8 Mart dünya kadınlar günü tüm dünyada olduğu gibi, Urfa'da yapılan etkinliklerle kutlanıyor. Her yıl yazıp çiziyoruz ama bilmeyenler için yine yazalım.
8 Mart Dünya kadınlar günü nedir? Ne zaman başladı. Kimler bu işi başlattı. Günümüze kadar nasıl geldi. Dünya kadınlar gününün geçmişi 1857 yıllarına dayanıyor. O yıllarda kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip olma yolundaki mücadelesi tekstil sektöründe çalışan düşük ücretli, uzun çalışma saatleri ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için Amerika'nın New York kentinde yüzlerce kadının yaptığı grevlerle başlamıştır. Bu kutlama daha sonraları 1908, 1909 Avrupa da, 19 Mart 1911 de Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre de kutlanmış, 1975'te düzenlenen BM kadın konferansında 8 Mart evrensel Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir.
Günümüzde kadınlarımıza hak ettiği değerin verildiğine inanıyor muyuz? tabi ki hayır,
Müslüman toplumlarda kadının ilim ve toplumsal faaliyetlerde yer almadığı bir gerçektir. Peygamber(sav) efendimiz kadın erkek eşitliğini bir bütünün iki yarısı olarak ifade etmişlerdir.
Dinimiz kadın - erkek ayrımı yapmaz iken bu gün hala kadın erkek eşitliği için mücadele ediyoruz.
8 Mart'ın tarihsel anlamı sömürü düzene karşı mücadele demektir. Kadınlarda kendilerine yönelik bu sömürü düzeni yıkmak için mücadele etmektedir. Geçmiş yıllarda sadece doğudaki kadınların ezildiğini şiddet gördüğünü sanırdık. Ama şimdi bakıyoruz. Şiddet gören kadının doğulusu batılısı, okumuşu okumamışı, bilgilisi bilgisizsizi yok her kesimden kadın şiddet görmekte işin boyutu ta ölümlere kadar götürülmektedir.. Kocası tarafından öldürülen kadınların artış oranı yüzde iki yüz olarak artmıştır. Geçmişe bir göz atarsak 2011 yılında 67 kadının intihar ettiği belirtilmiştir. Yine 2011 verilerine göre 170 kadın tecavüze uğramıştır. 78 bin 500 aile içi şiddet olayları yaşanmıştır. Tabii ki şiddeti gören kadından başkası değildir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun 2011 verilerine göre 160 kadın eşi tarafından öldürülmüştür. Bunlardan öldürülen Arzu Yıldırım, öldürülen hemşire Dilek Daştanoğlu, Huriye Bekçi, tekstil işçisi Zübeyde Kılıç, öldürülen 5 çocuk annesi Beyaz Alkan, bıçaklanarak öldürülen Nejla Yıldız, kafasına sıkılan tek kurşunla öldürülen Nural Özkan, Ayşe Paşalı kocam beni öldürecek diyerek Defalarca şiddet gördüğü için jandarmaya, cumhuriyet savcılığına başvuru yapmasına rağmen hiçbir önlem alınmayıp evine gönderildikten sonra öldürülen kadınlardan sadece bir kaçı. Eşi tarafından sekiz yerinden bıçaklanan öğretmen Şirin Ş. eşi önce tutuklandı sonra öldürücü darbe vurmamıştır diyerek serbest bırakılmıştır. Hakim kardeşim sen git öldürücü darbeyi vur sonra gel demek istemiştir herhalde. Buna inanmak mümkün değil. Adam kadını sekiz yerinden bıçaklamasına rağmen serbest bırakılıyor. Eşini döven kocayı engellemek isterken dayak yiyen Hukuk Fakültesi asistanları hakan ve mert adlı kişiler 4'er ay hapse mahkûm edildi. Hem eşini hem asistanları döven kocanın 1,5 yıllık cezası 5 aya indirilip ertelendi. Mahkeme, hakkında hiçbir şikayet bulunmadığı halde, dayak yiyen kadına da telefonla akrabasından yardım isteyip olayları azmettirdiği gerekçesiyle cezalandırdı.
