SEKİZİNCİ BÖLÜM
M. Sarmış: Bazen ülkelerin sahip olduğu altın miktarına dair bilgiler dolaşıyor internette. İllerin de altın miktarı belli mi? Mesela Urfa'da toplam ne kadar altın vardır?
A. Ayoğlu: Bilemiyorum hocam. Derler ki parayla iman gizlidir. Ancak Allah bilir.
M. Sarmış: Altının ölçüsü ayar. Sanki Urfa'da yaygın olan ayar ile Türkiye geneli farklı diye duymuş gibiyim.
A. Ayoğlu: Suriye, Suudi Arabistan ve bildiğim kadarıyla diğer Arap ülkelerinde 21 ayar altın kullanılıyor. Türkiye genelinde kabul gören ayar ise 22 ayardır. Bir tek Urfa bundan 30 sene evveline kadar Halep'in etkisiyle 21 ayardan gidiyordu. Derneğimiz 30 sene evvel aldığı bir kararla 22 ayara geçti. Böylece biz de Türkiye'nin standardına uymuş olduk. Şu an için Suriye'den gelen kuyumcuların alıp sattıklarının tümü 21 ayardır. Tabii oradan gelen halkın elindekiler de aynı şekilde 21 ayar. Yani onlar Türkiye'de de kendi düzenlerini sürdürüyorlar. Şimdi İstanbul'da üretim büyük ölçüde makinalaştı. Arap ülkelerine ihraç etmek için 21 ayar üzerine ciddi bir üretim var.
M. Sarmış: Altının işlenmesi konusunda ayarın etkisi var mı?
A. Ayoğlu: Tabii. Doğada bulunan saf altın 995 milyemdir. Milyem bindelik hesapla altın oranı demektir. Saf altına has altın denir, 24 ayardır. Bir kilo altında beş gram bakır vardır. Daha fazla saflaştırılmaz. Çok yumuşak olduğu için 24 ayar altın çalışılmaz. Külçeler 24 ayardır. Kullanılabilmesi için diğer metallerle karıştırılması gerekir. Altın ayarı düştükçe sertleşir ve daha kullanışlı hale gelir.
M. Sarmış: İnsanın elinde olduğuna göre, daha düşük ayarlar da olmaz mı?
A. Ayoğlu: Olur tabii. Ama öyle her ayardan üretim yapılmaz. Mesela son zamanlardaki pahalılıktan dolayı İstanbul son zamanlarda 8 ve 14 ayara döndü. 25-30 yıl önce 18 ayar da çoktu, şimdi hemen hemen kalktı. Fakat Avrupa 18 ayara da, 8 ayara da rağbet ediyor. Mesela İtalyan ürünlerini getiriyorlar Türkiye'ye. Güzel modelleri var. Soruyorum, hepsi 18 ayar.
M. Sarmış: Bir de renklerine göre altın çeşitleri var. Onlar nasıl oluyor?
A. Ayoğlu: Katılan madenin çeşidine göre değişiyor. Bakır ile karışanına kırmızı altın, saf gümüş ile karışımından elde edilene yeşil altın, platin ve nikel ile karışımına beyaz altın, çinko ile karışımına da sarı altın deniliyor. Biz ayarını düşürmek için daha çok bakır kullanırız. Bir de gümüş kullanırız. Gümüş, altını biraz daha canlı gösterir, ayarını yüksek gösterir. Bakırı vurduğunuz zaman hemen hemen altının rengini verir. Gümüşte o ayarı kolay vermez. Çünkü gümüş de yarı soy metal ya, ondan. Ustalık gerektirir. Eskiden gümüşü yarı hile gibi de kullanırlarmış.
M. Sarmış: Yine Urfa'ya gelelim. Altın demek, hışır demek, kadınların takısı demek, süsü demek. Kadınlar her zaman meraklı, ama gelin olacakları zaman olmaz olmaza dönüşüyor. Erkek tarafı bir kıza talip oldu mu, eskiden kız tarafı bir "kesim kâğıdı" gönderirdi. Besmeleden sonra şu kadar başlık dedikten sonra diğer istekler yazılırdı. Az veya çok, ama mutlaka altın da istenirdi. Şimdi kesim kâğıdı yok. WhatsApp'tan gönderdiklerini duyuyorum. Veya telefonla söylüyorlar. Malum, özellikle düğünlerde söylenen çok meşhur bir mani de var:
"Masa üstünde bekmez
Bu bekmez bize yetmez
Şu Urfa'nın kızları
Hışırsız gelin getmez."
A. Ayoğlu: Doğru söylüyorsunuz. Tabii bu gibi şeyler anlaşmaya bağlı. Eskiden de öyle idi. Taraflar anlaşırsa mesele yok. Bazen pazarlık da yapılır, hatta araya birileri konulur, genellikle bir noktada anlaşılır. Altın tabii eskiden beri anlaşmanın en önemli şartları arasındadır. En ağır maddesidir.
M. Sarmış: Bu düğünlerde altın alma ile ilgili olarak şehirlilerle köylüler arasında bir fark var mı? Hani şu zaman zaman ulusal basına da yansıyan aşiret düğünlerinde takılan kilolarca altınlar filan…
A. Ayoğlu: Oluyor tabii. Fakat takdir edersiniz ki bu iş en çok para işi, biraz da görgü işi. Eskiden köylü kesimi yoksuldu, para yoktu. Şimdi hepsinde para var. Gelinlerini alıp geliyorlar; akıtmasıdır, madonnasıdır, bileziğidir, yüzüğüdür, herkes kesesine göre... Fakir kesimi de ona göre… Herkes az veya çok bir şeyler alıyor.
M. Sarmış: Son zamanlarda tarım önem kazandı. Devletten destekleme alıyorlar. Ondan dolayı herhalde.
A. Ayoğlu: Tabii. Bir de eskiden şehri çok görmezlerdi. Televizyon sayesinde şimdi en uzak köylerdekiler bile şehirlerde neler olup bittiğini biliyor. Gördüğünü de istiyor. Şehirli daha tutuk davranıyor.
M. Sarmış: Yani eskisinin tersine olarak köyde rağbet artarken şehirde azalıyor, öyle mi?
A. Ayoğlu: Biraz öyle sayılır. Köylü kesim miktarını gözetmeden parası varsa alıyor.