M. Sarmış: Ondan sonra kendi şirketinizi kurdunuz.
A. Akbıyık: Evet, "Ankara AB Yatırım Danışmanlık" ismi ile kendi şirketimi kurdum.
M. Sarmış: Ondan da kısaca bahsedin.
A. Akbıyık: Ben Urfa'dayken de yanımda 8-10 kişi çalışırdı. Onlar benim nezaretimde, muhasebe ve mali müşavirlik işlerini yürütürken, ben de memleketin gelişmesinin sanayide olduğunu düşündüğüm için daha çok sanayi ile ilgilenirdim. Sanayi yatırımları nasıl yapılır? Devletin sağladığı imkânlar nelerdir? Ne gibi teşvikler var? Ne gibi hibeler var? Bu gibi konularda araştırmalar yapardım, gazetelerde köşe yazıları yazardım.  Urfa'da ilk teşvik belgemizi 1982 yılında aldım. O sırada Urfa'da millet teşvik nedir bilmiyordu. Biz de bilmiyorduk, okuduk, araştırdık, öğrendik. O dönemden itibaren ofisimizde bu işlere başladık, daha sonra 1990'da Sayın Ziyaeddin Akbulut'un valiliği zamanında işin içine iyice daldık. Organize Sanayi'nin kuruluş aşamasının hemen her safhasını takip ettik. Sayın Valimiz bizi çok sevdi, biz de onu çok sevdik. Bize çok güvendi. Kendisi ŞURKAV başkanı olduğu yıllarda, ben de vakfın yönetiminde idim. Valimizin Urfa'ya çok hizmetleri oldu, Organize Sanayi konusunda istişarelerimiz oldu, inşaat çalışmalarını beraberce ziyaret ettik. O sıralarda insanlarımız o işlere oldukça yabancı; pek rağbet etmiyor. Vali de bu olumsuzluğu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Sürekli olarak sanayicileri, sermaye sahiplerini orada fabrika, atölye, işyeri açmaya teşvik ediyor. "Size yer verelim, Devletin imkânlarını sunalım, yol açalım, DSİ araçlarını gönderelim. Yeter ki yatırım yapın." diyor. Bu amaçla toplantılar düzenliyor. Bir iki toplantıya ben de katıldım. Vatandaşlarımız ne yapacağını bilemiyor. "Hazırlıklı değiliz." diyorlar. Sayın Valimiz de sürekli olarak teşvik ediyor, "Bir yerden başlayın." diyor. "Tarımla ilgili fabrikalar kurun, yağ fabrikası kurun, iplik fabrikası kurun." O sırada Başbakan Süleyman Demirel de Urfa'ya gelecek; gelmişken olabildiği kadar çok temel atsın istiyor. Bütün o gayretlerin sonucunda, Demirel geldiğinde pek çok sayıda fabrikanın  temeli atıldı. Şimdi geldiğimiz noktaya bakalım: Ben şimdi Organize Sanayi'den geliyorum, güncel verileri Karacadağ Kalkınma Ajansı'ndan almıştım; şu anda Şanlıurfa OSB'de 453 fabrika faaliyette, proje ve inşaat aşamasındakiler bitince bu sayı 619'a çıkacak. Bu fabrikalarda 31 binin üstünde personel çalışıyor. 4. Organize Sanayi dolmuş, yer yok. Devlet süratle OSB'deki arsayı genişletmeye çalışıyor. Yatırım yapmak isteyenler araya bizi koyuyor; "Abuzer Bey, fabrika kurmak için 3 aydır, 4 aydır müracaat etmişiz, bize yer vermiyorlar. Bize fizibilite hazırla, projemizi yetkililere anlat, arsa alabilmemiz için bize yardımcı ol." diyorlar. Düşünün, 1990'daki o günlerden şimdi bu seviyeye gelmişiz; nereden nereye? Urfa için güzel bir gelişme.