Bu nasıl bir zihniyet böyle. Bayan Öğretmenin yaralanma olayı göz ardı edilmiştir. Gözünü kıpmadan eşini bıçaklayan biri bunu tekrarlamaya kalkamaz mı? Bu hep böyle olmuyor mu? Bundan yıllar önce Gaziantep'te bir çocuk simit çaldığı için tam on yıla mahkûm edilmişti. Buradaki adaletsizliğe bakın adam cinayete teşebbüsten serbest. Nefsine yenilip simit çalan bir küçük çocuğa on yıl. Bu olayı yıllar geçmesine rağmen unutamadım. Böyle bir adalet böyle bir yargı olamaz. Kadın katili kocalara, babalara, ağabeylere, tecavüzcülere karşı hakimlerin hoş görüsünü anlamak mümkün değil. Bu tür suçları işleyenlerin hepsinin cezası aslında idam olması gerekirken ceza almamaları veya az bir cezayla paçalarını kurtarmalarını anlamak çok zor. İyi hal indirimini de anlamış değilim. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinde adam öldürmekten ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanan Sevgi Taşkın'ın katili önce ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Sanığın duruşmadaki iyi halini dikkate alan heyet cezayı 25 yıla indirdi. Sanık 14,5 yıl sonra serbest kalacak. Bir insanı ortadan kaldır 14 yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi çık hayatına devam et. Bu Allahtan revamı? Bu katillerin iyi hali olamaz olsa, olsa idamlık halleri olur. Örneğin tecavüz olaylarında N.Ç' isimli biriyle tehdit sonucu defalarca ilişkiye giren birine 10 yıl hapis cezası verilecekken 5 yıl hapis cezası verildi ve 'iyi hal' indirimi yapıldı. Ceza 4 yıl 2 aya indi. İnanılacak gibi değil.
Yine 15 yaşından küçük bir çocuğun ırzına geçmeden 13 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verdiler ve 6'da 1 oranında iyi hal indirimi yaparak cezayı 4 yıl 2 ay'a indirdi. Küçük bir çocuğa tecavüz et sonra iyi hal indirimi al dışarı çık ve alnın açık gez. Böyle bir adaletsizlik olabilir mi? En ağır cezayı alması gereken bu suçluların az bir ceza ile salıverilmeleri Türk Adaleti için utanç verici bir durum.
Yine küçük bir kıza tecavüz eden 11 sanığa alt sınırdan 5 yıl hapis cezası verildi ve ne hikmetse burada da yine iyi hal indirimi uygulandı ve cezalar 4 yıl 10 ay olarak kesildi. İyi hal indirimi diyorlar. Bu suçları işleyenlerin iyi hallerini hakimler nerden anlıyor? Mahkemede rezilliklerinden dolayı sustukları için olabilir mi. Bu şerefsizler iyi olsalar zaten böyle bir aşağılık suç işlemezler. Giderek artan kadın cinayetleri kadınların korkulu rüyası haline gelmiştir. Türkiye verilerine göre 2013 yılında 842 kadın cinayete kurban gitmiş. Bu korkunç bir rakamdır. Bu cinayetleri işleyen aşağılık katilleri iyi hali mi olur? Birde utanmadan af istiyorlar. Bu iyi halli Suçlular için af isteyenler utansın. Af la birlikte bütün rezil suçlular tekrar aramıza karışıp suç işlemeye devam edeceklerdir. Oysa her suçlu işlediği suçun cezasını çekmelidir, çekmek zorundadır. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini Türkiye 1985'de imzaladı. Sözleşmenin İhtiyarî Protokolü ise 2002'de imzalanarak yükümlülüğe girdi. Bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kadınlara yönelik şiddet dahil tüm ayırımcı uygulamaları engelleme/ortadan kaldırma konusunda bir taahhüde girdi. Buna rağmen kadınlar halen mirasından mahrum edilmekte, bir mal gibi kullanılmakta. Küçük yaşta evlendirilmekte, başlık parası karşılığında babaları yaşındaki insanlarla evlendirilmekte, kuma üstüne verilmektedir. Karadenizliler Rus kadınlarından kurtuldu.
Darısı güneydoğulu kadınların başına. Şimdi birde başımıza Suriyeli kadınlar çıktı. Bir de masrafsız kuma oluyorlar. Kadının buna bile itiraz hakkı yoktur ve hak iddia edemez. Konuşamaz kendi hakkındaki kararları bile kendi veremez. Her şey erkek egemenliği altındadır. Bazı kesimlerde kadın mahremi teşhir edilirken, zinanın suç olmadığı ülkemizde bazı kadınlar da fuhuş a sürüklenmektedir. Buna birde insanın kanını donduran aile içi ilişki ve sarkıntılıklar eklenirse kadının halen mağduru oynadığı görülmektedir. Onun için yılda bir kez kutlanan Dünya Kadınlar Günü neye yarar, İnsanlık hakkını arayamayan bu kadınlarımız için bir şey ifade eder mi? Kadına yönelik şiddet, öldürülen kadın sayıları ve intihar olaylarındaki artışlara baktığımızda endişelenmemek elde değil. Bir gün her şey düzelecek ve kadın mutlaka hak ettiği yere gelecektir diye ümit ederek 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.
Sevgiyle kalın.