M. Sarmış: Sıra gecelerinizden bahsedelim biraz. 1970'lerde başladım dediniz. 

A. Akbıyık: Ama daha küçük bir çocukken babamın sıralarına katıldım. Babamın arkadaşlarıyla Barutçu Hanı'nda odası vardı, oraya ara sıra gidip, hizmet ettim. Usulünü adabını öğrendim.  Babamın arkadaşlarını tanıdım. Sonra da kendim, arkadaşlarımla sıra gezmeye başladım.

M. Sarmış: Çeşit çeşit sıra var. Sizinki nasıldı?

A. Akbıyık: Bizimki tam geleneksel sıra. Öncelikle sohbet muhabbet. İçimizde esnaf, sanayici, memur, öğretmen, doktor gibi çeşitli mesleklerden arkadaşlarımız var. Hepsi aynı zamanda müzik meraklısı. Çalıp söyleyen de var. Kendi zevkimiz için müzik icra ederdik. Çiğköfte var, tatlı var. Urfa gecelerinin geleneksel oyunlarını oynadığımız zamanlar da oldu. "Tolaka"dır, "yüzük fincan" oyunudur filan… Sonraları müzik daha ağır bastı. Bir ara Dergezenli Mahallesinde Tahtasızlar'ın bir evini kiralamıştık oda olarak. Bir ara da Şehitlik'te Sait Bilsel'in evini tuttuk. Kardeşi Ali Bilsel de arkadaşımızdı. Bir ara da Sarayönü Caddesinde bir ev tutup döşedik, oda haline getirdik.  Haftanın belli akşamlarında toplanır, hem kendi arkadaşlarımızla hem dışarıdan misafir olarak davet ettiğimiz müzisyen arkadaşlarla, büyüklerimizle meşk yapardık.  Topçumeydanı'ndaki odamız, Karakoyun Deresi yanındaki Yaman Pavyon'a yakındı.  Kaval üstadı Abdülkadir Karakuş ve onun ekibi orada çalışırdı. Bazen pavyondan çıktıklarında bizim odaya gelirlerdi. Geldiklerinde müzik üzerine sohbet eder, şarkılar, türküler okurduk.  Urfa türkülerinin sözlerini yazdığımız bir klasörümüz vardı, türküler makam sırasına göre ayrılmıştı. O gece hangi makama karar vermişsek o makamdaki türküleri, gazelleri, hoyratları okurduk.  

 Sarmış: Abdülkadir Karakuş'u bilirim. Ailesini de tanırım. Kamberiye'de komşumuzdular. O meclislerde bitirdi hayatını, hiç evlenmedi. Yapayalnız öldü. 

A. Akbıyık: Allah rahmet etsin. Çok sanatkardı. Birlikte birçok mecliste bulunduk. Sevdiğimiz bir arkadaşımızdı.

M. Sarmış: Hangi gecelerde toplanıyordunuz?

A. Akbıyık: Genellikle cumartesi akşamları. Ha bu arada söyleyeyim; her sıranın başkanı olur ya, ben de bizim sıranın başkanıydım.

M. Sarmış: Misafir de geliyor alıyorsunuz?

A. Akbıyık: Tabii tabii. Sık sık ustaları da misafir olarak çağırırdık. Mesela Tenekeci Mahmut… Zaten oğlu Osman bizimle sıra geziyor. Onun musiki bilgisinden istifade etmek üzere çok davet ederdik. Yine mesela "Kurrık Mıhe" diye meşhur Mehmet Sağlamkol geldi sıramıza geldi. Ondan sonra "Yusuf Çavuş", yani Yusuf Kuşçuoğlu, Mehmet Delioğlu, Ahmet Cankat, Abdülkadir Algın… Kimler yok ki! Hem sohbet, hem müzik. Onlar söylüyor, biz de onlarla beraber çalıp söylüyoruz. Yani meşk yapıyoruz. Mübalağa ederek söylüyorum; kendi dönemimde, yani 1970 ve 2006 yılları arasında Urfa'da yaşamış gerek kaynak kişi gerekse müzisyen olsun, gerek sıra gecelerinde, gerek yaptığım program vesilesi ile oturmadığım kimse yoktur. Sadece isimlerini sayacak olursak; Kazancı Bedih (Yoluk), Bekçi Bakır (Yurtsever), Şükrü Çadırcı, Yusuf Bilgin, Mehmet Sağlamkol, Babe Yılmaz, Aziz Çekirge, Abdurrahman Savaşan, Ahmet Alaybeyi, Mehmet Nacak, Abdullah Balak, Dede Osman (Aydın), Halil Hafız (Uzungöl), onun kardeşi Ahmet Uzungöl, Mehmet Ataç, Doğan Güllüoğlu, Abdullah Uyanık, İsmail Badıllı, Halil Kendirli, Halil Yıldırım, Cevdet İşçi, Mehmet Gözoğlu… Hatırlamaya çalışıyorum; Culhe Hafız var, Dellek Mahmut Hafız (Akagün) var… Yine Mustafa Şahin, Bedirhan Kırımızı var. Mustafa Savaş var, Fazoyun oğlu Mustafa var. Kısaslı âşıklar var; Âşık Sefaî, Âşık Celalî, Âşık Doksanda On, Âşık Halit, Âşık Berdarî… Osman Doğan, Mehmet Delioğlu, Çetin Özdemir, Fazlı Öztop, Abdurrahman Baydağ, Nuri Yıldırım, Kadir Yıldırım, İbrahim Özkan, Mercan Özkan, Haşim Mısır, Mehmet Öncel, Sait Küçük, Akif Çekirge, Faruk Cankat, Fevzi Özkaya, İbrahim Damdam, Mehmet Görgün, Reşat Kuşçuoğlu, Mehmet Güzelgöz, Arif Çelik, Zekeriya Ünlü,  Münevver Özdemir ve daha ismini hatırlayamadığım pek çok sanatçı ile müzik meclislerine katıldım.  Kısaca dönemin hemen hemen isim yapmış bütün müzik aleti çalan, söyleyen müzik ustaları ile tanıştık, aynı cemaatte oturup kalktık, bazen sıramıza davet ettik, her fırsatta dinledik, beraber meşk yaptık. Bizim için büyük şans tabii. Bunların çoğu ile daha sonra radyo ve televizyon programları da yaptım. Bazılarından derlemeler yaptım.

