M. Sarmış: Halil Çelik başkan seçildi. Sevindiniz tabii.
Mahmut Apaydın: Tabii, çok sevindik.
M. Sarmış: Partinin ilk başkanı Halil Soran. Niye ayrıldı?
Ahmet Apaydın: Bilmiyorum.
M. Sarmış: Sonra?
Ahmet Apaydın: Halil Bey bana teklif etti. Dedim ki "Halil! Benim işim müsait değil. Ben günde on sekiz saat çalışıyorum. Yüküm çok ağır." Bunun üzerine Şevket Denek başkan oldu. Önceden gençlik kolu başkanı idi. Asfalt Yolda beyaz eşya dükkânı vardı. Partiden herhangi bir destek yok. Adam bir süre sonra iflas etti. Urfa'yı terk etti. Ben o sırada teşkilat başkanı idim. Otomatikman il başkanı oldum. Halil Soran, "Hacı abi kongreyi yap." diyor. Yani seçimle gel ki il başkanlığını tescille demek istiyor. "Hele dur, daha deneme safhasındayım." diyorum. Ama vekâleten de olsa başkanım. Gereğini yapıyorum. Toplantı yapıyorum, seyahatlere çıkıyorum, gerektiğinde Ankara'ya gidiyorum. Ama bana çok zararı oluyor. Çelik belediye başkanı, ona ulaşamayanlar bana geliyor. Sabah gelip dükkânımı açacağım, bakıyorum üç tane adam. "Ya başkan! Yok, bilmem evimin önündeki ağaç kurumuş. Yok, bilmem bir oda yapmışım, onu yıkacaklar. Caddemiz şöyle, parkımız böyle…" Onlarla mı uğraşayım, dükkânımı mı açayım? Dükkânımı açıyorum, bu sefer içeriye giriyorlar.
Bir taraftan müşteri geliyor, onlara bakıyorum, bir taraftan bu adamlara cevap yetiştiriyorum. Üç sene dayandım. Üç sene sonra genel merkeze dedim ki "Kongre yapacağım. Oradan yetkili birini gönderin." "Ben başkan olmayacağım." demedim. Ama kongrede yeni başkanı seçmemiz gerekiyor.
Şevket Kazan'ı görevlendirdiler. Kongre Pazar günü, o perşembe günü geldi. O akşam bizde yattı. Biraz halimi anlattım. Yükümün ağır olduğunu söyledim. Ertesi gün dükkânıma götürdüm. Vaziyetimi gördü, nasıl çalıştığımı gördü. O gün Urfa'yı gezdi. Akşam yine bizim eve geldi. Biraz daha anlattım durumumu. Hep kafasını sallıyor, çok açık bir tepki vermiyor. Üçüncü gece tavrımı tam koyayım dedim. Dedim "Şevket Bey, ben mi derdimi anlatamıyorum, sen mi anlamak istemiyorsun?" Bunun üzerine sinirlendi. "Ne demek istiyorsun?" dedi. Dedim "Şevket Bey, dükkânımın vaziyetini gördün. Benim bir dükkânım var, bir de Allah'ım. Başkanlığı sürdüremem." "Peki, kimi yapalım?" dedi.
Dedim ki "Şevki Hafız'ı. Benim yönetim kurulumdadır. Hafız'dır. Davamızın adamıdır. Bugüne kadar herhangi bir yanlışını görmedim. Onu teklif ediyorum." Dedi ki "Buraya bak. Ben onu kontrol ederim. Yarın da araştırırım. Herkes senin gibi düşünüyorsa, tamam." Ertesi gün artık nerelere gittiyse, kimlerle konuştuysa kafası yatmış. Kongre hazırlıklarını sordu, hepsi tamam dedim. O zaman AdiL Saraç'ın bir matbaa ortaklığı vardı; İpekyol'da
M. Sarmış: Öz-Dal Matbaa…
Ahmet Apaydın: Evet. Adil Saraç'a telefon açtım. Gece seçim kâğıtlarını bastılar. Sabahleyin arkadaşlar bizim eve geldiler. Halil Çelik, Mehmet Kayacan, Halil Soran ve diğer arkadaşlar… Kahvaltıdan sonra Şevket Kazan kâğıt kalem istedi. Verdim. Dedi "O isim neydi?" Dedim "Mehmet Altıngöz". Kalemi masaya sertçe vurarak "Dün akşam söylediğin isim bu değildi. Ben onu zorla ezberledim." dedi.
