Hepimiz çocuklarımız için en iyisini isteriz. Hayatta karşılaştığımız zorlukları onların yaşamasını istemez, adımlarına hep en düz yolları döşemek için çabalarız. "Ben yemedim, onlar yesin; ben giymedim, onlar giysin; ben gezmedim, onlar görsün," diye düşünür, onların bizim yaşayamadıklarımızı yaşamalarını bir borç biliriz. Bu düşünceyle, elimizden gelen her şeyi onlar için yaparız. Ancak bu fedakarlıkların ardında, farkında olmadan bir kötülüğün tohumlarını yeşerttiğimizi göremeyiz.
Çocuklarımıza sunduğumuz bu bedelsiz hayat, onları güçlü kılmak yerine hayata karşı zayıf ve hazırlıksız bireyler hâline getiriyor. Çünkü hayatın en temel öğretmeni zorluklardır. İnsan, düştüğünde nasıl kalkacağını, kaybettiğinde nasıl yeniden başlayacağını öğrenerek olgunlaşır. Biz ise, bu zorlukları onların yerine üstlenerek, aslında onları hayata karşı donanımsız bırakıyoruz.
Bir de hayallerimiz meselesi var. Kendi gerçekleştiremediklerimizi çocuklarımıza dayatarak, onları kendi isteklerimizin gölgesinde büyütüyoruz. Belki biz doktor olmak istedik, olamadık; o yüzden çocuğumuz mutlaka doktor olsun istiyoruz. Belki biz gezemedik, ama onun gezmesi için her imkanı sağlıyoruz. Bu isteklerin altında iyi niyet yattığını biliyoruz, ama çocuklarımıza sormuyoruz: "Sen ne istiyorsun?"
Her çocuğun kendi hayalleri, kendi yolu vardır. Onların bizim geçmişimizin bir telafisi olmadığını anlamak zorundayız. Bizim yaralarımız, onların omuzlarına yüklediğimiz bir sorumluluğa dönüşmemeli. Onların da düşme, hata yapma ve bu hatalardan ders çıkarma hakları var. Ama biz onları el üstünde tutarken, bu hakkı ellerinden alıyoruz.
Sonra dönüp şikayet ediyoruz: "Bu çocuk neden marifetsiz oldu? Neden sorumluluk almıyor, neden hayatta bir şey başaramıyor?" Oysa cevap çok açık: Onlara hayatın yükünü taşımayı öğretmedik. Zorluklar karşısında güçlü olmayı deneyimlemelerine izin vermedik. Onların kendi ayakları üzerinde durmasını engelledik ve bunu iyilik yaptığımızı düşünerek yaptık.
Sevgi bazen, bir adım geri çekilip onların düşmesine izin vermeyi gerektirir. Onların kendi yolunda yürüyebilmesi, kendi hayallerini inşa edebilmesi için fırsat tanımayı... Çocuklarımız için yapabileceğimiz en büyük iyilik, onların kendi hayatlarını yaşamalarına olanak sağlamaktır. Bizim hayallerimizin gölgesinde değil, kendi ışıklarının peşinde koşmalarını izlemek, gerçek sevginin bir göstergesidir.
Sonuçta sormamız gereken asıl soru şudur: Çocuklarımız için bir hayat mı inşa ediyoruz, yoksa onların kendi hayatlarını inşa etmelerine olanak mı sağlıyoruz? Unutmayalım, bir çocuğun kanatları ancak kendi hayalleriyle güçlenir. Ve gerçek mutluluk, onları kendi yollarında özgürce uçarken görmekte yatar