman ben üzerine paralar eklemişimdir.
    
M. Sarmış: Eyvallah! Bu anlayışın bir uzantısı da kitapların PDF formatlarını kişisel WEB sayfanızdan herkesin istifadesine sunmanız.
    
A. Akbıyık: Evet, kitaplarımıza basılı olarak ulaşamayanlar için öyle bir uygulamamız da var. Arzu edenler kitaplarımızın bir kısmını www.abuzerakbiyik.com.tr internet sitemizden PDF olarak ücretsiz bir şekilde bilgisayarlarına indirilebilir.
    
M. Sarmış: Sırası gelmişken, bu işin kitabını yazmış biri olarak sıra gecelerinin halk kültüründeki yeri ve önemine dair neler söylemek istersiniz?
    
A. Akbıyık: Sıra gecesi, Urfa halk kültürünün önemli bir parçası. Malum olduğu üzere haftada bir olmak üzere sırayla yapıldığı için bu adı almış. Sıra gecesinde ne var? Muhabbet var, sohbet var. Memleket meseleleri konuşulur. İçeriği katılanların ilgi alanlarına göre değişir. Dindar gruplarda dini sohbetler yapılır, Kur'an-ı Kerim okunur, Peygamber Efendimizin hayatı anlatılır, hadisleri okunur, açıklanır; diğer peygamberlerin kıssalarından söz edilir. Tarikat sohbetlerinde tasavvuftan söz edilir, menkıbeler anlatılır, zikir yapılır. Müzikle ilgili bir arkadaş grubu ise meşk yapılır. Bir çeşit halk konservatuvarıdır. Başka bir yönüyle bu geceler lobidir. Çünkü buraya siyasetçiler gelir, milletvekili olmak isteyenler, belediye başkanı olmak isteyenler gelir. Onlar kendi propagandalarını yapar, cemaattekiler de kendi bakış açılarını anlatırlar, eleştirirler veya tekliflerde bulunurlar. Bazen de sıra gecelerinden siyasetçiler çıkmıştır. Halil Çelik gibi… Yani bir yönüyle de bir siyaset mektebidir diyebiliriz. Urfa'nın bütün meseleleri konuşulur. Bir çeşit halk mektebidir, eğitim öğretim yeridir. Sıranın yapıldığı evin çocukları gelenlere hizmet eder; oturup kalkmayı, sohbet adabını, adab-ı muaşeret kurallarını, nerede ve nasıl konuşulması, nerede susulması gerektiğini, dinlemeyi, insan ilişkilerini, büyüğüne saygıyı, küçüğüne sevgiyi, geleneği göreneği öğrenir. Müziğin yanında şiirler okunur, sanat konuşulur. Dolayısıyla sıra geceleri aynı zamanda bir sanat ve edebiyat ortamıdır. Yine bir kısım sıralarda tolaka, yüzük fincan gibi geleneksel oyunlar oynanır. Yani aynı zamanda geleneklerin yaşatıldığı bir yerdir. Yine bu sıra gecelerinde acılar ve mutluluklar paylaşılır. Ekonomik ve ticari konular konuşulur, herkes birbirinin durumundan haberdar olur. Aynı zamanda bir yardımlaşma ve dayanışma zeminidir. Bazı sıra gecelerinde düzenli olarak para toplanır, bayramlarda ve özel günlerde muhtaç olanlara verilir. Mesela biz sıramızda yıllarca para topladık; bir arkadaşımız bir öğrenciye burs olarak verdi; ama biz şimdiye kadar o öğrencinin kim olduğunu bilmiyoruz. Sormamışızdır da zaten. Tabii bu yardımlaşma ve dayanışma en başta sıra grubunun kendi içinde gerçekleşir. İyi günde kötü günde sıra arkadaşları hemen bir araya gelirler. Mesela benim bir yakınım öldüğünde sıra arkadaşlarımı ararım; onlar cenaze ve taziye ile ilgili yapılması gerekenleri organize eder. Düğünde de aynı şekilde… Yani sıra arkadaşlığı çok önemlidir. Arkadaşlık sonra dostluğa, sonra kardeşliğe dönüşür.

M. Sarmış: Sıra gecelerinin başlangıcı ile ilgili farklı düşünceler var. Sizin düşünceniz nedir?
    
A. Akbıyık: Sıra gecesi, 12. 13. Yüzyıldaki "Ahilik"in bir devamıdır. Biliyorsunuz Ahilik bir meslek örgütlenmesidir. Her mesleğin loncası vardır. Orada meslektaşlar bir araya geliyor, hem mesleğin gelişimi, sorunlarının tespiti ve çözümü konuşuluyor hem da meslektaşlar arasında yardımlaşma ve dayanışma sağlanıyor. Zamanla değişip bugünkü sıra gecesine dönüşmüştür. Zaten ilk önce sıra gezenler de esnaflardır. Sonradan memur, işçi ve diğerleri de sıra gruplarına dahil olmaya veya kendi sıra gruplarını kurmaya başlamışlar. Demin de söyledim, sadece Urfa'da yok, değişik isimlerle başka memleketlerde de var. Bu da benim düşüncemi teyit etmektedir.

Bütün bunların temelinde aynı ihtiyaç var. İnsanlar bir araya geliyor, tanışıyor, kaynaşıyor, dertleşiyor, yardımlaşıyor, sosyalleşiyor… Modern dünyadaki derneklerin, vakıfların, sivil toplum kuruluşlarının geçmişteki bir karşılığı gibi… Biliyorsunuz, Fransız işgali sırasında Urfa'nın kurtuluşu ile ilgili ilk toplantı da yine bir sıra gecesinde yapılmıştır. "Güllüler"in evinde toplanan devrin ileri gelenleri düşmana karşı nasıl bir mücadele verileceğini planlamışlardır. Yani sıra geceleri öyle sadece çalgıdan türküden, eğlenceden ibaret bir şey değildir. Sosyal boyutu var, kültürel boyutu var, ekonomik boyutu var.