Dedim ki "Şevket Bey, onun bizdeki adı Şevki Hafız. Ancak esas adı Mehmet Altıngöz." Neyse… Şevket Bey, başa Mehmet Altıngöz'ün adını yazdı. Sonra beni, sonra diğerlerini; ben söyledim o yazdı. Parti yönetimini yazıyoruz. İsimlerin arasında Niyazi Yanmaz'ın, Müslüm Tüysüz'ün, Zeynelabidin Beyazgül de var. Zeynel o sırada avukat.
O ve kardeşi Uğur, dükkânım Yetkin Pasajında iken yanımda çıraklık da yaptılar. Uğur daha çok geldi. Neyse Pazar günü oldu. Şevket Kazan divan başkanlığı yaptı. Ben konuşmamı yaptım. Sonra diğer konuşmalar, derken seçimler… Şevki Hafız başkan oldu. Şevket Bey daha sonra bana dedi ki "Buraya bak. Ben bu Şevki Hafız'ı yakından takip edeceğim; bir yanlışını görürsem hemen çekeceğim, sen yeniden başkan olacaksın." "Tamam." dedim.
M. Sarmış: Siz de listede ikinci sıradaydınız zaten.
Ahmet Apaydın: Evet, yine teşkilat başkanıyım. Daha sonraki dönemde Şevki Hafız'ın bir iki toplantısına katıldım. Sonra devam edemedim. Beni görünce bazen "Gelmiyorsun başkan" diyordu. "Halimi görüyorsun. Saat gece 01.00'e kadar dükkândayım; nasıl geleyim?" diyordum. İki sene sonraki kongrede dedim ki "Artık beni yazma." Böylece yönetimden tamamen ayrılmış oldum.
Ha, aklıma gelmişken bir hatıramı daha nakletmek istiyorum. İl başkanı olduğum zamanki son seçimdi sanıyorum. Erbakan Hoca, Topçu Meydanı'nda miting yaptı. Bittiğinde güneş batmıştı. Kalacaklarını bildiğim için 150 kişilik yemek yapmıştım. Fırsat bulunca "Hocam yemek hazır." dedim. Dedi ki "Antep'e gideceğiz, salon toplantısı var." Dedim ki "Hocam saat şimdi 08.00. Yemeği yiyeceğiz, saat olacak 09.00. İki saat yol gideceksiniz, saat olacak 11.00. Çok geç. O saatten sonra toplantı olmaz. Bu gece bizde kalın. Yarın gidersiniz." Yanında Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan var. Kafasına yattı. Şevket Kazan Antep'e telefon açtı. O zaman Antep il başkanı Mehmet Bozgeyik. Toplantıyı ertesi güne ertelediler.
Akşam yemekten sonra millet gitti. Hocanın sohbet edeceğini bildiğim için Sait Hocayı, Derviş Hocayı, Arap Hocayı, Sabri Hocayı, Şeyh İzzettin'i de çağırdım. Geldiler. Derin bir sohbete daladılar. Erbakan Hoca çok ilmi konuşuyordu. Kur'an'ın hüküm ayetlerinden bahsediyordu. Gece saat 01.00'e kadar devam etti. Bir ara hoca susunca Arap Hoca "Kalkalım arkadaşlar." dedi. Kalktılar. Kendilerini kapıdan uğurlarken Arap Hoca dedi ki "Keşke ben bu hocanın canında bir kıl olaydım." Sabri Hoca "Ben de…" dedi. Şeyh İzzettin de aynı şekilde. Yatmadan önce hoca şoförüne dedi ki "Benim yastığımı getir."
