Hacı Kırmızı
Hacı Kırmızı, 1970'li yıllarda, Çermik İlçesinin renkli ve efsanevi simalarındandı. Hacı, sekiz kardeşten biriydi ve kasabanın yerlisiydi. Ailesinde, kendisi dışında nörolojik veya psikolojik bir problemi olan kimse yoktu. Şizofreni hastalığı, onun akli melekelerinde meddücezir yaptırıyordu. Ailesiyle birlikte yaşasa da, Hacı'yı kontrol etmek oldukça zordu. O, kasabanın çocukları için bir eğlence kaynağı haline gelmişti. Hacı, sinirlendiğinde yüzü kızarır, bu da ona "Hacı Kırmızı" lakabının takılmasına sebep olmuştu. Bu isim, o dönemde Çermik'te herkesin dilindeydi.

Hacı, 27 Mayıs İlkokulu'na (şimdiki adıyla Cumhuriyet İlkokulu) giden çocuklar için adeta bir eğlence kaynağı haline gelmişti. Okuldan çıkarken, çocuklar hep bir ağızdan "Haacı Kırmızıı…" diye bağırarak, Hacı'nın sinirlerini daha da bozar, onu öfkelendirirlerdi. 

Bunun üzerine Hacı, elindeki asasıyla çocukları kovalamaya başlardı. Bazı çocuklar, Hacı'nın asasından kaçmaya çalışırken, eğlenceli bir kovalamaca içine girerlerdi. Bu oyun, Hacı Kırmızı'nın kasabadaki efsaneleşmiş imajını pekiştiren bir unsur haline gelmişti.

Çocuklar ona alışmış, o da çocuklara. Hacı, her sabah erkenden ilçe meydanına gelir, özellikle okul saati yaklaşırken yolda bir yerlerde belirir, tam okul çıkışı saati yakınlarında köşe başında beklerdi. Çocuklar, okuldan çıkar çıkmaz onu fark eder, yüzleri hemen güler ve kalp atışları hızlanırdı. Çünkü Hacı, hem korkutucu hem de eğlenceliydi; bir anlamda çocukların adrenalin dolu oyun arkadaşıydı. Her gün, okul çıkışlarında düzenli olarak devam eden bu tatlı kovalamaca, hem Hacı hem de çocuklar için adeta bir ritüele dönüşmüştü.

Okuldan çıkan çocuklar, birkaç adım attıktan sonra Hacı Kırmızı'yı görür görmez, neşeyle bağırmaya başlarlardı: "Haacı Kırmızııı!.." O anda Hacı Kırmızı'nın gözleri birden parlamaya başlar, içinde biriken sinir ve hırçınlık, çocukların neşesiyle birlikte canlanırdı. 

Çocukların peşinden koşar, elindeki asayı onlara doğru fırlatırdı. Öfkesini yatıştırmak için ne bulursa, eline geçirip çocuklara doğru atardı. Ancak çocuklar buna alışkındı ve büyük bir keyifle ondan kaçmaya çalışırlardı. Okul yolu, çocukların çığlıklarıyla dolup taşar, kasaba sokakları adeta bir çocuk şenliğine dönüşürdü.

Çocuklar, Hacı Kırmızı'yı takip ederken, adeta onunla oyun oynuyorlardı. Bazen korksalar da, oyun neşesi ağır basar, asla kaçmazlar; aksine her fırsatta ona yaklaşır ve onu kovalamaya çalışırlardı. Hacı Kırmızı da onlardan geri durmaz, hem çocukları kovalar hem de onları peşinden sürüklerdi. Bu eğlence, kasabanın sokaklarında tüm gün boyunca devam ederdi. Özellikle akşam olunca, güneş batarken, Çermik sokakları, "Hacı Kırmızı!" sesleri ve çocukların kahkahalarıyla yankılanırdı.

Hacı Kırmızı'nın rolü, kasabanın çocukları için sadece bir eğlence kaynağı olmaktan çok daha fazlaydı. O, kasaba çocuklarının sosyal oyunlarını organize eden bir nevi "marşandiz" gibiydi. Başlangıçta ona kızsalar da, zamanla Hacı Kırmızı'nın da onlara alıştığı bir dönem başlamıştı. Yıllar geçtikçe, onun eski sinirli hali yerini, çocuklarla aralarında birbirine alışılmış bir arkadaşlığa bırakmıştı. Çocuklar, sürekli olarak onun etrafında dolanırken, Hacı Kırmızı da inatçı tavrıyla onlara takılacak fırsatlar arıyordu.

Çocuklar için o dönemdeki okul hayatı, bir yandan da Hacı Kırmızı ile olan ilişkilerinin etrafında şekillenmişti. Bu ilişki, bazen eğlenceli, bazen komik, bazen de sinir bozucu bir oyun gibi olurdu, ama her durumda herkes bir şekilde birbirine bağlanmayı başarırdı. O zamanlar, Çermik sokaklarında her daim bir çığlık, bir kahkaha yankı bulur, kasaba adeta çocukların neşesiyle çınlardı. 

Hacı Kırmızı, yıllar sonra belki de Çermik'in en unutulmaz hatırası olarak kalacaktı; zamanla bazen hüzünle, bazen de gülümsemeyle anılacak bir figür haline gelmişti. Akşam karanlığı çökmeye başladığında, çocuklar evlerine dağılacak, fakat o eski günlerin yankıları, kasabanın her köşesinde gizli kalacaktı. 

Hacı Kırmızı'nın neşesi, yıllarca hafızalarda taze kalacak, Çermik halkının kalbinde iz bırakacaktı…