M. Sarmış: İsterseniz şimdi Urfa'nın tarih ve kültür değerleriyle ilgili çalışmalarınıza gelelim.
C. Kürkçüoğlu: Ankara'dan gelip Urfa Müzesi'nde göreve başladığım 1978 yılında Su Meydanı sokak ve uzantısı olan Kubbe Mescit sokaktaki evlerin sağlı sollu yıkılarak Eski Arasa Hamamına kadar bir caddenin açılması gündemi ile karşılaşmıştım. Urfa'nın en değerli, saray güzelliğindeki evleri bu güzergâhta idi. Dönemin belediyesi 1976 yılında Su Meydanı'ndan itibaren evlerin yıkımına başlamış. Ancak vatandaşlar evlerinin tarihi eser olduğunu, bu nedenle yıkımların durdurulması gerektiğini Kültür Bakanlığı'na bildirmişler. Bunun üzerine Urfa Müzesi'ndeki Arkeolog Osman Öçmen arkadaşımız bu evler ile ilgili raporlar hazırlayıp Kültür Bakanlığı'na sunmuş. Bunun üzerine güzergâhtaki birçok ev Anıtlar Yüksek Kurulu'nca tecil edilmiş ve yıkımlar durdurulmuş.
Ben Urfa'ya geldiğimde dönemin belediye başkanı, Eski Eserler Kanunu'na göre tescil raporlarının sanat tarihçi, mimar, arkeolog gibi üyelerden oluşan bir ekip tarafından hazırlanması gerekirken, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun bir arkeoloğun raporuna dayanarak evleri tescil ettiğini belirterek mahkemeye dava açmıştı. Mahkeme itirazı kabul edip tescil kararını iptal etti, evlerin yasada geçen elemanlarla yeniden incelenmesini istedi. Karar iptal edilince Belediye hemen yıkımlara başladı. Bu arada 12 Eylül Askeri darbesi oldu. Darbenin Belediye Başkanlığına getirdiği binbaşı da yıkımlara devam etti. Maalesef o güzergahta saray güzelliğindeki onlarca ev yıkılmış oldu. Ve 12 Eylül Caddesi açıldı.
Bir daha böyle durumlarla karşılaşmamak, saray güzelliğinde mimariye sahip evlerimizin tescilinin yapılması için Bakanlıktan uzman ekipler istedik. Ben de bu ekiplere katıldım. Çeşitli defalar yaptığımız taramalarda yüzlerce evin tescil edilmesini sağladık. Sonraki yıllarda valiliklerimizin de oluşturduğu yerel ekiplerle tescil çalışmalarına devam edildi. Sayısını tam bilmiyorum ama sanıyorum şu anda 1000'e yakın tarihi ev tescil edilmiş durumda.
Kırk yıl önce tarihi evlerimizin restore edilerek turizme kazandırılabileceği kimsenin aklından geçmiyordu. İnanır mısınız? Ben o yıllarda Urfa'nın ileride turizm ekonomisinden büyük gelirler elde edeceğini biliyordum. Bu nedenle ta o günlerde evlerimizin restore edilip turizme kazandırılması gerektiğini makalelerimde, slayt gösterilerimde, konferanslarımda anlatmaya çalıştım.  Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği'nin her yıl bir ilde düzenlediği İstanbul'daki Tarihi Türk Evleri Haftası etkinliklerine kendi imkânlarımla katıldım. Orada slaytlarla Urfa Evlerinin önemi anlattım. Çok ilgi çekti. Çünkü o güne kadar Urfa evlerini kimse tanımıyordu. 
13. Tarihi Türk Evleri Haftası'nın Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği ve ŞURKAV tarafından 25 Mayıs-5 Haziran 1995 tarihleri arasında İstanbul ve Urfa'da düzenlenmesi önerimi o zamanki valimiz Ziyaeddin Akbulut'a sundum. Sağ olsun kabul etti. İstanbul ve Urfa'da Urfa evlerini tanıttık.
İbrahim Halil Çelik'in Belediye Başkanlığı döneminde belediyenin desteğiyle İstanbul Yıldız Sarayı'nda Urfa Evleri konulu fotoğraf sergisi açtım.
M. Sarmış: Harran'ın konik kubbeli evlerinin korunması yönünde de çalışmalarınız var zannedersem. Sanıyorum o evler yeterince korunamadı ve Harran'daki betonarme yapılar arasında kayboldular.
C. Kürkçüoğlu: Çok haklısınız. Ben Urfa Müzesine geldiğimde Harran ören yeri tescil bile edilmemişti. 1979 yılında tescil fişini doldurup gerekli belgelerle Anıtlar Yüksek Kurulu'na gönderdik ve Harran sit alanı olarak tescil edildi. O zaman Harran'da bir ya da iki tane betonarme yapı vardı. Aradan 45 yıl geçti, tescilli olmasına ve yapılaşma yasağı olmasına rağmen bugün Harran sur içinde yüzlerce betonarme yapı var. Çok yazık oldu.
