M. Sarmış: Biraz da okuma ve araştırma merakınızdan da söz eder misiniz?
C. Kürkçüoğlu: Okuma ve yazma merakımın ortaokulda Türkçe öğretmenlerimin dersi sevdirmeleri ile başladığını söylemiştim. Babamın kunduracı dükkânında şimdi rahmetli oldu, Yaşar Kısmet adında bir kalfası vardı. İlkokul mezunu olmasına rağmen okumaya çok meraklı idi. Boş zamanlarında dükkânda Esat Mahmut Karakurt, Kerime Nadir gibi yazarların romanlarını okurdu. Babam da gazete okurdu. Onların da etkisiyle okuma hevesim gelişti ve edebiyata olan merakım daha da güçlendi. Yaşar kalfanın etkisinde kalarak Esat Mahmut Karakurt'un, Kerime Nadir'in romanlarını okumaya başladım. Ben ortaokuldayken Nihat abim Reşat İleri'nin "Moskofları Titreten Türk Kara Cehennem İbrahim" ve "Türkistan Yıldızı-Tibet Kasırgası Karabatak Hüseyin" adlı kalınca tarihi romanlarını eve getirmiş okuyordu. Büyük bir keyifle benim de okuduğum bu romanlar halen hafızamdadır. Bu arada Teksas, Tommiks, Kinova gibi resimli kitapları da takip eder, her sayının sonunda heyecanlı bir yerde biten kitabın bir sonraki sayısını sabırsızlıkla beklerdim. Bu resimli kitapların çok eğitici olduklarını şimdi düşünüyorum. İyilerle kötülerin mücadelesini anlatan bu kitaplarda hep iyiler, dürüstler, doğrucular kazanırdı. Çocukların iyi, dürüst, doğrucu olmaları şuur altlarına işlenirdi.
Haşimiye Meydanı'nın bulunduğu yerde kapalı bir çarşı olan Haşimiye Çarşısı vardı. Burada Kitapçı Ömer adında birinin sahaf dükkânı vardı. 1958 yılında bu çarşı yıkılınca Ömer abi dükkânını Çifte Han'ın köşesine taşımıştı. Ben ortaokulda iken bu dükkâna gider, Teksas, Tommiks kitaplarını dükkânın önünde 5-10 kuruş vererek hemen oracıkta okurdum. Ayrıca Asfalt yolda lisenin duvarı önüne resimli roman sergileri açılırdı. Bu romanları da 5-10 kuruş vererek orada okurdum.
Ortaokul ikinci ve üçüncü sınıflarda şimdiki Dünya Hastanesi'nin bulunduğu yerde tek katlı, kesme taş mimarinin güzel örneklerinden olan İl Halk Kütüphanesi vardı. Müdür akrabalarımızdan merhum Vehbi Kürkçüoğlu idi. Oraya gider roman okurdum. Yaşar Kemal'in başta "İnce Memet" olmak üzere tüm romanlarını, arkadaşım Sabri Haberveren'in bana verdiği Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı'nı okumuştum. O yıllarda Yusuf Urlu, Mehmet Yeşilgöz, Mehmet Yaşar gibi arkadaşlarım da kütüphaneye gelip kitap okurlardı. Böylece birbirimizden etkilenirdik. Victor Hugo'nun ünlü "Sefiller" romanını da o dönemde okumuştum.
Roman okuma alışkanlığım lise ve liseden sonraki yıllarımda da devam etti. Üniversitede Kemal Tahir'in tarihi ve kültürel bilgilerini içeren başta "Devlet Ana" olmak üzere birçok romanını keyifle okudum. Halen fırsat buldukça yazar ayırımı yapmadan roman okumaya çalışıyorum. Son olarak Siverekli hemşerimiz Yılmaz Karakoyunlu'nun romanlarına ilgi duydum. Karakoyunlu'nun Türk dilini bu denli zengin kullanmasına, tasvirleri büyük bir ustalıkla yapmasına hayran olduğumu söylemeliyim. Ama gelin görün ki Urfalı yazar denildiğinde pek akla gelmez. Urfalı yazarlar denildiğinde özbeöz Urfalı olan Bekir Yıldız da kimsenin aklına gelmiyor.