M. Sarmış: Peki, Miktat Toprak'ı bilir misiniz?

A. Akbıyık: Tabii ki bilirim. Onunla yaklaşık kırk sene önce Kamberiye Mahallesinde bir "asbap gecesi"nde tanışmıştık. Sonra ara ara görüştük. Kendisi ile televizyon için program da yaptım. Bağlamayı çok iyi çalardı, uzun hava açışları çok lezzetli idi.

M. Sarmış: Benim kayınbabam olur.

A. Akbıyık: Öyle mi? Miktat abiyi çoktandır görmüyorum. Ne yapıyor şimdi?

M. Sarmış: Uzun zamandır rahatsız, evden dışarı çıkamıyor. Kulakları da çok az duyuyor.

İbrahim Tezölmez: Sıramıza da geldi. Sanıyorum Necmettin Bey zamanında Orman Bölge Müdürlüğünde yaptığımız sıraya da gelmişti.

A. Akbıyık: Biz ona ŞURKAV'da bir çekim de yaptık; o bant şimdi nerede bilmiyorum. Yayınlandı mı yayınlanmadı mı, hatırlamıyorum. Çekim fotoğraflarımız da var. Yine 1980'li yıllarda Kamberiye'deki bir evde bir esbap gecesinde beraber bir resmimiz var.

M. Sarmış: Oğlu Mehmet Toprak da müzik öğretmenidir; Urfa'nın en iyi bağlamacılarından biri olduğunu söylüyorlar.

A. Akbıyık: Duymuştum, ama onunla tanışmadık. Fakat Miktat abiyi iyi biliyorum. Bağlamada "Urfa tavrı" denilen bir şey var. Onu en iyi çalanlardan biri Aziz Çekirge'dir. Onun öğrencisi veya ondan istifade edenlerden biri Mehmet Nacak'tır. Tabii oğlu Akif Çekirgeyi de unutmamak gerekir.  Biri de "Tertipli Mustafa" diye bilinen Mustafa Şengül'dür. Onun oğlu Bakır Şengül de iyi bir bağlamacıdır. Urfa tavrının en iyilerinden biri de Miktat Toprak'dır. Bunlar o tavrı en iyi icra edenlerdir. Onlar çaldığı zaman diyorsunuz ki "Bu Urfa tavrıdır." Nasıl ki bir Yozgat tavrı, Konya tavrı, Erzurum tavrı, Elazığ tavrı varsa, bir Urfa tavrı da vardır. Bu söylediğim husus henüz yazılmamıştır. Keşke bir müzik adamı bunu yazsa… Ben buna "Urfa tavrı" diyorum. Dinlediğim zaman, bu açışın, bu hoyratın Urfa tavrı olduğunu biliyorum, ama bu bilimsel olarak ne anlama geliyor, özellikleri nelerdir, Urfa'nın diğer yörelerle farkı nedir, bunu ortaya koymak lazım. Bu konu belki üniversitede tez konusu olabilir. Biraz da ileri düzeydeki bir müzik adamının yazması lazım. Diğer yöreleri de tanıyan biri olsun ki aradaki farkı bilebilsin.

İbrahim Tezölmez: Halil Altıngöz olabilir mi? Veya Bakır Karadağlı…

A. Akbıyık: Olabilir. 

M. Sarmış: Şu sohbetimizden somut bir sonuç da çıksın; ben de her ikisini tanıyorum ama siz mevzuyu daha iyi anlatabilirsiniz. Onlar yapamazsa bile yapabilecek olanlara daha rahat ulaşabilirler.

A. Akbıyık: Olabilir.