2009 yılında Harran'daki kaçak yapılaşmanın önüne geçmek için Müslüm Akalın, Ferhat Karagözlü, Şeyhmus Karahan gibi dostlarımızla "Harran Yok Olmasın Sivil Girişimi"ni başlattık. Bir manifesto yayımlayarak tabir yerinde ise dünyayı ayağa kaldırdık. Ne oldu, hiç. Bugünlere gelindi işte. Oysa Harran'ı İtalya'daki Alberobello Evleri örneğinde olduğu gibi büyük bir proje ile turizme kazandırmak zorundayız. 
1993 yılında Harran Üniversitesi Rektörü Servet Armağan hocaya Harran'ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınması için bir dosya sundum. Rektör Bey dosyayı UNESCO'ya iletti. Bunun üzerine Harran UNESCO'nun Kültürel Miras geçici listesine alındı. O zaman gerekli çalışmalar yapılsaydı bugün asıl listeye girmiştik. Gelin görün ki şimdi asıl listeye girmemiz için yüzlerce yapıyı yıkmamız gerekecek.
M. Sarmış: Sanıyorum Urfa sur içi de UNESCO geçici listesinde.
C. Kürkçüoğlu: Evet. Sur içindeki kentsel sit alanının geçici listeye alınması için 2000 yılında hazırladığım kapsamlı bir dosyayı onlarca fotoğraf eşliğinde valimiz Sayın Muzaffer Dilek'e sundum. Sağ olsun valimiz dosyayı UNESCO Türkiye temsilciliğine elden götürdü ve sur içi de geçici listeye alındı. Ama "Asıl" listeye girmemiz için hem Harran'da hem Urfa sur içinde kentsel tasarım projesi kapsamında hummalı bir restorasyon çalışmasına girmemiz gerekiyor. Bakıyorum bunu da dert edinen yok. Bırakın dert edinmeyi kimse farkında bile değil.
Dünyanın her tarafında gezme meraklıları önce UNESCO listesine bakıyor ve ona göre gezi programını yapıyor. Göbeklitepe'nin asıl listeye alınmasıyla nasıl bir turizm patlaması yaşandı biliyorsunuz. Harran ve Urfa da alınsa Göbeklitepe ile birlikte UNESCO listesindeki üç kültür varlığıyla Urfa Türkiye'de tek şehir olur. Turizm gelirimiz Türkiye ekonomisini bile ayağa kaldırır.
M. Sarmış: Çok önemli konular. Bakalım daha ne kadar bekleyeceğiz? Değerli hocam, Urfa'da yapılan restorasyon çalışmalarında da büyük emeğiniz var. Biraz da o konudan bahseder misiniz?
C. Kürkçüoğlu: Urfa'nın turizm değerlerinin tanıtılması, tarihi yapılarının korunması ve restorasyonlarının yapılması için 40 yıl deliler gibi çalıştım. "Deliler gibi" dedim de aklıma geldi. Bununla ilgili bir anımı izninizle anlatmak isterim.
M. Sarmış: Estağfirullah hocam. Lütfen buyurun.
C. Kürkçüoğlu: Sanıyorum 2005 yılı idi. Valimiz Şemsettin Uzun beni makamına davet etti. Gittim. TRT'nin belgesel çekimi için gelen ekiple beni tanıştırdı. Onlara yardımcı olmamı rica etti. Beni tanıştırırken Urfa için deliler gibi çalıştığımdan övgüyle söz etti. Ekipten biri de; "Efendim her şehrin böyle çalışkan  bir delisi oluyor" deyince Vali Bey de; "Ne delisi yahu! Cihat Bey zırdeli, zırdeli!" dedi. Gülüştük. Niye yalan söyleyeyim, çok hoşuma gitmişti. 
    M. Sarmış: Ah, ah hocam! Hoş bir hatıra, ama biraz da acı veriyor. Böyle insanların sayısı o kadar az ki çoğunluk normal görmüyor da deli diyor. Aynen katılıyorum.
