M. Sarmış: Bağlama çaldığınızı da biliyoruz. Onu nasıl öğrendiniz?

C. Kürkçüoğlu: Ben çocukken babamın Halil Felhan adında bir kalfası vardı. Bağlama çalardı. Ben de merak sarmıştım. Teneke bir kutuya sap çakıp, atların kuyruklarından çektiğim kılları tel olarak bağlayıp saz yapmaya çalışırdım. Lise ikinci sınıfta bir gün arkadaşım Abdurrahman Polat'ların evine oturmaya gitmiştim. Onların bir kiracısı vardı, bize saz çaldı. Ben de çok meraklı olduğumu, ancak sazımın olmadığını söylemiştim. Bunun üzerine o adam; "Bu sazı sana 40 liraya satabilirim" dedi. O zaman kırk lira çok paraydı. Sanıyorum bir işçinin günlük yevmiyesi 10 lira idi. Anneme gittim, bir arkadaşımın annesinin hasta olduğunu, doktor için 40 liraya ihtiyaçları olduğunu, borç aradıklarını söyledim. Rahmetli annem hayır yapmayı çok severdi ve yufka yürekli idi. Çıkınından çıkardığı 40 lirayı bana verdi. Ben de sazı alıp eve getirdim. Gece yarlarına kadar çalmaya çalışıyordum. Kolay birkaç türkü öğrenmiştim. Arkadaşım Şeref Uslusoy o sene Gaziantep Öğretmen okulunda okuyordu. Yaz tatilinde Urfa'ya gelmişti. Bana birkaç türkü daha öğretti. Ortaokuldan arkadaşım Müşfik Ertörer de öyle. 

Ama esas dersi bana Nabi Amca'nın oğlu Lütfü Emiroğlu verdi. Bir gün bana saz üzerindeki perdelerin notalar olduğunu, iki nota arasının komalara, bemol, diyezlere bölündüğünü, her makamın karar perdesinin ve bemol diyezlerinin farklı olduğunu anlattı. Bana makamların karar perdelerini, hangi makamda hangi bemol ve diyezlere basacağımı, her makama göre Urfa gazellerine açış yapmayı öğretti. Bunları öğrendikten sonra türkülerin hangi makamda olduklarını bildiğimden o makama göre daha kolay çalmaya başladım. Lütfü abi sonradan Mehmet Özbek ve sonradan ünlü bir tambur sanatçısı olan merhum Vefik Ataç ile yakın arkadaştı ve lise yıllarından beri müzikle ilgileniyorlardı. Halen de öyle.

M. Sarmış: O annenizden aldığınız kırk liranın akıbeti ne oldu?

C. Kürkçüoğlu: Hiç sormayın. Aradan birkaç ay geçti, annem arkadaşımın parayı ne zaman ödeyebileceğini sordu. Ben de gerçeği anlattığımda hem babam, hem annem müzik sevgimi bildiklerinden bana hoşgörü ile davrandılar. Ancak babam beni bir kenara çekerek; "Bak oğlum müzikle ilgilenmen, saz çalman çok güzel. Ama dikkat et, seni içkili asbab gecelerine, içkili meclislere çalmak için çağırırlar. Bu gibi yerlerde kendini bilmezler kavga gürültü çıkarır. O da bize yakışmaz. Şayet böyle yerlere gitmeyeceksen çalmana izin veririm. Yoksa razı değilim." dedi. Ben de babamın bu tavsiyesine hep uydum, öyle yerlerde hiç çalmadım.

Lise ikinci ve üçüncü sınıfta rahmetli Celal Aşar ve şimdi yaşıyor mu bilmiyorum Maraşlı olan Şahin Öksüz hocalarımızın çalıştırdığı okulun müzik korosunda hem korist, hem bağlamacı olarak yer aldım. Celal hocanın komşumuz olduğunu söylemiştim. Geceleri beni evlerine çağırır, kendisi keman ben de bağlama çalarak birlikte şarkılar, türküler geçerdik.

