Ali Hoca (Deli Ali)
Ali, aslında bir öğretmendi, ama kimse onun hikâyesini tam olarak bilmezdi. Bir zamanlar, dönemin saygın öğretmenlerinden biriydi; öğrencileri ona saygı gösterir, ileri yaştaki insanlar onun bilgeliğine değer verirdi. Fakat Ali Hoca’nın hayatı, bir aşkın trajik izleriyle şekillenmişti. O, bir Astsubayın kızına âşık olmuştu; ama bu aşk, ne yazık ki, karşılık bulamayan platonik bir sevdaydı. Astsubay, Ali Hoca'nın ne kadar saf ve derin duygulara sahip olduğunu anlamamış, kızını bu öğretmene vermek istememişti. Bir gün, Ali Hoca, sevdiği kıza açılmaya karar verir ancak bunu gören Astsubay, onu silahla tehdit eder. Ali Hoca, o an ne yapacağını bilemez. Sadece bir adım geri atar ve o günden sonra içindeki dünyadan tamamen yabancılaşır...
Bu olaydan sonra aklını yitiren Ali Hoca, 1980'lerin başında Çermik'e geldi. Buraya yerleştiğinde, hiç kimse ondan bir kelime bile duymuyordu. İlk başlarda, kasaba halkı onu pek fark etmedi. Yavaşça çarşıda yürür, kahvelerde oturur ama kimseyle konuşmazdı. Gözleri hep uzaklara dalmış, kendi dünyasında kaybolmuş gibiydi. Bazen, bir kenara çekilip, birkaç satır gazete okurdu. Gazeteler, onun tek dünyası olmuştu; çünkü bulmaca çözmek, ona huzur veriyordu. Her gün yeni bir gazete alır, sabah güneşinin ilk ışıklarıyla bulmacayı çözmeye başlardı. O kadar hızlı çözerdi ki, kasaba halkı şaşkınlık içinde izlerdi. Ali Hoca, bulmaca çözen ender insanlardan biriydi.
Bazen, sabahları ilçe meydanında görünür, sessiz sedasız dolaşır, bazen de bir köşeye oturur, elindeki gazeteyi okur ve yine bulmacayı çözmeye başlardı. Kasaba halkı, alışık olmadığı bu durum karşısında tuhaf bir şekilde saygı duymaya başlamıştı. Ali Hoca, bir zamanlar ne kadar saygın bir öğretmense, şimdi ona karşı da bir tür saygı oluşmuştu. Herkes, Ali Hoca'nın geçmişini, yaşadığı trajediyi, acıyı ve kaybı anlamaya çalışıyordu. Ama kimse onu sormuyordu. Sadece gözlerinde, bir zamanlar kaybettiği her şeyin izlerini görmek, kasaba halkı için bir tür yankıydı. Ali Hoca, o yıllarda yalnızca çarşıda, kahvelerde ya da Harmanbaşı’nda dolaşan bir adam olmanın ötesine geçmişti. O, kasabanın bir parçası olmuştu; biraz eksik, biraz bozuk ama yine de bir parça anlamlı…
Yaz aylarında, kasabaya turistler gelmeye başladığında, Ali Hoca da Harmanbaşı (kaplıca) bölgesine gitmeye başladı. İlk başlarda sessizdi, ama zamanla kaplıcanın havası ona iyi mi geldi, kötü mü geldi bilinmez, her geçen gün biraz daha konuşkan hale geldi. Bir gün, aniden bağırarak yüksek sesle konuşmaya başladı. Bazen sinirli, bazen de gülerken küfürler savurur, kimse ona ne olduğunu anlayamazdı. O zamanlar, kasaba halkı Ali Hoca’yı izlemeye başlamıştı. Ali Hoca, hayata olan tüm inancını kaybetmiş gibiydi. İlçede artık adı "Deli Ali" olmuştu. Deli Ali, yolda yürürken insanlara laf atar, küfür eder, hakaretler savururdu. Ne hikmetse bu agresif hareketleri sadece kaplıca sezonunda artardı…
Herkes, bir zamanlar öğretmen olan ama aşkın acısıyla kaybolan o adamın etrafında sessizce dönüp duruyor, onu anlamaya çalışıyordu. Zaman geçtikçe, insanlar Ali Hoca'nın sesinin, onu tanıyanların kalbinde bir yankı bıraktığını fark ettiler. O bağırarak konuşsa da, her kelimesinde acı, her cümlesinde kayıp vardı. Ama belki de, bu kayıp, kasabanın en derin sırrını taşıyan bir şekilde, onun her hareketinde, her sözcüğünde anlamını buluyordu…