Ayrıca konusu Urfa'da geçen tüm romanları okuduğumu söyleyebilirim. Bunların başında Halide Nusret Zorlutuna'nın Urfa kurtuluş savaşını anlatan "Aşk ve Zafer" romanı ile hemşehrimiz, ilkokuldan beri arkadaşım Bekir Sezer'in romanları geliyor. Selma Fındıklı'nın yazdığı "Kum Gülü" ve Ulviye Alpay'ın yazdığı "Şarap Kadın" romanlarına Urfa kültürü ile ilgili gönderdiğim dokümanlarla yardımcı olmaya çalışmıştım. Ulviye Hanım bununla ilgili olarak romanının önsözünde bana teşekkür etmişti. Son olarak da Mehmet Kurtoğlu'nun "İsyan" romanını okudum. Bu arada yeri gelmişken söylemeliyim. Mehmet Kurtoğlu kardeşimiz; şiir, hikaye, deneme, biyografi, gezi, inceleme- araştırma, tiyatro, sinema, belgesel, şehir kültürü ve röportaj'lardan oluşan yayımlanmış kırktan fazla kitabı yanında "İSYAN" romanıyla da iyi bir romancı olduğunu göstermiştir. Kardeşim Fuat'ın "Çapıt Top", "Uray Oteli", "Dalyan Mustafa", "Urfalı Damat Bursalı Gelin" romanlarını da 50-100 yıl öncesi Urfa'nın kültürünü, Urfa Kurtuluş Savaşı'nı anlatması bakımından değerli görüyorum.
M. Sarmış: Evet hocam çok haklısınız. Ben de Kurtoğlu'nun birçok kitabını, Fuat hocanın da son romanı hariç diğer kitaplarını okudum. Gerçekten değerli eserler. Şiirle aranız nasıl?
C. Kürkçüoğlu: Şiiri çok severim. Çok şiir okurum. İçinde sır barındırmayan ve bu sırrı anlayabilmek için insanı düşündürmeyen şiirin kolay şiir olduğuna inanırım. İçeriği tartışılmayan şiir kolay şiirdir. Ama gelin görün ki en beceremediğim işlerden biri de şiir yazmak olmuştur.
M. Sarmış: Özellikle sevdiğiniz şairler var mı?
C. Kürkçüoğlu: Lise yıllarımda arkadaşım Bakır Günbattı'nın tavsiyesi ile Ümit Yaşar Oğuzcan'ı okumuş, şiirlerini ve rubailerini hep ezberlemiştim. Gençlik duygularına dokunduğundan dolayı olmalı. Sonradan ayırım yapmadan güzel şiir yazan birçok şairimizi okudum. Urfalı şairler derseniz. Merhum Mehmet Hulusi Öcal'a kadar bizden önceki kuşaklardan çoğunu okudum. Bizim kuşaktan veya biraz da genç kuşaktan derseniz, şairlik konusunda kendisini hep geride tutar ama Avukat Müslüm Akalın'ın şiirleri beni etkiliyor. İbrahim Tezölmez, Mehmet Kurtoğlu, şimdi pek yazmıyor ama Hanifi Düşmez de öyle. Adlarını sayamadıklarım hoş görsünler.
Urfalı şairler derken Kısaslı âşık şairlerimizi de unutmamak lazım. Âşık Celali (Veli Göncü), UNESCO tarafından "Yaşayan İnsan Hazinesi" olarak kabul edilen Âşık Sefai (Mehmet Acet), rahmetli Doksandaon (İsmail Kondu) ve Halit Aşan ilk aklıma gelenler. Tabii "Âşıklar Diyarı" Kısas'tan yüzlerce şair var.
