Dağdaki gelir bağdakini kovar atasözü boşuna söylenmemiştir. 1946 ya kadar Yahudilerin Filistin'de sahip oldukları topraklar %6 civarındadır. İkinci Dünya savaşından sonra Nazilerin zulmünden kaçan Yahudilerin buralara yerleşmesi ile nüfusun üçte birine ulaşırlar…
BM Genel Kurulu 1947'de Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünmesine karar verir. Bölünme de adil değildir. O dönemde Yahudi Nüfusu 600.000 civarında iken Arapların Nüfusu yaklaşık 1.500.000 dir. Buna rağmen, Filistin Topraklarının %57 sine yakını Yahudilere %43'ü de Araplara verilir. Araplar kabul etmese de Oy çokluğu ile kabul edilir. Kudüs de uluslararası statüye kavuşturulur…
Ardından Siyonistler, 14 Mayıs 1948'de bağımsız İsrail Devleti'nin kurulduğunu dünyaya ilan ederler. Filistinliler haklı olarak bu gayrimeşru devleti kabul etmez/etmiyor ve onurlu mücadelesini sürdürmeye devam ediyorlar. Amerika ve Avrupa'dan maddi manevi güç alan Şımarık İsrail, O gün bugündür her karışı Müslüman kanıyla sulanan Filistin topraklarını eline geçirmek için gece gündüz terör estirmekten çekinmiyor. 1948 den beri İşgale devam eden Terörist İsrail, her geçen gün adım adım ilerleyerek Filistin'i tamamen bitirmek için uyduruk bahanelerle saldırıyor, elinden geleni ardına koymuyor.
Dokuz Milyonluk Nüfusunun, İki milyonu Arap olan bir avuç İsrail, Bir buçuk Milyar Müslüman'a meydan okuyor. Tüm dünya, özellikle de Arap devletleri buna sessiz kalıyor. Komşularını, kardeşlerini ısıran yılanın bir gün fırsatını bulduğu anda onları da ısıracağını düşünmüyorlar/düşünmek istemiyorlar…
Bütün dünya bir avuç Siyonist'in elinde oyuncak olmuş adeta. Birleşmiş Milletler denilen kuruluşun artık sadece gayrimüslim devletlerin amaçları doğrultusunda hizmet ettiğini bilmeyenimiz yoktur. Özellikle Müslümanların kutsal Ay ve günlerinde Filistin'e saldırarak; çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden masum insanları hunharca katlederek, Filistin'i hercümerç eden terörist İsrail'e dur demesi gereken, ABD ve Avrupa, bir avuç siyonisti dünyaya hakim kılmaya çalışıyor.
ABD'nin eski şizofrenik Başkanı Trump denilen şarlatan, 2017 yılında sözde "Yüzyılın Anlaşması" dediği, Kudüs ü İsrail'in Başkenti olarak tanıdığı müsveddeyi imzalayarak, Filistin'i tamamen İsraile bırakma adımını atmış, büyük elçiliğini de Tel Aviv'den Kudüs'e taşımıştı. Bundan cesaret alan bazı ülkeler de destek vererek ayni Yolu seçmişti…
Ve bıçak kemiğe dayandı !.. Filistin'in Hamas Milis Gücü, "Aksa Tufanı" adı ile Siyonist İsrail'e tarihi bir ders verdi. Tasavvur bile edemedikleri bir saldırı karşısında darmadağın oldular. Yüzlerce askerini kaybettiler. Generalleri dahil birçoğu Hamas milislerine esir düştü… İsrail, 50 yıl sonra ilk defa savaş pozisyonuna geçti. Emperyalist ABD ve AB, alelacele İsrail'e koşulsuz destek verdiklerini beyan ettiler. ABD derhal Uçak gemisini Akdeniz'e doğru harekete geçirdi…
Peki Filistin'e desteğini beyan eden kaç devlet var?.. İran ve birkaç cılız sesten başka. Müslüman Ülkeler dahil kimseden fazla ses çıkmadı/çıkmıyor. Cumhurbaşkanımız R.Tayyip ERDOĞAN, her iki taraf için itidal çağrısı yaparak; "1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz, başkenti Kudüs olan bir Filistin Devleti'nin hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır" açıklamasında bulundu.
Peki her gün terör estiren, Filistin halkının evlerini başlarına yıkan, yerinden yurdundan eden, Müslümanların ilk Kıblesi olan Mescidi Aksa'ya pis postalları ile kirleten, Filistin halkına yaşam Hakkı tanımayan Siyonist Terör devleti İsrail'e kim dur diyecek?.. Birleşmiş Milletler denilen kokuşmuş yapı ne işe yarıyor?..
Müslüman olduklarını söyleyen korkak Arap ülkelerine ne demeli? Arap Birliği dedikleri Pısırık Devletler Topluğu niçin kurulmuştur? Bu ne biçim birlik?.. Allah bunlara yeraltından hazineler bahşetmiş. Bugün, en büyük silah olan petrol bunlarda. Neden ve kimden korkuyorlar? Petrol musluklarını kapattıkları anda İsrail'inde Avrupa'nın da Amerikan'ında şah damarlarından birini kesmiş olurlar. Demek ki bunlar Allah'tan kokmuyorlar. Zira Allah'tan korkan hiç kimseden korkmaz…
Ve Türkiye… İstediğimizde İslam Birliğini kurup Liderliğini yapabilecek durumda iken hala Avrupa Birliği denilen; ahlaksızlığın doruğa ulaştığı, aile kavramının literatürlerinde bulunmadığı, akraba ilişkilerinin yok olduğu, dost ve arkadaşlığın sadece eğlence mekânlarında ya da içki masalarında kaldığı bir topluluğa girmek için feda edilmeyen neyimiz kaldı?. Onlar her geçen gün birbirlerinden uzaklaşmaya çalışıp, parçalanmak üzereyken (İngiltere ile başlangıç yapıldı) hala bizim onlara özentimiz neden?...