Kullê Haşim

Haşim, Şeyhmus ve Hayri; Üçkardeş; birbirinden farklı, fakat bir o kadar da benzerlerdi. Hepsi engelliydi, hem bedensel hem de akıl sağlığı yönünden zorluklar yaşıyorlardı. 1980’lerin ortalarında Çermik’e dönmüşlerdi; aslında aslen Çermikliydiler, ama yıllar boyu Elazığ’da yaşamışlardı. Her biri, bir şekilde hayatın zorluklarıyla baş etmeye çalışıyordu.

Üçü de, hem deli desek, hem de akıllı desek, tam yerine oturmazdı; arada bir yerlerde, ne tam bir akıl, ne de tam bir delilik arasında bir noktada kalmışlardı. Diğer iki kardeş, kendi hallerindeydiler. Gıdayla, giyecekle, bazen bir para ile karşılaştıklarında, sessizce alır, kendi dünyalarına çekilirlerdi. Ama Haşim !?.. O bambaşkaydı…

Haşim, hiç durmazdı; O kahvehane senin, bu kahvehane benim derken, sürekli gezerdi. Her yere girer, çıkar, önüne gelene de bir şamar atar, neşeyle bağırarak, “Kullêê” derdi. Herkes, onun bu haliyle tanıştıktan sonra, ona alıştı ve genellikle sevgiyle karşılık verirlerdi. Ama deli miydi, akıllı mıydı, tam olarak kimse anlayamazdı. Gülüşü, hal ve tavırları, bazen akıl sınırlarını zorlayan bir enerjiye sahipti. O, herkesin gözünde farklı bir Haşim’dı; bazıları onu bir yudum mutluluğun simgesi olarak görürken, bazıları da içindeki karmaşayı hissedebiliyordu.

Bir yandan, zekâsıyla dikkat çekerdi. Hiçbir şey hafızasından çıkmazdı, her detayı hatırlardı. Kamyoncuların vazgeçilmez “joker” muavini olmuştu. Bir kamyoncu onu bir şehre bırakır, başka biri onu alır yine Çermik’e getirirdi. O, sürekli yolculuk yapar, hayatını o şekilde geçirirdi. Tam bir gezgin, tam bir yol arkadaşıydı. Yolda geçirdiği zaman, Haşim’in hayatına bir anlam katıyordu. O, kamyonlardan başka hiçbir yere ait hissetmiyordu; kamyonlar, ona özgürlüğünü veren, kendini en iyi hissettiği yerlerdi. Ne var ki, bu yaşam tarzı, bir gün son bulacak, Haşim’in hayatını derinden etkileyecekti.

Ve bir gün, o çok sevdiği kamyonlardan biri, Haşim’in hayatını trajik bir şekilde değiştirdi. O kamyon, Haşim’i hayattan kopardı. Bir kazaya kurban gitti. Onun ölümü, Çermik’i adeta derin bir yasa boğdu. Herkes, o sokaklarda gezerken gülüşleriyle tanıdıkları, hayatın zorlukları karşısında bile dimdik duran Haşim’i özleyecekti. Haşim, ne zaman bir köşe başında belirse, hemen herkes ona selam verir, yüzünde bir tebessümle karşılık alırdı. Şimdi, o kaybolmuştu; gidişiyle birlikte, Çermik sokakları biraz daha sessizleşmiş, biraz daha soğumuştu.

O günden sonra, Haşim’in adını andıkça, gözlerde bir hüzün belirdi. O, sadece engelli bir adam değildi; o, zorluklarla mücadele etmeyi bir hayat biçimi haline getirmiş, her anı dolu yaşamış, insanlara hayatın değerini hatırlatmış biriydi. Onun kaybı, sadece bir insanın kaybı değil, bir yaşam biçiminin de kaybıydı. Haşim’in adı, Çermik’in sokaklarında, bir efsane gibi dillerde dolaşacak, onun izlediği yol, yüreklere dokunacak bir anı olarak kalacaktı. O, artık bir anı değildi; Haşim, hep bir kahraman olarak hatırlanacaktı…