Berber Necdet Yıldırım'ın, lisede arkadaşımız Sabri Haberveren'in tugay konser salonunda organize ettikleri, Necdet'in, okul arkadaşlarımız Mehmet Şani Şatıroğlu'nun, Bahattin Balyemez'in, Mehmet Delioğlu'nun solistlik yaptığı müzik gecelerinde bağlama çalardım. Bu konserlerde ufak da olsa bizlere ücret verirlerdi. Derslerimi aksatmazdım tabi.

M. Sarmış: O yıllarda Urfa'da sevdiğiniz müzisyenler kimlerdi?

C. Kürkçüoğlu: Lise sona geldiğimde Abdullah Balak hocamız üniversiteyi bitirmiş, Urfa Lisesine matematik öğretmeni olarak gelmişti. Besteleri dilden dile dolaşıyor, Urfa'da çok seviliyor, radyolarda okunuyordu. Mehmet Özbek hocanın da sesi radyolarda duyulmaya başlanmıştı. İkisini de çok severdim. Nasip oldu ikisiyle de abi kardeş boyutunda dostluklarımız oldu. Balak hocama rahmet, Özbek hocamıza sağlıklar diliyorum. Balak hoca ile uzun yıllar sıra gezdim. 

Yine nasip oldu Urfa folklorunun kaynak kişilerinden ve gazelhan Tenekeci Mahmut Güzelgöz ile Urfa Müzesi'nde birlikte çalışma ve ondan istifade etme şansım oldu. Yine kısmet oldu ünlü gazelhan Ahmet Uzungöl ile sıra gezme onurunu yaşadım. Sıra arkadaşlarımızdan rahmetli diş doktoru Mustafa Atlı, Öğretmen Mehmet Cennet ve Aziz Bütün kaliteli müziğe çok meraklı idiler. Mehmet Cennet hem iyi bir sanat müziği, hem halk müziği, hem hoyrat okuyucusuydu. Sıralarımıza zaman zaman liseden arkadaşımız udi-bestekâr rahmetli İbrahim Özkan da katılırdı. 

Lisede iken Urfalı sanatçıların teyplere okuduğu türküleri çalan çayhaneler vardı. Özellikle bu çayhanelere gider müzik dinlerdim. Ünlü bağlama sanatçısı Mehmet Nacak o yıllarda türkü de okuyordu. Onun doldurduğu bantları abisinin çalıştırdığı Yusuf Paşa Camii yanındaki Filiz Çay Evi'ne gider dinlerdim.

M. Sarmış: O yıllarda Harran Kapı'daki "Yasin'in Kahvesi" de müzik bantları ile ünlü imiş.

C. Kürkçüoğlu: Valla orası bize biraz uzaktı ve müşteri profili de biz öğrencilere göre değildi. Maalesef oraya gidemedim. 

M. Sarmış: Ailenizde kardeşiniz Fuat hocayı biliyordum, ama sizin müzikle bu kadar içli dışlı olduğunuzu bilmiyordum. Başkaları da var mı?

C. Kürkçüoğlu: En küçük kardeşimiz Sabri ve oğlu Vedat bağlama çalıyor. Oğlum Ömer de bağlama çalıyor. Ayrıca amcazadelerimizden merhum Eczacı Nedim Kürkçüoğlu, abisi Mimar Münir Kürkçüoğlu ve daha birçokları müzik aleti çalıyordu. Mahmut Nedim Efendi, konağına Urfalı müzisyenleri davet ederek müzik meclisleri oluştururmuş.

M. Sarmış: Sıra gezmelerinizden söz etmişken isterseniz bu konuyu biraz açalım? Sıralarınızda başka kimler vardı?

C. Kürkçüoğlu: Turizm Bakanlığı'ndan Urfa Müzesi'ne geldiğimde rahmetli Mustafa Atlı başta olmak üzere çoğu ortaokul ve lise yıllarından arkadaşlarım Mehmet Cennet, Aziz Bütün, Adnan Önen, Fevzi Gencer, Burhan Özbay, İbrahim Aksan, Zeki Ayıldağ, Aydın San, Zeki Parmaksız, Hafız Halil Kahvecibaşı arkadaşlarımızla Kanlı Mağara Deresinde Ağaçlı Mağara'nın batısına bitişik bir mağarayı kendimize mesken edinmiş, biraz da masraf ederek buraya kapı pencere yaptırmış ve bu mağaraya yatıya gelmeye başlamıştık. Aynı yıllarda Ahmet Uzungöl, terzi Mustafa Alaybeyi, Yaşar Şekerci (Yaşar Hoca), İsmail Atlı, diş teknisyeni Halil Çavuş, Dede Dindar gibi dostlar da grubumuza katıldılar ve haftada bir gün birimizin evinde yemekli sıra gezmeye başladık. 

