23.Nisan'da Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şubesi olarak Büyükşehir Belediyemizin sponsorluğunda, TYB Başkanımız Sayın Mehmet SARMIŞ'ın öncülüğünde düzenlenen Urfa tarihi mekanlar gezimize yazar ve şair arkadaşlarımızla birlikte iştirak ettik.
Harran, Han-el Barur, Bazda Mağaraları, Şuayb Şehri, Soğmatar ve son olarak da Göbeklitepe'den oluşan gezimize, Büyükşehir Belediyesi önünden başlıyoruz. Saat 09.00 olarak belirlenen hareket saatimiz, özel rehberimiz Sayın Mehmet POLAT'ın gecikmesiyle biraz aksıyor. 20 kişiden oluşan grubumuza, küçük bir halk otobüsü yeterli geliyor.
Gezimiz, Başkanımız Mehmet SARMIŞ'ın her zamanki kibar, naif bir üslupla yaptığı açılış ve selamlama konuşmasıyla başlıyor. Gezi programı ve güzergahını öğrendikten sonra üyelerimizden Sayın Ahmet KAYA'nın o aşina olduğumuz tavrıyla ve sabah tazeliğinin sesindeki yansımasıyla güzel bir şiirini dinliyoruz. Daha sonra ulusal yazarımız Eyyüp AZLAL kardeşimizden bir Bahattin KARAKOÇ şiiri olan ''Ihlamurlar çiçek açtığı zaman '' adlı şiiri kulaklarımızla değil yüreğimizle dinliyoruz. Derken Musa KALDI abimizin kendi bestesi olan Harran isimli bir türküsü ile kulaklarımızın pası siliniyor. Ancak, Sayın Mehmet SARMIŞ Başkanımızın sesiyle gösterdiği performans da alkışa değerdi. Bendeniz de, Fırat adlı şiirimle bu kervana naçizane katkı sunuyorum. Yolculuğumuz bu minval üzere devam ediyor.
45 Km.'lik bir mesafeden sonra HARRAN'a varıyoruz. Hayat-ı Harrani Hazretlerinin makamı tadilatta olduğu için uzaktan Fatihalarımızı gönderiyoruz. Evet, Harran da maalesef betonlaşmanın tavan yaptığına, kümbet evlerin neredeyse görünmez hale geldiğine, özenle korunması gereken bu yapıların fütursuzca mesken olarak kullanıldığına, elektrik ve telefon hatlarının oluşturduğu görsel kirliliğe velhasılı her türlü olumsuzluğun bizi karşıladığına ne yazık ki şahit oluyoruz. Herhangi bir tedbir amaçlı çalışma göremiyoruz. Kültür-Turizm Bakanlığı veya Müdürlüğü'nün burayla ilgili düşünce, program ya da bir projesi var mı? Bilemiyoruz.
Rehberimizin Harran'la ilgili aktardığı bilgiler ışığında tarihi kalıntıları gezip, yakınlarındaki Harran Kültür evini de ziyaret ediyoruz. Burası sanırım özel şahıslarca işletilen bir mekan. Fakat, en azından buraya gelen ziyaretçilere buranın yaşantısı ve kültürüyle ilgili bilgi vermiş oluyor. Bu nedenle önemli bir işlevi yerine getirdiğine kanaat getiriyoruz. Kısa bir dinlenme molasından sonra Harran'dan ayrılıyoruz.
Şunu belirtmek te yarar görüyorum: Turizm Yolu olarak yeni yapılan ve Harran'dan başlayıp Soğmatar'dan geçerek Mardin karayoluna bağlanan asfalt yolun çok güzel olduğu ve bölge turizmine büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Harran'dan ayrılıp otobüsümüzle BAZDA MAĞARALARI2 na doğru yola revan oluyoruz. Kısa bir yolculuk sonrası Bazda Mağaralarındayız. Rehberimizin anlattığına göre bu devasa mağaralardan kesilen taşlarla Harran surlarının inşa edildiğini öğreniyoruz. Lakin, bu uçsuz mağaraların girişinin ortasındaki tavan kısmının 1-2 yıl önce çökmüş olduğunu ve sonrasında da herhangi bir önlem amaçlı çalışmanın yapılmadığını görüyoruz. Kısaca kaderine ve tarihine terkedilmişlik göze çarpıyor.
Bir süre sonra HAN EL BARUR'dayız . Rehberimiz buranın Selçuklulardan kalma bir kervansaray olduğunu söylüyor. Ancak, asırlar önce yolcular için dinlenme ve karın doyurma mekanı olan bu yerin günümüzde ahır ve samanlık olarak kullanılması bizi üzüyor. İçerisini gezerken birden aklıma Faruk Nafiz ÇAMLIBELİN '' HAN DUVARLARI'' adlı şiirinin şu son bölümü geliyor: ''Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar,
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...'' Bu mısralar sanki bu han için yazılmış.
