25 Eylül'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda güçlü ve insani bir konuşma yaptı. Konuşmasında, dünya genelindeki çifte standartlardan muzdarip sorunlara odaklandı. Filistin krizine ve BM’nin bu krizin çözümündeki eksik rolüne değinerek, adil olmayan ve ezilen halkları koruyamayan uluslararası sistemin köklü bir reformdan geçmesi gerektiğini savundu.

Konuşmanın Ana Başlıkları

1- Filistin Meselesi: Erdoğan, Filistin halkının çektiği acıları vurguladı, Gazze'deki İsrail uygulamalarını kınadı ve işgalin sona erdirilmesini talep etti. 1967 Sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını savundu. İsrail'in suçlarını, II. Dünya Savaşı'nda Hitler'in işlediği suçlarla karşılaştırarak, uluslararası toplumun bu suçlar karşısında sessiz kaldığını eleştirdi.

2- BM Güvenlik Konseyi Reformu: Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi’nin reform edilmesi çağrısını yineledi. Mevcut sistemin etkisiz ve demokratik olmadığını belirtti. Beş büyük devletin dünya kararları üzerindeki kontrolünün adaletsiz olduğunu ve baskı altındaki halkların ihtiyaçlarına cevap vermesi için değişmesi gerektiğini vurguladı. Bu çağrı, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sistemde daha geniş ve demokratik bir temsiliyet kazanma arzusunu yansıtıyor.

Konuşmanın Analizi

1- Sert Üsluplu Bir Konuşma: Erdoğan, Gazze'deki durumu "soykırım" olarak nitelendirerek güçlü ve keskin bir dil kullandı. Bu yükselen ton, uluslararası dikkat çekmek ve insani meselelerin çözümünde köklü bir değişim yapılması gerektiğini vurgulamak amacı taşıyor.Ancak, bu dil uluslararası alanda bir yükselme olarak algılanabilir ve Erdoğan'ın çağrısının gözardı edilmesine veya eleştirilmesine yol açabilir.

2- BM Reformuna Çağrı: Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi'nin reform edilmesi gerektiğini ilk kez dile getirmiyor, ancak bu konuşmasında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki büyüyen farklara dikkat çekti. BM’nin daha kapsayıcı ve adil bir yapı kazanması gerektiğini vurguladı. Bu, Türkiye'nin gelişmekte olan, mazlum ve İslam ülkelerinin sesi olma arzusunu yansıtıyor.

3- Çifte Standartların Eleştirisi: Erdoğan, insani krizler karşısında gösterilen seçici yaklaşımları eleştirdi ve bunun çatışmaları çözmek yerine daha da körüklediğini savundu. Bu eleştiriler, Filistin, Lübnan, Yemen, Sudan gibi bölgelerdeki krizleri görmezden gelen, siyasi çıkarlar doğrultusunda hareket eden uluslararası politikalara karşı Türkiye'nin tavrını ortaya koyuyor.

Konuşmanın Siyasi Boyutları

1- Türkiye'nin Dış Politikası: Erdoğan’ın konuşması, Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası meselelerde arabulucu olma hırsını yansıtıyor. Filistin meselesine vurgu yaparak, Türkiye'nin Orta Doğu'da başlıca oyuncu olma iddiasını güçlendiriyor. Özellikle bazı Arap ülkelerinin Filistin davasına olan desteğinin azaldığı bir dönemde, Türkiye’nin rolü daha da önem kazanıyor.

2- İnsani İttifak: Erdoğan, özellikle Filistinliler lehine küresel adaletsizliklere karşı bir "insani ittifak" oluşturulması çağrısında bulundu. Bu ittifak, BM’ye alternatif olarak düşünebilir ve uluslararası sistemin mevcut haline duyulan hayal kırıklığını yansıtırken, adaleti sağlamak için yeni yollar arayışını gösteriyor.

3- BM Reformu: Erdoğan’ın Güvenlik Konseyi'nin reform edilmesi talebi, dünyadaki büyük siyasi ve ekonomik dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde geliyor. Büyük güçlerin bu çağrıya direnmesi olası olsa da Erdoğan, uluslararası sistemi daha dengeli ve kapsayıcı hale getirmeye çalışıyor.

Gelecek Perspektifleri

1- Uluslararası Adaletin Sağlanması: Erdoğan’ın konuşması, BM’nin reform edilmesi gerektiğine dair yeni bir tartışma başlatıyor. Uluslararası sistemin reform edilmesinin önündeki mali ve siyasi zorluklara rağmen, bu çağrı uluslararası düzenin iyileştirilmesi için diyaloğu teşvik edebilir.

2- Türkiye’nin Uluslararası Rolünün Güçlendirilmesi: Türkiye, bu çağrılarına uluslararası destek toplayabilirse, özellikle Orta Doğu ve İslam dünyası ile ilgili insani meselelerde önemli bir aktör olarak pozisyonunu güçlendirebilir.

3- Filistin Meselesi: Bu konuşma, Filistin davasına uluslararası alanda yeniden ivme kazandırabilir. Uluslararası toplum, İsrail'in ihlallerine karşı daha kararlı bir tutum benimserse, bu meseleye yönelik yeni bir adil çözüm yolu açılabilir. Erdoğan ayrıca, Türkiye'nin Güney Afrika ile birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni destekleme adımını duyurdu ve bu adımın Türkiye’nin uluslararası hukuk ve insan haklarına bağlılığını güçlendireceğini belirtti. Erdoğan, kriz yaşayan ülkelere yardım sağlamanın insani bir görev olduğunu vurguladı.

4- İslamofobi: Erdoğan, Batı’da yükselen İslamofobi olgusuna dikkat çekerek, uluslararası toplumdan bu tehditle mücadele için somut adımlar atmasını istedi. Kültürel ve dini çoğulculuğa saygı duyulması gerektiğini savunurken, bazı Batı değerlerinin İslam toplumlarına dayatılmasını eleştirdi. Ayrıca, İslamofobi ile mücadele etmek için bir BM özel temsilcisi atanmasını talep etti.

Sonuç

Erdoğan'ın BM konuşması, uluslararası sistemin ve insan hakları düzeninin daha adil hale getirilmesi için cesur bir çağrı niteliğinde. Beklenen eleştirilere rağmen, Erdoğan bu konuşmasıyla üçüncü dünya halklarını kazanmaya ve dünyayı daha adil ve kapsayıcı bir geleceğe yönlendirmeye çalışıyor. Ancak soru şu: Uluslararası toplum bu çağrıya yanıt verecek mi, yoksa İsrail’in ihlalleri cezasız kalmaya ve BM Güvenlik Konseyi bu ihlalleri izlemekle yetinmeye devam mı edecek?