M. Sarmış: Özel bir yastığı var yani.
Ahmet Apaydın: Herhalde. Şoför gidip arabadan getirdi. O gece üçü de bizim evimizde yattılar. Hoca benim yatağımda yattı. Hava çok sıcaktı. Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk "Bize birer yastık ve minder ver, yeter." dediler. Biri misafir odasında, biri yemek odasında yattı. Çocukları başka yere göndermiştim. Sabahleyin kahvaltı ettik. Gittiler.
M. Sarmış: Önemli bir hatıraymış. Adı geçen geçen hocalarla sizin ilişkileriniz nasıl?
Ahmet Apaydın: Sait Hoca, hocaların en sağlamı. Gidersen kendisine bir şey danışırsın; ilk olarak Kur'an'dan bakar, orada cevabı varsa verir. Hadisten de birinci hadis neyse onu verir. Öyle şu rivayet, bu rivayet gibi hususlara tevessül etmez.
İl başkanlığını bıraktığımda iki kişiye danıştım. Önce Derviş Hocaya gittim. Dedim ki "Hocam benim yüküm çok ağır. İl başkanlığı bana göre değil. Esnaf adam kimseden para isteyemez. Benim durumum da yavaş yavaş kötüye gidiyor. Ne diyorsunuz? Dedi ki "Ahmet, baştayken bunu söyleseydin." "Ne yapayım?" dedim. Dedi ki "Kongreyi yap, sağlam birine devret." Ondan sonra gittim Şeyh Berces'in yanına. O bizim anamın dayısı tarafıdır. Bize hep "Yeğenlerim." derdi. Allah rahmet eylesin. Ona söyledim. Dedi ki "Ahmet, esnaf adam particilik yapamaz. Sen de bir an evvel bırak." Ben de bıraktım.
M. Sarmış: Bıraktınız ama siyasetle ilişkiniz devam ediyor. Bu arada Halil Çelik milletvekili oluyor. Yeni belediye başkanı konusunda partide bazı kırgınlıklar ortaya çıkıyor. Ahmet Bahçıvan'ın adaylığı konusunda taraftarlar Merkez-Karargâh diye ikiye ayrılıyorlar. O konularla ilgili bir şeyler söyleyecek misiniz?
Mahmut Apaydın: Benim o konularla ilgili pek malumatım yok. Vardı da unutmuşum.
M. Sarmış: 1990'larda Refah Partisi iktidar oldu. Erbakan başbakan oldu. Ahmet abi o dönemde siz yönetimde değilsiniz. Mahmut abi sizin bir göreviniz var mı?
Mahmut Apaydın: Ben üst kurul delegesiyim. O kadar. Başka bir görevim yok.
M. Sarmış: Sonra da 28 Şubat süreci başladı. O dönemlere dair neler söylemek istersiniz?
Mahmut Apaydın: O süreçte Ankara'ya hiç gidip gelmedik. Oralarda neler olup bittiğini bilmiyoruz. Gazetelerde okuduğumuz kadar biliyoruz.
M. Sarmış: Peki sonra? O süreçte Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi kuruldu. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları ayrılıp Ak Parti'yi kurdular. Fazilet Partisi de kapatıldı, sonra Saadet Partisi kuruldu.
Mahmut Apaydın: Bizim çizgimiz hiç değişmedi. Hep Milli Görüş çizgisindeyiz, hep Necmettin Erbakan'ın yanındayız.
M. Sarmış: Fazilet ve Saadet Partilerinde herhangi bir göreviniz oldu mu?
Mahmut Apaydın: Yalnızca delege olarak devam etti.