Sıralarımızda Ulu Cami imamı rahmetli Yaşar Hafız (Şekerci) bizleri dini konularda bilgilendirir, Urfa'nın ünlü terzilerinden merhum Mustafa Alay da engin din bilgisiyle bu sohbetlere katkıda bulunurdu. 
Daha sonra sıra müziğe gelirdi. Merhum Ahmet Uzungöl abimizin bizleri kırmayarak okuduğu gazeller ruhumuzu dinlendirirdi.  Mehmet Cennet arkadaşımız Türk sanat müziğine son derece vakıftı ve en ağır şarkıları bile rahatlıkla okurdu. Halk müziğinde de başı ben çekerdim. Gazellerde Aziz Bütün'ün engin bir bilgisi vardı. Sesi de iyi idi. Tenekeci Mahmut Güzelgöz amcamız da her davet ettiğimizde evladı olarak gördüğü bizleri kırmaz, evine gider kendisini araçla alır, sıra bitiminde tekrar evine bırakırdık.

Bir de 1983 yılında başlattığımız kültür-sanat-edebiyat meraklısı arkadaşlardan oluşan sıra grubumuz vardı. Otuz yıl birlikte olduğumuz bu sıramızda ressam Burhan Vural, şair yazar Avukat Müslüm Akalın, yazar ve musiki üstadı Halil Biner, edebiyatçı Adil Saraç, sohbet ve kültür adamı Yusuf Demirkol, resim meraklısı ve koleksiyoner Eczacı Neşet Uçkan, mimar Cevher İlhan, şair ve yazar Mehmet Oymak, şair ve yazar İbrahim Halil Çelik (1984-1991 Urfa Belediye Başkanı, 19. ve 20. dönem Urfa Milletvekili), eğitimci- bestekâr Abdullah Balak, eğitimci-araştırmacı yazar Mahmut Karakaş, şair-yazar ve veteriner hekim Mehmet Hulusi Öcal, gazeteci yazar Naci İpek, Doktor Ahmet İnan, Mimar Abdülkadir Güllüoğlu, iş insanı Mustafa Hakkı Bayram, Mimar Uğur Beyazgül vardı.

Urfa Vali Yardımcıları Hasan Duruer, Ahmet Hamdi Nayir, Meftun Dallı, Ekrem Yaman, Harran Kaymakamı Muzaffer Öztürk, Harran Üniversitesi öğretim elemanı dünya çapındaki hattatlarımızdan Mehmet Memiş, özel bir bankanın müdürü Bedri Sayın Urfa'daki görevleri süresince sıralarımıza katıldılar.

Kültür sanat sohbetleri ile geçen bu sıramızın sonunda Urfa musikisine ve Türk Sanat Musikisine son derece vakıf Halil Biner ağabeyimizin ricamız üzerine okuduğu gazel ve şarkı ziyafetinden sonra tekrar buluşmak üzere dağılırdık. 

Sıramızdaki ağabeylerimizden Mehmet Hulusi Öcal, Halil Biner, Abdullah Balak, Doktor Burhan Vural vefat ettiler. Mekânları Cennet olsun İnşallah. 

Bunlardan başka, Avukat Müslüm Akalın'ın Yıldız Meydanı Güven Sokak'taki evinde Yusuf Sabri Dişli, Abdullah Ekinci, Burhan Akar dostlarımızla on beş günde bir akşam buluşuyor, üniversite ve kültür-sanat- camiasından bir veya birkaç misafir alarak hem akşam yemeği yiyor, hem de misafirimizin ilgili olduğu konudaki sohbetini dinliyor, o konuda fikir alış verişinde bulunuyorduk.