M. Sarmış: Tam da yeri geldi… Bir bu bahsettiğiniz çok boyutlu geleneksel sıra geceleri var. Bir de son yıllarda ortaya çıkan turistik ve ekonomik amaçlı sıra geceleri… Bir sektöre dönüşmüş durumda. Bu yüzden eski Urfalıların "Esas sıra gecesi böyle değildir, bunlar dejenere ettiler." gibi eleştirileri var. Siz bu konuda neler söylersiniz?
    
A. Akbıyık: Sıra gecelerini kitabımda ve yazılarımda kısaca şöyle anlatıyorum: " Âşıkların saza geldiği, çırakların dize geldiği, ustaların söze geldiği, âriflerin öze geldiği, yüreklerin yanıp köze geldiği, gönül güzelliklerinin göze geldiği gecelerdir. Sıra geceleri; ses, saz, söz üstüne sohbettir, şiirdir, edebiyattır, musikidir, muhabbettir." Şimdi bunu bir tarafa koyun. Bir de şu anda "sıra gecesi" adı altında yapılanlara bakın. Bu geceler, sadece müzik ve eğlence gecesi. Gelen turistleri, misafirleri, müşterileri eğlendirmek için yapılan geceler. Bizim geleneksel sıra gecelerimizi yansıtıyor mu? Elbette yansıtmıyor. Bunlar ne zaman ve nasıl ortaya çıktı? Az önce bahsi geçti; 1990 senesinde ŞURKAV kurulunca onun bünyesinde ilk sıra gecesi ekibi kuruldu. Mehmet Nacak, Abdullah Uyanık, Kazancı Bedih ve diğerleri… Gelen üst düzey yöneticilere, cumhurbaşkanına, başbakana, diğer bürokratlara bir sunum yapılsın diye… Ben 1980'li yıllardan itibaren çeşitli televizyon programlarına katıldım. Sıra gecesini anlattım. Bunun bir bölümünde de müzik icra etmişiz. Televizyonlarda bunları görenler Urfa'ya gelince "Hele ben de bir sıra gecesine katılayım." demiştir. Başlarda bir müddet bunları evlerimizde ağırladık. Daha sonra Nursi Sesigüzel, İbrahim Tatlıses, Mahmut Coşkunses, Mahmut Tuncer, Zekeriya ünlü gibi sanatçıların televizyonda yaptıkları "Sıra Gecesi" programları ile sıra gecesi yurtiçi ve yurtdışında bilinir oldu.  Urfa'ya gelen turistler sıra gecesine katılmak isteyince otellerde de böyle bir ihtiyaç ortaya çıktı ve yavaş yavaş ekipler oluşmaya başladı. Neredeyse her otelde, her konukevinde bir sıra gecesi ekibi oluştu. O ekiptekilerin birçoğu belki de hayatında bizim geleneksel sıra gecesine hiç katılmamış. Gerçek sıra gecesi nedir, bilmiyor. Ben bu sorunu gördüğüm için, daha ilk zamanlarda sıra gecesi ekiplerinin eğitimi ile ilgili bir proje hazırlayıp devrin belediye başkanlarına, valilerine sunmuşum. Siz eğitimcisiniz, bilirsiniz; bir çocuk bir yanlış yaptı mı, hemen tokadı basarlar. Bu durumlarda ben derim ki "Siz bu çocuğa bu yaptığının yanlış olduğunu söylediniz mi? Söylemedinizse sizin bu tokadı vurmaya hakkınız yok." Zaten tokat hiçbir şekilde vurulmaz da… Siz ona yanlışı doğruyu öğretmezseniz onlar nereden bilecek? Yani burada kendime de sorumluluk alarak söylüyorum; memleketin ileri gelen insanlarının o ekiplerde çalışanları eğitmesi lazım. Doğrusu nedir, eğrisi nedir anlatması lazım. Biz ancak kendi dilimizin döndüğü kadarını anlatabiliyoruz. Ama nereye kadar? Benim uzun yıllar önce yazmış olduğum "Ben belediye başkanı olsam neler yaparım?" diye bir yazım var; oradaki maddelerin birinde bu konuyla ilgili olarak diyorum ki "Turistik mekân işletmecilerine, çalışanlara, sıra gecesi ekiplerine eğitim verir, denetlerdim." Bir hafta, on günlük, hatta mutat bir eğitim… Ama maalesef henüz daha hayata geçirilmiş değil. Ben kendi adıma ulaşabildiğim sıra gruplarına dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışıyorum. "Arkadaşım bu sizin ekmek kapınız. Urfa'nın da ticari bir getirisi. Bunu göz ardı edemeyiz. Ama hiç olmazsa şöyle yapın: İçinizden diksiyonu düzgün olan bir arkadaşınız geceye başlarken iki üç dakika Urfa'nın geleneksel sıra gecesini anlatsın. "Sohbettir, muhabbettir, halk mektebidir, yardımlaşmadır, dayanışmadır, sanattır edebiyattır, şudur, şudur, şudur… Gecenin bir bölümünde de müzik icra edilir. Biz şimdi size o Urfa geleneklerine uygun bir müzik ziyafeti vereceğiz. Sonra kısa bir ara vereceğiz. Ondan sonra da eğleneceğiz." Böylece geleneksel gece ile eğlence gecesini insanlar birbirinden ayırsın. Ondan sonra davul mu çalıyorlar, oynuyorlar mı? Kendileri bilir.