Gazze'ye yönelik İsrail saldırıları bağlamında önemli bir gelişme olarak, Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı verdi. Bu karar, Filistinlilere yönelik ihlallerin devam ettiği bir dönemde verilmiş olup, uluslararası adaletin rolü ve insan hakları sistemine duyulan güvenin yeniden inşası konusunda pek çok soruyu gündeme getirmiştir. Ancak, bu karar, Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlilerin yaşadığı acı verici gerçekliği değiştirmeye yeterli olacak mı? Uluslararası suçların sorumluları hakkında hesap sorulmasında yeni bir dönemin başlangıcı olabilir mi?

Netanyahu ve Gallant’ın, insanlığa karşı işledikleri suçlar nedeniyle yargılanması gerektiği vurgulanmalıdır. Bu suçlar, uluslararası insancıl hukuka göre "savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım" olarak sınıflandırılmaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi, daha önce benzer suçlarla ilgili başka kişiler hakkında kararlar almış olsa da, bu kez İsrail’in üst düzey liderlerine karşı alınan karar, ciddi ihlallerin sorumlularına karşı hesap sorulmasına yönelik bir değişimi yansıtmaktadır.

ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ İLE ULUSLARARASI ADALET MAHKEMESİ ARASINDAKİ FARK

Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Uluslararası Adalet Mahkemesi arasındaki farkların anlaşılması önemlidir. Birincisi, soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi uluslararası suçlar işleyen bireyleri yargılarken, ikincisi devletler arası hukuki meselelerle ilgilenmektedir. Bu bağlamda, Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail hakkında insan hakları ihlalleri nedeniyle Uluslararası Adalet Mahkemesi'ne başvurmuştu. Ancak, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Gallant hakkında verdiği tutuklama kararı, suç işleyen bireylerin doğrudan sorumlu tutulması anlamında önemli bir adım olup, bireylere yönelik uluslararası suçların yargılanmasında gerçek bir dönüşümü göstermektedir.

FİLİSTİN DAVASININ HAKLILIĞI

Filistin davası, modern çağın en büyük insani krizlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Filistin halkı, sürekli olarak temel hakları ihlal edilen bir halktır. İsrail'in işgal politikaları, altyapıların tahrip edilmesi, evlerin yıkılması ve insanların zorla göç ettirilmesi, yerindeki insani durumu daha da kötüleştirmiştir. Bu, Filistin meselesini küresel ölçekte en acil çözülmesi gereken sorunlardan biri haline getirmiştir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar, Filistinliler için büyük bir moral desteği olabilir ve adalet ile eşitlik mücadelesinde onların konumunu güçlendirebilir. Aynı zamanda, küresel topluma, insan hakları ihlallerine karışan liderlerin sorumlu tutulması gerektiği mesajını vermektedir, bu ne kadar güçlü bir devlete sahip olurlarsa olsunlar.

ULUSLARARASI SESSİZLİK KARŞISINDA BU KARARIN ÖNEMİ

İsrail'in Filistinlilere yönelik ihlalleriyle ilgili uluslararası alanda belgelenmiş birçok rapor olmasına rağmen, uzun süreli bir uluslararası sessizlik söz konusuydu. Küresel güçler, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri, İsrail’e sürekli destek verdiler. Ancak, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Gallant hakkında verdiği tutuklama kararı, bu bağlamda bir dönüşüm noktası olabilir ve umarız ki uluslararası toplum, insanlığa karşı suç işleyen sorumluları cezalandırmaya yönelik adımlar atmaya başlar. Bu karar, Filistin davasına yönelik uluslararası ilginin yeni bir aşamaya geçişini işaret edebilir mi?

İNSAN HAKLARI SİSTEMİ YENİDEN GÜVEN KAZANABİLİR Mİ?

Son yıllarda, özellikle Filistin meselesine ilişkin olarak, insan hakları sistemine duyulan güven azalmıştır. Filistinlilere karşı işlenen soykırım ve katliamların uluslararası topluma duyurulmasına rağmen, çoğu zaman adalet sağlanamamıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar, adaletin sağlanacağı umudunu yeniden uyandırabilir, ancak bu kararın pratikte nasıl uygulanacağına dair birçok soru da gündemdedir. Roma Antlaşması'na taraf devletler, bu kararın etkin bir şekilde uygulanması için somut adımlar atacaklar mı? Küresel güçlerin İsrail’e verdikleri desteği değiştirecek bir gelişme yaşanacak mı?

KARARIN ULUSLARARASI BOYUTLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Gallant hakkında verdiği tutuklama kararı, insan hakları ihlallerinin sorumluları üzerinde hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olacağına dair güçlü bir mesaj göndermektedir. Bu karar, İsrail üzerinde uluslararası baskı oluşturabilir ve bazı ülkelerin İsrail ile olan ilişkilerini gözden geçirmesine neden olabilir. Örneğin, Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık gibi birçok Avrupa ülkesi, Mahkeme’nin kararını desteklemiş, bu da İsrail’e verdikleri desteğin değişen bir tutumunu yansıtmaktadır. Ancak aynı zamanda, bu karar ABD gibi bazı ülkelerden şiddetli bir karşıtlıkla karşılaşabilir, çünkü ABD, İsrail’e her alanda sınırsız destek vermeye devam etmektedir.

FİLİSTİN’DEKİ DURUM İLE LÜBNAN’DAKİ DURUMUN BAĞLANTISI

Bu ihlaller yalnızca Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı değildir; Lübnan’a da yayılmaktadır. Gazze’deki sivil halk üzerine yapılan sistematik saldırılar, hastaneler ve tıbbi tesislere hava saldırıları, altyapının tahrip edilmesi, Lübnan’daki durumla büyük benzerlikler taşımaktadır. Her iki bağlamda da sivil halk, gazeteciler ve sağlık görevlileri hedef alınmıştır. Birleşmiş Milletler barış gücü de İsrail’in suçlarından zarar görmüş ve çevre ile tarihi alanlar gibi değerli miraslar büyük zarar görmüştür. Gazze’deki savaşta, tarihi kültürel mirasa yönelik yapılan saldırılar, İsrail’in Filistin ve Lübnan hafızasını silme amacını taşıyıp taşımadığına dair soruları gündeme getirmektedir.

AÇIK SORULAR

Bu durum birçok soruyu gündeme getiriyor: Mahkeme kararının İsrail’in politikalarını gerçekten değiştirmesi mümkün mü? Uluslararası toplum, Filistinlilerin adalet taleplerine nasıl yanıt verecek? Bu karar, Filistin, Lübnan ve bölge genelindeki çatışmaların geleceğini nasıl etkileyecek? Bu karar, diğer çatışma bölgelerinde de suçluların hesap vermesine neden olacak mı?

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Gallant hakkında verdiği tutuklama kararı, geç gelmiş olsa da Filistin, Lübnan ve tüm dünya halkları için yeni bir umut kaynağıdır. Yolda hala uzun bir süre olsa da, bu adım, insanlığa karşı işlenen suçların sorumlularının yargılanmasının başlangıcı olabilir. Bu karar doğru şekilde kullanılırsa, bölgedeki barış ve adaletin sağlanması yolunda bir dönüm noktası olabilir. Sonuç olarak, adalet geç gelir ama gelmemesinden iyidir.