Kahvehanelerin Tekrar Kıraathanelere dönüştürülmesi hususunda yazdığım makale, yıllar önce bazı yerel gazetelerdeki köşemde yayınlanmış ve 17.04.2016 tarihinde de BİMER üzerinden ilgililere göndermiştim. Daha sonra hazırladığım “Termal Turizmin Parlayan Yıldızı ÇERMİK” kitabımda da yer vermişim.

Günümüzde hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen televizyon ve sosyal medya, bizi her geçen gün biraz daha kültürümüzden uzaklaştırmakta ve ahlak, edep ve erdem kavramları literatürümüzden neredeyse silinmek üzeredir. Bazı köşe yazılarımızda Televizyon ve İnternet’in toplumda yarattığı ahlaki çöküntü hakkında da makalelerimiz oldu.

 Hülasa, “Kahvehanelerin Tekrar Kıraathanelere Dönüştürülmesi”  basit gibi gösterilmeye çalışılsa da, toplumumuz için çok büyük artıları olacağı muhakkaktır. Bunun semeresi en geç beş yıl içerisinde görülecektir.

Çeşitli gazetelerde ve 2017 de çıkardığım ÇERMİK kitabımda yer verdiğim ve Başbakanlık Bilgi İşlem Merkezi (BİMER)’e gönderdiğim, “KAHVEHANELER TEKRAR KIRAATHANELERE DÖNÜŞTÜRÜLMELİ” başlıklı yazımı sizinle aynen paylaşmak istiyorum:

 Kahvehane’ler Tekrar Kıraathane’lereDönüştürülmelidir..

 Bu başlığı okuyanların, “Kahvehane ile Kıraathane ayni şey değil mi?” dediklerini duyar gibiyim. Evet!.. Kahvehane ile Kıraathane ayni şey değildir. Zira Kıraat, okuma demektir. Kıraathane de “Okuma Evi” ya da Okuma Salonu”anlamındadır.  Kahvehane ise, adından da anlaşılacağı gibi, genellikle çay ve kahvenin içildiği, iskambil, okey, tavla gibi oyunların oynandığı, zamanın boşa harcandığı mekânlar durumuna getirilmiştir maalesef.

 Kıraathanelerin Türkiye de ilk olarak 16. yy ortalarında İstanbul Tahtakale’de açıldığı söylenmektedir. Kıraathaneler, okur-yazar ve aydın kişilerin mekanları durumundaydı. Oralara gidilerek boş zamanlarda kitap, gazete, mecmua v.s. okunur, ilmi tartışmalar yapılır, fikir teatisinde bulunulur, hoş ve faydalı sohbetlerle boş zamanlar değerlendirilirdi. Kısaca Kıraathane; bir kültür evi ve ilim, irfan yuvasıydı da denilebilir.

 Neden mi?.. Kıraathaneler, Aydınların, Yazarların, Şairlerin, Sanatkarların, Bilge İnsanların ve  Kendini geliştirmek isteyen şahısların uğrak yerleriydi. Her Kıraathanede mutlaka bir Kütüphane olurdu. Buralarda toplanan insanlar, çeşitli kitap, gazete, dergi, mecmua gibi yayınlar okurlar ve aralarında tartışır, fikir alışverişinde bulunurlar, hem öğrenir hem de öğretirlerdi.

 Kıraathane kültürü bugünkü kütüphaneden de farklıydı. Zira günümüzde kütüphaneye genelde öğrenciler ya da araştırma merakı olanlar uğrarlar. Orada sessiz sedasız kitapları karıştırırlar, aradıkları bilgiyi bulabilirlerse ne ala, bulamazlarsa çekip giderler. Halbuki kıraathanelerde, gruplar şeklinde toplantılar yapılır, araştırmalar yapılır, bilgi alış-verişinde bulunulur, böylece oralara giden kişiler boş ayrılmazlardı. Mutlaka bir parça bilgi satar veya satın alırlardı.

 Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz, “İki günü ayni geçen hüsrandadır” , “İlim Çin’de de olsa arayıp bulunuz”, “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” gibi hadisleri ile ilme verdiği değeri ve ilmin hayatımız boyunca gerekliliğini bizlere de şiddetle tavsiye etmektedir. Hz. Ali de; “Bana bir harf öğretenin, kırk yıl kölesi olurum” vecizesi ile cehaletin korkunç boyunu ifade etmektedir.  İşte Kıraathane kültürü bu yönden çok yararlıydı. Oraya gidenler zamanlarını öldürmez bilakis öğrenerek ve öğreterek zamanlarını değerlendirirlerdi.

 Oysa şimdi o kıraathanelerkahvehanelere dönüşmüştür. Bölgemizde binlerce kahvehane vardır. Bazılarının tabelasında hala kıraathane yazmaktadır. Fakat buralarda kıraat (okuma) ile alakalı çalışmalar bulunmamaktadır. Hatta bazılarında günlük gazete bile bulmak zordur. Bu kahvehanelerin tekrar kıraathanelere dönüştürülmesi için her kahvehanede mutlaka bir kitaplık ve okuma köşesi oluşturulması için gayretler sarf edilmelidir.

 Bir yerleşim yerinde kahvehanelerin fazlalığı, O yerin işsizlik miktarı ile orantılıdır. Anlayacağınız; “Kahvehanesi bol olan yerin, işsizi de boldur” diyebiliriz. Bu günkü kahvehaneler; çay, kahve ve çeşitli meşrubatların içildiği, faydasız hatta zararlı ve dinimizce yasaklanan oyunların oynandığı, zamanın boşa harcandığı, işsizlerin, güçsüzlerin, evsiz-barksızların, emekli olmuş ama bilgi fakiri kişilerin toplandığı mekânlar durumuna gelmişlerdir. Hatta bu yerlerde sigara içme yasağı konulduğu halde dumandan içeriye girilemeyen kahvehaneler, hala insanları zehirlemeye devam etmektedirler.

 Artık; “Gönül ne çay ister, ne çayhane, Gönül bir dost ister kahve bahane” sözü de önemini yitirmiştir. Kahvehanelere gidenler dost için değil, oyun arkadaşı bulmak, dedikodu yapmak, siyasi tartışmalarda bulunmak yahut Lig maçlarını izlemek için gider olmuşlardır. Antrparantez belirteyim ki, sadece bir çay veya kahve içmek ya da bir arkadaşı ile vakit geçirmek için kahvehaneye gidenleri tenzih ederim.

 Şunu da belirtmek isterim ki, Kahvehaneler nasıl Kıraathaneleri aratıyorsa; Kafe (Cafe) ler de bir gün Kahvehaneleri aratacaktır. İnternet Cafeler, Cafe Barlar v.s. gibi mekânlar Kahvehaneleri mumla aratacaktır. Zararın neresinden dönülürse kardır. Saygılarımla...