C. Kürkçüoğlu: Haklısınız, ama neyse fasla girmeyeyim de ben deliliklerimi anlatmaya devam edeyim. 30 civarında sempozyum ve panele katılarak turizm değerlerimizi anlattım. Size abartılı gelecek ama Urfa'ya geldiğim 1978 yılından emekli olduğum 2015 yılına kadar gerek üniversitenin, gerek valiliğin ve gerekse belediyemizin davet ettiği 100'den fazla üst düzey misafire rehberlik yaptım. Bunların içinde cumhurbaşkanlarımız, bakanlarımız, yabancı devlet başkanları, bilim insanları, üst düzey komutanlar, YÖK üyeleri, yani Urfa'yı ziyarete gelmiş aklınıza kim gelmişse vardı. Bu misafirlerimize, Kültür ve Turizm Bakanlarımız Erkan Mumcu, Atilla Koç ve Ertuğrul Günay'a, valilerimize, üniversitemiz rektörlerine ve belediye başkanlarımıza, üniversitemizdeki ve orta dereceli okullardaki öğrencilere slaytlar eşliğinde yüzden fazla konferans verdim. Bunların hepsinde turizm potansiyelimizi ve yapılması gerekenleri anlattım. İl içinde ve dışında fotoğraf sergileri açtım. Yine TRT dâhil ulusal televizyonlarda, yerel televizyonlarda, radyolarda 100'den fazla programa katıldım. Urfa'nın kültür-turizm değerlerini anlattım. Öyle bir heyecanla anlatırdım ki programlarına turizmi canlandırmayı ve tarihi yapı restorasyonlarını mutlaka alırlardı. CNN Türk TV'de Cüneyt Özdemir'in 5N1K programı canlı yayınında heyecanla anlattığım Göbeklitepe TRT'nin ilgisini çekmiş. Bunun üzerine TRT2'de İnci Ertuğrul'un Cumartesi günleri İstanbul'da yayınlanan "Haber Tadında" canlı yayın programına davet edildim ve Göbeklitepe'yi anlattım.
Sunumlarımın hemen hepsinde, yazılarımda; Urfa Yeni Mahalle'deki Tırşolar Evi'nden başlayarak güneye doğru uzayan adadaki evlerin "Turizm Tesisleri Adası", Yorgancı Sokak adasındaki evlerin "Butik Oteller ve Kültür Adası", Ellisekiz Meydanı ve çevresindeki evlerin "Hoşgörü Adası", Tarihi hanlar bölgesinin "Tarihi Çarşılar ve Hanlar Adası", Balıklıgöl-Dergah platosunun "Kutsal Ada" olarak değerlendirilmesi gerektiğini, Millet Hanı Müze projesini, Mahmutoğlu Kulesi'nin restore edilmesini, Harran-Eyüp Nebi güzergahının ulaşım ve alt yapı sorunlarını, buralarda arkeolojik kazılar yapılması gibi benzer konuları hep anlatmaya çalıştım.
M. Sarmış: Umarım bu gayretlerinizin semeresini almışsınızdır?
C. Kürkçüoğlu: Almaz olur muyum? Kültür Bakanlarımız Atilla Koç ve Erkan Mumcu Millet Hanı ve Halepli Bahçe projelerini hemen programlarına aldılar. Ama görevlerinde kısa süre kaldıkları için gerçekleştiremediler. Ertuğrul Günay Urfa'ya Türkiye'nin en büyük mozaik ve arkeoloji müzesini kazandırdı. 
Yorgancı Sokak adasının Butik Oteller Adası'na dönüşmüş olmasından, Ellisekiz Meydanı çevresindeki evlerin restore edilmiş olmasından, Tarihi Çarşılar ve Hanlar adasındaki yapıların restore edilmiş olmasından ve Mahmutoğlu Kulesi'nin restore edilip Kent Müzesi'ne dönüştürülmüş olmasından, Halepli Bahçesi'ne Arkeoloji ve Mozaik müzelerinin yapılmasından ve bahçenin düzenlenmesinden, tarihi evlerimizin birer birer restore edilip turizme kazandırılmış olmasından, Yeni Mahalle'deki adada yer alan evlerin Turizm Tesislerine dönüştürülmeye başlanılmış olmasından, Çar Melik ve Han-el Ba'rür kervansaraylarının restore edilmesinden son derece mutluyum. 
M. Sarmış: Bitirilmiş olmasını istediğiniz başka projeler de vardır zannederim.
C. Kürkçüoğlu: Olmaz olur mu? Urfa'nın ve Harran'ın UNESCO Kültürel Miras asıl listesine girmiş olmasını görmek, Millet Hanı'nın ayağa kalktığını, Bazda Mağaraları'nın arkeolojik kazılarla temizlenerek restore edildiğini ve ışıklandırılarak turizme açıldığını, kaderlerine terk edilmiş tarihi hamamlarımızın, hanlarımızın restore edilip semt kütüphanesi, geleneksel el sanatları merkezi, resim sergi salonu, ressamlar/hattatlar atölyesi, Urfalı edebiyatçı ve şairler müzesi, keçe müzesi (keçeci hamamı) gibi işlevlerle kültür ve turizmin hizmetine sunulmuş olduğunu görmek, ayrıca Urfa Kent Arşivi Merkezi'nin  kurulmuş olduğunu görmek beni daha çok mutlu ederdi.