Salih (Errik vay Babo)
1980'li yıllarda, Çermik'in sakin ve sessiz sokaklarında, kimsenin pek tanımadığı bir adam belirdi. Adı Salih, ama herkes ona "Salo" derdi. Nereden geldiği, kim olduğu hakkında kimse bir şey bilmezdi; birdenbire ortaya çıkmıştı. Duruşu, bakışı ve en çok da hareketleri, tıpkı bir gölge gibi ona bir gizem katıyordu. Kendi halinde, sessiz sedasız dolaşır, kimseye zararı olmayan bir şekilde yaşamını sürdürürdü. Ancak bir şey vardı ki, bu kasaba halkı arasında onu merak ettiren, hatta yavaş yavaş büyüleyen bir özellikti.
Salo, özellikle gençlerin ilgisini çekerdi. O, hiç çaba sarf etmese de, bir şekilde kendini fark ettirirdi. Onun dünyası, başkalarınınkilerden farklıydı. Hatta Çermik şivesiyle anlatılacak olursa, "Errik" kelimesi, her şeyin başlangıcıydı. Bir gün, alıştığımız o sabah çarşı kalabalığının içinde Salo, yine sessiz bir şekilde yürürken, bir grup genç onun yanından geçti. Gençlerden biri, nedensiz bir şekilde, hem de gayri ihtiyari olarak; "Errik" dedi. Bu kelimeyi duyan Salo, sanki bir ışık yanmış gibi, hemen kendi boynuna bir tokat yapıştırdı ve "Errik Vaybabo!" diye bağırdı. O an, çarşıda birdenbire garip bir sessizlik oldu. Ama hemen ardından kahkahalar yükseldi. Gençler, bu tuhaf ama komik olayı hemen sahiplenmiş, eğlenceye dönüştürmüştü.
Salo'nun bu tuhaf davranışları, kasabada hızla yayılmaya başladı. "Errik Vaybabo!" kelimesi, Salo'nun gizemli dünyasının kapılarını aralayan bir anahtar gibi her seferinde aynı etkiyi yaratıyordu. Gençler, Salo'nun yanına geldiklerinde, sadece bu kelimeyi söyleyerek eğlencenin tadını çıkarırlardı. Fakat bu, sadece bir başlangıçtı. Zamanla, Salo'nun tepkileri, başka kelimelere karşı da aynı şekilde kuvvetli olmaya başladı. Her yeni kelime, bir tokat, bir "Errik Vaybabo" daha demekti.
Gençler, bu durumu bir tür oyun haline getirdiler. Her buluşmada, Salo'nun nereye tepki vereceğini, hangi kelimeden sonra boynuna tokat yapıştırıp bağıracağını tahmin etmeye çalışırlardı. Bu durum, sadece gençlerin değil, kasabanın her yaştan insanının ilgisini çeker hale geldi. Salo'nun bu gizemli dünyası, kasabanın gündelik yaşamının bir parçası haline gelmişti. Salo'nun bu tuhaf tiki, bir şekilde gençlerin eğlencesine dönüşmüş, herkesin hafızasında unutulmaz bir hatıra bırakmıştı. Gençler, bu sıradışı adamla vakit geçirmek için sıraya girer, her fırsatta Salo'nun şaşkın ve bir o kadar komik tepkilerini görmek için beklerlerdi.
Günler geçtikçe, Salo'nun bu tuhaf davranışlarının ardında bir hikâye olup olmadığı merak edilmeye başlandı. Gerçekten de bir hikâyesi var mıydı, yoksa sadece eğlenceli bir "tiki" adamı mıydı? Bu sorunun cevabı kasabada hep gizemli kaldı. Ama bir şey kesin olarak belliydi: Salo'nun tepkileri, o kasaba halkının yaşamında bir nevi "ritüel" halini almıştı. İnsanlar ona "Errik" demek için sabırsızlanır, Salo'nun boynuna tokadını yapıştırmasını görmek için sıraya girerdi. Her bir kelime, Salo'nun bilinçli ya da bilinçsiz verdiği cevapla, kasabada unutulmaz bir eğlencenin kapılarını aralıyordu.
Böylece, Salo ve "Errik Vaybabo" kasabanın efsanesi haline gelmişti. Kimileri için acıma, bazıları içinse kahkaha kaynağı olmuş, gençler içinse hayatı daha eğlenceli kılan bir ritüel halini almıştı. Kasaba halkı, Salo'nun garip davranışlarını merak etse de, bir şey kesindi: Onun sessiz ve gizemli dünyası, kasabaya neşe ve mutluluk getirmişti…