Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin laiklikle ilgili bir beyanda bulunurken, camilerin ahır ve depo olarak kullanıldığını söylemiş. Bu ifade bazı CHP' li milletvekillerinin çok zoruna gitmiş ve Sayın Milli Eğitim Bakanı hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar.

Emin olun geçmişte böyle bir laiklik uygulamasından halkımızın büyük çoğunluğu rahatsız olmuştur. Buna birçok CHP'li vatandaşımız da dâhildir.

Hiç sağa sola bakmaya gerek yok. Birbirimizi incitmeyelim. Açın arşivleri her şey gün gibi karşınıza çıkar. Vakıflar Genel Müdürlüğündeki kayıtlara bakılması yeterlidir. Miktarını bilmem amma birçok camilerin satıldığı kayıtlarda mevcuttur.

Ezan ve kametin yasaklandığı da resmi kayıtlarda mevcuttur. Kur'an-ı Kerimin yasaklandığını da buna ilave edebilirsiniz.

Acizane bende belgeler bulunmaktadır. Said Nursi'nin yazdığı Risale-i Nur eserleri hakkında 1944 yılından 1971 yılına kadar tam 731 defa bu eserleri okuyanlar veya bulunduranlar hakkında mahkemelerce dava açılmıştır.1944 yılından evvel, 1971 yılından sonra da açılan davalar eklenebilseydi emin olun bu eserlerin bin defadan ziyade mahkemeye verildiğini rahatlıkla görebiliriz Dünya hukuk tarihinde böyle bir hukuksuzluk rezaletine asla rastlanmamıştır.

Şahsen o zamanlarda yazmış olduğum bir makaleden dolayı 163. madde gereğince hakkımda tahkikat açıldı amma, delil yetersizliğinden beraat ettim. Âcizane biraz hukuku bilenlerdenim, söylediğimi esirgemem söylerim amma, Allah'ın izniyle kolay kolay açık vermem.

Urfa'da Allah rahmet eylesin, Abdulkadir Badıllı ve Eyyüp Karakeçili hakkında kitap bulundurmaktan mahkemeye verildi ve her birisine dört ay ikişer ay hüküm verdiler. Türkiye de laiklik hep İslam karşıtı olarak uygulandı.

Yine mahkeme kayıtlarına girin sadece Urfa'da belki yüzlerce insanın hakkında kılık kıyafet kanununa muhalefetten dolayı dava açılmış ve başlarındaki puşu alınarak müsadere edilmişti.

İdam edilen birçok insanı elbette konuşacağız. Cumhuriyet kurulduktan sonra basında yer alan laiklikle ilgili uygulamaları arşivlerde görebiliriz. Nitekim zaman zaman bazı tarihçiler ve Cumhuriyet Gazetesi başta olmak üzere diğer gazetelerde çıkan haberler olayları açıkça ortaya koymaktadır.

Bir de şunu hatırlatmak isterim. Said-i Nursi Hazretleri 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da vefat ediyor, vefatından 111 gün sonra nebbaşlar tarafından tankların eşliğinde kabri açılıyor ve naaşı başka bir yere naklediliyor. Allah aşkına söyler misiniz? Bir zat vefat etti ve ahirete göçtü. Behey İslam düşmanları! Bu zatın mezarından ne istiyorsunuz? Bunun hukuki veya insani bir cevabı var mıdır?

Said Nursi Hazretleri sağlığında zaten 28 yıl hapis ve sürgün hayatı yaşadı.

Ey Fransa'dan ithal edenler ve adeta laikliği din haline getirenler, laikliği tartışmaya açarsanız, hukuki deliller başınıza taş gibi yağar ve yapılan zulümler eğer insafınız varsa beyninizi parçalar. Onun için oturun oturduğunuz yerde.

Bu ülkede bütün askeri darbeler laiklik elden gidiyor diye yapıldı. Bir Başbakan iki bakan idam edildi. Tam seksen yıl laik olduk mu olmadık mı? Sorusunun yanında başörtüsü meselesi hep gündeme geldi. Koca bir devlet ilimle, teknikle, hukukla değil, bomboş işlerle uğraştı durdu.

Laikliğe muhalefetten dolayı açılan davalar sebebiyle birçok insanımızın hayatı karardı, bunların ellerinde silah yoktu, sadece kitap vardı. Çünkü beyni boş adamlar, fikirlerden korkar.

Orgeneral Çevik Bir'i de hatırlayın, Genelkurmay Başkanlığında bütün üst düzey hakim ve savcıları topladı onlara laikle ilgili brifing vermişti. O mahkemelerin kelli felli adamları utanmadan adeta adaleti ayaklar altına alırcasına Çevik Bir'i ayakta alkışladılar, hukukun değil askerlerin emrinde olduklarını ve biat ettiklerini ortaya koydular. İşte bununda adı laik Cumhuriyet idi.

Bu yazdıklarım belki devede kulak bile değil, hele bir meydana çıkın da belgeler şöyle bir ortaya saçılsın, o zaman görelim halinizi.

Bu ülkenin en büyük yobaz ve gericileri laikliğe iman edenler olmuştur.

Haydi, kalın sağlıcakla.