Bu ülkeyi kuranların çoğunluğu Yahudilerden oluşuyordu. Tarih arşivlerinde bunlar gizli saklı değildir. İngilizlerin öncülüğünde yeni kurulacak Türk Devletinin bütün projeleri hazırlanmış ve yeni yönetim ile birlikte bütün bunları harfiyen uygulamak için bir antlaşma yapılmıştı. Malum olduğu üzere o tarihlerde İngilizler İstanbul'u işgal etmişlerdi ve İngilizler bir tek mermi atmadan İstanbul'u terk etmişlerdi Bu hareket boşuna mıydı? İngilizler bir şeyler almadan giderler miydi hiç.
Gelelim sadede.
-Evvela Osmanlı Devletinin ismi kullanılmayacaktı.
-Osmanlı resmi olarak üç dil kullanmıştı Arapça ve Farsça kaldırılacak sadece Türkçe resmi dil olacaktı.
-Başkent İstanbul olmayacaktı..
Şöyle aklıselimle bir düşünelim; neden yüzyıllarca tarihte yerini almış muhteşem bir imparatorluğun ismi ortadan kaldırılsın ve neden dünyanın en güzel bir şehri olan İstanbul başkent olmaktan çıkarılsın?
Dünyada emsali olmayan bu uygulama bir kâbus gibi bu milletin başına çökerken, bütün bunlar gelecekte de bu milletin bağrına saplanmış zehirli bir hançer gibi ortalığı darmadağın edecekti.
Hilafet kaldırılacak, medreseler tekkeler, zaviyeler kapanacak, alfabe değişecek, ezan Türkçe okunacak, İslami tedrisat yok edilecekti. Hatta kılık kıyafet hakkında kanun çıkarılarak devrimin bir parçası olacaktı.
Bunun yerine laiklik sistemi esas alınarak ceza ve hukuk kanunların çoğu batıdan ithal edilecekti. Genelevler, pavyonlar, meyhaneler açılacak ve içki fabrikaları devreye girecekti.
Hiçbiri hukukçu olmayan hâkimlerden müteşekkil gezici mahkemeler kurulacak ve binlerce âlimin idamı infaz edilirken ve dahi bir çaput olan şapkayı giymeyen bazı insanlara da ibreti âlem olsun diye keza idam edilecekti.
Ne mutlu Türküm diyene ve Türkiye, Türklerindir ibaresi dağa taşa yazılacaktı. Heykeller yapılacak ve bu heykellerin önünde de resmi zevat ister istemez ser füru edecekti.
İlerde ülkeyi bölmek için Kürtçe yasaklanacak ve Kürtlerin, Türklerden ve Araplardan ayrılması için böyle bir gizli ve sinsi bir planda devreye konulmuştu. Türkçülüğü bu ülkeye getiren İngilizler ve zamanın hükümetini teşkil eden Yahudilerdi.
Türkçülüğün uygulanmasıyla ülke öyle bir noktaya getirildi ki, hatta 1982 ihtilalinde cezaevinde bulunan çocuklarını ziyarete gelen ve Türkçe bilmeyen anne ve babalar çocukları ile kendi dilleriyle bir iki kelam bile edemiyorlardı. Kürtçe yasaklanmıştı.
Bütün bunlar yetmedi, 1982 ihtilalinden sonra bir gecede bütün köy ve coğrafi yerlerin ismi değiştirildi. Daha dün bana verilen nüfus cüzdanı, ehliyet ve pasaportta doğduğum köyün ismi yazılı iken, ertesi gün benim haberim olmadan köyümün adı değişmişti.
Bu yanlışların ve hukuksuzluğun aslında ana merkezi Kemalizm'di ve bütün bunlar bilinçli olarak yapılıyordu.
Kemalist sisteme bağlı maarifte aynı akideye mensup yüz binlerce insan yetişti ve ülkenin siyasetinde, hukukunda, ekonomisinde ve daha birçok alanlarda hâkim olmaya başladılar.
Aklı başında olan Müslümanlar başta Said-i Kürdi( Nursi) olmak üzere bu tehlikenin nereden kaynaklandığını mükemmel bir şekilde anladı ve bu imansızlık sistemine karşı Kur'an'ın cerh edilmez tefsirlerini yazdı ve bu ülkenin bağrına yerleştirdi.
Kemalist sistemi: Keyfidir, küfridir, cebridir, altı anarşizm üstü istibdattır diyerek mükemmel bir tarif yaptı.
Bütün bunlara rağmen bazıları hedefi şaşırdı, ana merkezi bırakıp başka yerlere saldırmaya başladı. Sağını solunu fark etmeyenler tuti kuşları gibi ötmeye başladı. Türkçü zihniyetini taşıyan bazıları Kürtlere, Araplara düşmanlık etti. Bazı Kürt milliyetçileri de aynı hataya düşerek Türklere düşman oldu.
Bütün bu oyunun kuralları şeytanın tuzaklarla dolu ajandasında zaten vardı.
Haydi, kalın sağlıcakla.