Evet, Hanın orta yerine seyyar bir sofra kurup imece usulü yanımızda getirdiğimiz aperatif yiyecek ve içeceklerle kendimize küçük bir kahvaltı ziyafeti çekiyoruz. Öğlen namazımızı da köyün camisinde eda ettikten sonra, yolcu yolunda gerek deyip tekrar yola koyuluyoruz.
Bölgemiz itibarıyla sıcak bir yolculuk nihayetinde bu kez ŞUAYB Şehri'ne geliyoruz. Rehberimiz Mehmet Bey'in vermiş olduğu bilgiler ışığında tarihi mekanı geziyor ve burayı şahsen Efes harabelerine benzetiyorum. Gerçi alan olarak oradan büyük ama bakımsız. Burada yine çok sayıda çocuklar etrafımızı sarıyor, hatta bir zamanlar Halil-ür Rahman Gölü kenarında karın tokluğuna rehberlik yapan çocuklar misali burada da bize rehberlik yapmaya çalışıyorlar.
Son olarak SOĞMATAR'a geliyoruz. Rehberimiz bize Abgar Krallığından kalma tarihi Rasat kulelerini ve yüksek bir tepe üzerinde kayalıklar üzerine oyularak yazılan Süryani yazıtlarını, Sin mağarasını gösteriyor. Lakin hiçbir koruyucu önlemin alınmadığını, hatta mağara içerisindeki tapınak şeklinde resmedilmiş kabartma heykellerin tahrip edildiğini görüyoruz. Bu arada, grubumuzda yorgunluktan kaynaklanan kopuşlar kendini gösteriyor. Daha önce belirttiğimiz o yeni yoldan artık dönüşe geçiyoruz. Başkanımız grupta hiç söz almayan arkadaşlardan da birkaç cümle talep ediyor. Sonrasında Musa KALDI kardeşimiz o güzel sesiyle gönüllerimize dokunuyor.
Yaklaşık 60- 70 Km.'lik bir mesafeden sonra, son yıllarda Urfa tarihinin göbeğine yerleşen ''GÖBEKLİTEPE'' ye ulaşıyoruz. 12500 yıllık bir geçmişi olan buranın güzel bir restorasyonla üstü kapatılmış. Bu kapatma işlemi sırasında öyle abartıldığı gibi tarihi dokuya herhangi bir zara verildiğine şahit olmadık. Tabi işin uzmanlarının hassasiyeti bu konuda daha önemlidir. Fakat itiraf edeyim; buranın tapınak dışında ne amaçla kullanıldığının bence hala keşfedilmediğine inanıyorum. Belki ilerleyen zamanlarda bilim adamları buna bir izahat getirirler. Ancak sponsor firmaya teşekkür edilmeli. Çünkü, böyle bir yer başka türlü korunamazdı. Ne yazık ki, buranın yolu çok iyi durumda değil.
Ziyaretimizi sonlandırıp Cumhuriyet parkında hem günün değerlendirmesini yapmak hem de dinlenmek amacıyla yola koyuluyoruz. Cumhuriyet parkı tesislerinde Başkanımız Mehmet SARMIŞ, Başkan Yardımcımız Mahmut KAYA Beylerden günün kritiğini dinliyor ve tüm arkadaşlar tek tek söz alarak yorumlarımızı sunuyoruz.
Bu geziye katılan Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şube yönetici ve üyesi şair, yazar arkadaşlarımızın neredeyse tamamı bu tarihi yerleri önceden defalarca görmüşlerdir. Bu topluca yapmış olduğumuz gezinin esas amacı; buraların son durumunu hep birlikte görüp, tespitlerimizi gerek yerel medyada paylaşarak, gerekse ilgililere bizzat aktararak katkı sağlamaktı. Dikkat ederseniz, yazımda bu yerlerin tarihi geçmişi ile ilgili çok fazla bir bilgiye yer vermedim. Çünkü bu bilgilere ulaşmak günümüz dünyasında artık çok kolay. Önemli olan buralar için bundan sonra neler yapılabilir onu tartışmak. El netice; ortak fikir olarak şunu söylüyoruz; Urfa' mızın böyle kıymetli tarihi eserlerinin harap, bakımsız ve atıl durumda oluşu bu memleket için çok çok önemli bir kayıptır. İşsizliğin yüksek oranlarda olduğu ilimizde, buraların hem ekonomiye hem de yeniden tarihe kazandırılması adına gerekli çalışmaların ilgili kurumlarca ve uzman kişilerce özellikle Üniversite işbirliğinde yapılması hususunda tüm imkanlar süratle seferber edilmelidir. Aksi taktirde, bu güzelim eserler dünya tarih çöplüğünde yok olup gitmeye mahkum olacaktır.
Muhabbetle…