M. Sarmış: Evet Hocam, Kısas gerçekten bir derya. Peki, güzel sanatlara olan merakınızın nasıl başladığını da öğrenmek isteriz.
C. Kürkçüoğlu: Güzel sanatların edebiyat, resim, müzik, fotoğrafçılık dallarına çocukluğumdan beri ilgi duyardım. Edebiyat merakımı anlatmıştım. Fotoğraftan başlayalım isterseniz. Ben 10-12 yaşlarında iken Ulu Cami'nin Yıldız Meydanı girişinde üç ayaklı alümünit makine ile fotoğraf çeken Kâmil amca adında biri vardı. Oraya gider fotoğraf çekim aşamalarını merakla izlerdim.
Ortaokul sıralarından itibaren fotoğraf sanatına ilgim daha çok arttı. 1962-1963 öğretim yılında orta üçüncü sınıfta fotoğrafla yakından ilgilenen Mehmet İpek, Mehmet Anahtar ve Mehmet Halepmollası arkadaşlarım vardı. Mehmet İpek boş zamanlarında Bahattin Akbaş'ın Urfa Lisesi karşısındaki Foto Mehtap fotoğraf stüdyosunda çalışıyordu. Onun yanına gider karanlık odada saatlerce tab yapardık.
Ancak fotoğraf makinem yoktu. Müşfik Ertörer adındaki arkadaşımın Kodak marka 12 poz film çeken bir makinesi vardı. Müşfik'in makinesini hafta sonları ödünç alır, babamın verdiği haftalıkla aldığım filmle fotoğraf çekerdim. Tab için ertesi haftayı bekler, bu kez aldığım haftalığımla fotoğrafların tablarını yaptırırdım.
Böylece akrabalar arasında adımız fotoğrafçıya çıktı. Çocuğu doğan, düğünü olan, nişanı olan beni fotoğraf çekmeye çağırmaya başladı. Böylece yıllarca aile fotoğrafları çektim. Lisede iken arkadaşlardan ödünç aldığım fotoğraf makineleri ile fotoğraf çekmeye devam ettim. Bayramlarda fotoğrafçı kolluğu ile lisenin fotoğrafçısı olarak fotoğraf çekiyordum.
Bu merakla Urfa'da Süreyya Sözen, Bekir Sözen, Ahmet Sözen, Bedri Sözen kardeşler ile Mehmet Anahtar, Behiç Yalçın, Foto Saba'nın sahibi Ali Gerger, Foto Dünya'nın sahibi Mahmut Okkaş ile yakın dostluklarım oldu.
İlk fotoğraf makinemi 1976 yılında Polatlı Topçu ve Füze Okulunda askerliğimi yaparken aldım. Askerde arkadaşların fotoğraflarını çeker, Cumartesi-Pazar izninde Ankara'da tab ettirir ve döndüğümde dağıtırdım.
M. Sarmış: Bir karşılığı yok muydu?
C. Kürkçüoğlu: Her hafta çektiğim fotoğraf o kadar çoktu ki, hediye etmem mümkün değildi. Para olarak karşılığını verirlerdi. Annemle 1987 yılında karayolu ile Hac'ca gittiğimizde Nikon marka kaliteli bir makine ve objektiflerini almak istedim. Aldığım takdirde cebimdeki tüm parayı versem bile yetmeyecekti. Beraber Hac'ca gitiğimiz, ortaokuldan beri arkadaşım rahmetli Zeki Parmaksız üzüldüğümü ve fotoğraf merakımı bildiği için bana; "Ne üzülüyorsun. İstediğini al, parayı sorun etme, ne kadar lazımsa veririm, dönünce bana taksitle ödersin." dedi. Hemen o makineyi ve objektiflerini aldım.