M. Sarmış: Bu arada sizin kitaplarınızdan iki tanesi de bu konularla ilgili. 
A. Akbıyık: Evet. Biri "Şanlıurfa Sanayi Rehberi". Yakın arkadaşım Sabri Kürkçüoğlu ile beraber hazırladık. (Ankara, 1993). Diğeri de "Sanayileşen Şanlıurfa" (Ankara, 1995)

Dediğim gibi o dönemde Urfa'da sanayinin gerektiğine inandım ve elimden geldiği kadar da destek verdim. O kitaplar da bunun bir sonucudur. Urfa'nın gelişmesi için üç sacayağı olduğunu söylersek; biri tarım, biri turizm, biri de sanayidir. Bunlar birbirine engel sektörler değil, bilakis birbirlerini destekleyen sektörlerdir. Ayrıca Güneş Enerjisi konusu var. Bunlar gelişse, tabir yerindeyse Urfa uçar… Allah toprak vermiş, su vermiş, güneş vermiş, her şeyi vermiş. Yani burada yağ var, şeker var, un var da, bize helva yapacak adam lazım. Adam da en zor yetişen bir mesele. Siz eğitimcisiniz, o işi benden daha iyi bilirsiniz.
M. Sarmış: Haklısınız. Bir de bizim çok genç bir nüfusumuz var; Türkiye'nin en genç nüfusu… Biz bu nüfusu eğitip sağlıklı bir yerlere yönlendiremezsek bu avantaj dezavantaja dönüşecek. Gençleri bekleyen çok büyük riskler var. Nitekim ben son zamanlarda bir takım sosyal yardım çalışmaları için kenar mahallelere gidiyorum; o büyük riski yakinen görüyorum.

A. Akbıyık: Hocam şimdi Urfa Organize Sanayi olmazsa, oralarda gençler birbirini yer.

M. Sarmış: Aslında şimdi de yiyor da, sanayi bir kısmını bunun dışında tutuyor. Yoksa yeterli değil. Daha çok yatırım ve istihdam gerekiyor.
A. Akbıyık: Urfa şu anda teşvikler yönüyle 6. Bölge. Yatırım yapanlar devletin en yüksek desteklerini bu bölgede alıyor. Misal; Bir yatırımcı 5 milyon lira harcayarak bir tesis kurdu. 200 kişi çalıştırıyor. Devlet ona diyor ki; bir, makine alırken 1 milyon liralık Katma Değer Vergisini ben senden almayacağım. İki, makineleri yurt dışından getirirsen Gümrük Vergisi almayacağım. Üç, bunun yarısı kadar, yani 2 buçuk milyon lira tutarındaki Kurumlar Vergisini ben senden az alacağım. Dört, kredi kullanırsan 7 puan faiz veya kâr payı desteği vereceğim." Ve en önemlisi" 10 yıl boyunca personelinin sigorta primlerini ben ödeyeceğim." Müthiş bir fırsat. O yüzden şimdi Türkiye'nin birçok yerinden firmalar Urfa'ya geliyor. Danışmanlığını yaptığımız firmalar İstanbul'dan, İzmir'den ve sair yerlerden buraya geldiler, şu anda faaliyetteler. Ben de bugün Organize Sanayi Bölgesinde idim, yarın da oraya gideceğim, bu gelişmelere bizzat şahidim. Kendime bir pay çıkarmış olacağım, ama söylemek istiyorum; ben de sürekli olarak bunları teşvik ediyorum. Belli bir sayıdaki Urfalı olmayan yatırımcıyı da bizzat ben özel çabamla Urfa'ya getirmişim.  Şimdiye kadar kamuoyunda bunları paylaşmadım; çünkü neticede Urfa bizim memleketimiz. Mesela Ankara'da yanımıza geliyorlar; "Biz 6. Bölgeye yani Güneydoğu'ya yatırım yapacağız." diyorlar. "Nereyi düşünüyorsunuz?" diyorum. "Bizim için fark etmez." diyenler oluyor. O zaman ben diyorum ki "Urfa'ya gidelim." "Niye Urfa?" deyince de anlatıyorum. "İşte lojistik yönüyle, gelişmişlik yönüyle, halkının misafirperver olmasıyla, ne bileyim Harran Ovası'yla, uçağıyla, otobanlarıyla, Organize Sanayi Bölgesi ile, tarım ürünleri üretimi, turizm potansiyeli ile, daha başka unsurlarıyla Urfa yatırım için bir başka vilayetle karşılaştırılamayacak kadar caziptir." diyorum. "Hadi gidelim." diyorlar o zaman. Kalkıp geliyoruz. Mesela Malatyalı bir iş adamıyla o amaçla geldik. Üç beş gün beraber gezdik. Bu defa Urfa'da yer sıkıntısı var, Organize Sanayi'de yer yok. Kiralamak istedi, kiralar yüksek. Devreye girdik. Satışta olan bir fabrikayı alması için yardımcı olduk. Üç ay geçmedi bir fabrika daha aldı. Şimdi birkaç yüz kişi çalıştırıyor. Yine bir İzmir firması var; yarın ziyarete gideceğim; Birbirlerini tanımadıklarından İzmirli alıcı ile Urfalı satıcı arasında bir güven sorunu vardı. İzmirli alıcılar Ankara'da yanıma geldiler, iki tarafı da tanıyorum, aracı oldum, sözleşmeyi ben hazırladım, iki tarafa da kefilim dedim, anlaştılar. Adamlar fabrikayı aldı; şimdi 300 kişi çalışıyor. Ben de, şehrime böyle yatırımların gelmesine aracı olduğum için mutlu oluyorum tabii. Gidip ziyaret ediyorum; 18-20 yaşlarındaki gençler çalışıyor, dikiş dikerken, ütü yaparken açmışlar İbrahim Tatlıses'in kasetini, dinliyorlar, para kazanıyorlar, keyifleri yerinde. O kadar mutlu oluyorum ki!

