Umut, insanı plastik bir çiçeği sulamaya ikna eder; ne kadar anlamlı bir cümle… Çünkü umudun olduğu yerde imkânsız diye bir şey yoktur. İnsan, olmayacağını bildiği hâlde, içindeki o küçük kıvılcımın peşinden gitmekten vazgeçmez. Hayatta hep bir şeylere umut ederiz; bazen geleceğimize, bazen sevdiğimize, bazen de hayallerimize…
Ama ne zaman ki umut ettiğimiz şey gerçekleşmez, o zaman içimize kapanırız. Yavaş yavaş vazgeçmeye başlarız. Bazı şeyler o kadar olmaz ki, sonunda umudu bırakır, karamsarlığın koynuna düşeriz. Oysaki umut, insana her zaman başka bir kapı aralar.
Bir sınav sonucu beklerken, bir iş başvurusunun kabul edilmesini dilerken ya da hayatımızı değiştirecek bir fırsatın eşiğinde, içimizde hep bir umut vardır. Bizi hayata bağlayan da budur. Belki de umut, insanın içinde hiç tükenmeyen tek şeydir.
Peki, sen en son neye umut etmiştin?
Bir gün gerçekleşeceğine inandığın o hayal için hâlâ içinde bir yerlerde saklı bir umut var mı? Ya da o umudu artık bir köşede bıraktın mı?
Umut etmek, bazen beklemeyi öğretir insana, bazen de mücadele etmeyi. Ve aslında en güzel umut, yolun sonunu göremesen bile o yolda yürümeyi istemektir. Çünkü plastik bir çiçek bile umudu olan bir insanın ellerinde bir gün gerçek bir çiçeğe dönüşebilir. Belki de umudun büyüsü budur: Gerçekleşip gerçekleşmemesi değil, bizi hayata inandırması…