Seksenli yıllardan bu yana İlçelerimizde, Urfa merkezinde sokakların, hanların, hamamların, camilerin, eski evlerimizin, ören yerlerimizin binlerce fotoğrafını çektim. Urfa'da çıkmadığım minare kalmadı. Yaklaşık 36 pozluk 600-700 kasetten oluşan negatiflerimi sağ olsun İzzet Aran dostum tarayarak dijitale çevirdi. Ben bu değerli hazineyi Şanlıurfa Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'na bilabedel armağan ettim. Restorasyon projesi hazırlayan tüm mimarlar bu arşivimden yararlanıyorlar. Günümüzde yıkılmış olan yapıların restitüsyon projelerini benim 30-40 yıl önce çektiğim bu fotoğraflardan tamamlıyorlar.
M. Sarmış: Paha biçilemez bir arşiv. Çok büyük hizmet. Ben de bir Urfalı olarak size teşekkür ediyorum. Bağışladığınız kurum da önemli. Fotoğraf sergileriniz de olmuş.
C. Kürkçüoğlu: 1980'li yıllarda Urfa'da gazeteci arkadaşlar dışında fotoğrafla hobi olarak ilgilenen kimse pek yoktu. Salih İlhan, Ali Kaşka, Hanifi İnal gibi gazeteci arkadaşlar da haber fotoğrafları çekiyordu ve sergi açmıyorlardı. İddia etmiş olmayayım ama 1980 yılı 11 Nisanı'nda açtığım "Urfa'dan Eski Görünümler" konulu fotoğraf sergisi Urfa'da açılan ilk fotoğraf sergisidir. Sonra da rahmetli Kemal Kapaklı bir sergi açmıştı. Bir şey diyeyim mi? Benim fotoğraflarım sanatsal değer taşımasından ziyade belgesel değerdedir. Elbette çekerken açı, kadraj, ışık, gölge gibi hususlara dikkat ediyorum, ama fotoğraflarım daha çok belgesel değerde. Yani evler, hanlar, camiler, sokaklar, çarşılar, el sanatları başta olmak üzere birçok değerimizi belgeleyen fotoğraflardır. Sanat Tarihçi olmam bunda etkili olmuş olmalıdır. Kardeşim Sabri de benim gibi bu tür fotoğraflara yönelmiş durumda.
1980 yılından beri Şanlıurfa Valiliği, Harran Üniversitesi, Şanlıurfa Belediyesi, ŞURKAV himayeside il içinde ve il dışında elliye yakın sergi açtım. Bu sergilerden son yirmisi Müslüm Akalın arkadaşımla 2006 yılından bu yana her 11 Nisan Kurtuluş Bayramı'nda geliştirerek açtığımız "Kurtuluş Sergisi"dir.
M. Sarmış: Günümüz Urfa'sında beğendiğiniz fotoğraf sanatçıları vardır mutlaka.
C. Kürkçüoğlu: Şimdi isim verirsem adını unuttuğum arkadaşlar gücenebilirler. Ama yine de ilk aklıma gelenleri söyleyeyim. Abdullah Elçi, Şeyhmus Çakırtaş, Mehmet Sadık Alican, İzzet Aran, Mustafa Akgül, Mahmut Ormancıoğlu gibi arkadaşlarımız ışığın-gölgenin etkisiyle oluşan yatay, dikey çizgileri, geometrik kompozisyonları büyük bir dikkatle yakalayıp fotoğrafa grafik tasarımı havası vermeyi başarıyorlar. Ayrıca Yasin Küçük, Burhan Akar, Sabri Kürkçüoğlu belgelemeye yönelik çok kaliteli fotoğraflar çekiyor. Dediğim gibi adlarını hatırlayamadıklarım bana gücenmesinler.