M. Sarmış: Biz de bunları duymaktan ve kayıt altına almış olmaktan dolayı mutlu olduk. Eğer o gençler böyle imkânları bulamayıp sokakta kalırlarsa, başta madde bağımlılığı olmak üzere her türlü riske açıklar. Her türlü suça bulaşabilirler.
A. Akbıyık: Yine mesela İstanbul'da yaşayan bir iş adamı, "Abuzer Bey, Urfa'ya gittiğinde ben de geleyim." dedi. Geldik beraberce. Sohbet, muhabbet... Adam dedi ki "Sen bizi buraya getirdin, o zaman sorunlarımızı çözmek için de yardım et." "Nedir sorununuz?" dedim. "Çalıştıracak adam bulamıyoruz." dedi. Hani diyorsunuz ya "Burada işsiz çok." diye. Tam öyle değil." Hatta adam "Biz vasıfsız işçi alıyoruz. Kendimiz eğitiyoruz." dedi.  Dedim ki "Sizin insan kaynaklarına bakan elemanınız nereli?" Dedi "İstanbul'dan getirmişiz." Dedim "Bakın filim orada yandı. Bir defa insan kaynaklarında bizim hemşerimiz olacak." "Niye?" dedi. "Çünkü her memleketin kendine göre bir yaşantı tarzı var. Değer yargıları farklıdır. Adamınız Urfa'yı tanıyacak, bütün bunları bilecek. Türkçe bilecek, Kürtçe bilecek, Arapça bilecek. Böyle birini bulacaksınız. Mahallelere gideceksiniz, muhtarlarla, diğer kanaat önderleriyle görüşeceksiniz. Gerekirse çalıştıracağınız işçinin ailesini alıp fabrikaya götüreceksiniz. Çocuklarının çalışacağı yeri görsünler, güvensinler, içleri rahat etsin. Burada hâlâ kadınların çalışmasının ayıp olduğunu düşünen insanlar var. Adam içeride aç, ama "Ben eşimi, kızımı nasıl çalıştırırım? El âlem ne der?" diye düşünüyor. Bütün bu engelleri aşmak için onların güveneceği insanlar işin içinde olacak. Çalışma ortamından emin olacaklar. "Buyurun, gelin, fabrikamızı görün, servisimizi görün, bir öğlen yemeği yiyin." diyeceksiniz. Siz bir mahalleden bir aileyi ikna ederseniz, gerisi kendiliğinden gelir." Böyle yapınca sonuç alınıyor. Tabii bu arada şunu da ifade etmek gerekiyor; memleketimizin yetişmiş elaman sorunu da devam ediyor.
M. Sarmış: Eyvallah! Ben röportaj için bu konuları hiç hesap etmemiştim, ama çok iyi oldu. Teşekkür ederim.