M. Sarmış: Sanırım bir de eski Urfa resimleri toplamak gibi bir merakınız var.
C. Kürkçüoğlu: Evet, bu merak bende üniversitede okurken başladı. Bölüm kütüphanesinde Albert Gabriel'in bir kitabında 1935 yılında çekilmiş Urfa fotoğrafları gördüm. Bunların kopyalarını iyi bir para vererek bölüm fotoğrafçımıza çektirdim. Böylece eski Urfa'nın fotoğraflarını toplama aşkı bende oluştu. O dönemlerde internet olmadığı için çeşitli kitaplardan ve kaynaklardan fotoğraflar topladım.
Göbeklitepe Kazı başkanı Prof. Dr. Klaus Schmidt beni ve Üniversitemizin Arkeoloji Bölüm Başkanı değerli dostum Prof. Dr. Mehmet Önal'ı 2011 yılının Şubat ayında 15 gün, 2012 yılının Temmuz-Ağustos aylarında 1 ay araştırma yapmamız üzere Berlin'e davet etmişti. Bu ziyaretlerimde Berlin Arkeoloji Enstitüsündeki kitaplarda yer alan eski Urfa fotoğraflarının kopyalarını alma imkânım oldu. Klaus'un asistanları ayrıca bana Max von Oppenheim'in arşivindeki Urfa fotoğraflarını temin ettiler. Alman misyoneri sıfatıyla başta Ermeniler olmak üzere Urfa'daki Hıristiyanlara yapılan yardım çalışmalarını yürüten misyoner hekim Johannes LEPSIUS'un (1858-1926) Berlin'e 50 km. mesafedeki "Saraylar Şehri" olarak bilinen Potsdam'daki müze ve kütüphanesinde Urfa ile ilgili eski fotoğrafların bulunabileceğini düşünüyordum. Bu fikrimi Klaus Bey'e açtım. O da kısa sürede oranın yöneticisi ile temasa geçip randevu aldı. Potsdam'a gittik. Kütüphane yöneticisi biz gelmeden önce Urfa ile ilgili eski fotoğrafların yer aldığı tüm kitapları ayırmıştı. O fotoğrafların kopyalarını fotoğraf makinemle çektim.
İnternet çıkınca yabancı kaynaklardan çok fotoğraf derledim. Bunları iki albüm halinde yayımladım. İkinci albümüme Yasin Küçük de arşivindeki fotoğraflardan destek verdi. Ben artık fotoğraf toplama işini bıraktım. Çünkü bu işi Yasin Küçük, Burhan Akar, İzzet Aran, Mustafa Akgül gibi birçok arkadaşımız hakkıyla yapıyorlar ve binlerce fotoğraf toplamışlar. İnşallah bu fotoğrafların yayımlanması gerçekleşir.
M. Sarmış: İnşallah. Bir de Yıldız Sarayı arşivlerindeki eski Urfa fotoğraflarından oluşan bir kitabınız var. Bu arşivi nasıl edindiniz?
C. Kürkçüoğlu: Onun da ilginç bir hikâyesi var. Sultan Abdülhamit'in Osmanlı şehirlerine ait binlerce fotoğraf çektirdiğini, bunların içlerinde Urfa'ya ait fotoğrafların da olduğunu biliyordum. Bu fotoğraflar İstanbul'daki İslâm Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'nde (IRCICA) ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde "Yıldız Albümleri" olarak bilinen albümlerde idi. Para ile satılan bu fotoğrafların tamamını almak ekonomik gücümü aşıyordu. Harran Üniversitesi rektörümüz Prof. Dr. İbrahim Halil Mutlu 2007 yılı sonlarında İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak'ı bir heyetle ziyarete gidiyordu. Halil hocamdan fotoğrafları Mesut Parlak'tan rica ederek bana getirmesi talebinde bulundum. Sağ olsun Halil hocam dönüşünde bu fotoğrafları bir CD halinde bana getirdi. Ben de bunları 2009 yılında Harran Üniversitesi yayını olarak "Yıldız Albümleri'nde Urfa" adlı kitapta yayınladım.