YEDİNCİ BÖLÜM
M. Sarmış: Hocam buradan başka bir konuya geçelim. Siz böyle baştan itibaren memlekete millete hizmet etmek için çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev almışsınız. Mesela bir Umut Derneği var. O günden bugüne kadar görev yaptığınız bu sivil oluşumlardan söz eder misiniz?
A. Saraç: Umut değil, Umud Derneği. Sonunda "t" değil "d" var. UMUD, yani "Urfa Mücadele ve Uyanış Derneği". Üniversitenin ilk yılının sonunda neşet etmiş bir dernek. 1968'in güzünde üniversiteye gittik, 69'un yazında Urfa'ya döndük. Eskiden tatil filan yoktu, tatilimizi Urfa'da geçirirdik. İstanbul, Ankara, İzmir, Sivas, Erzurum, şu, bu gibi farklı şehirlerden gelen arkadaşlarla beraber bir araya geldik. Okuduğumuz yerlerde gördüğümüz ve fakat Urfa'da bulamadığımız şeyler vardı. Sosyal hayat, mimari, giyim kuşam, adetler vs. Bundan dolayı hayıflanmaya başladık. Bunun için ne yapabiliriz diye düşündük. Bu amaçla İsmail Demirkol başkanlığında UMUD Derneğini kurduk. Birinci hedefimiz de Harran'a su getirmek. Fakat o dernek fazla ilerleyemedi. Bazı arkadaşlar siyasi kaygılarla kanatlanmaya başladılar. Biz de onlara alet olmamak için orayı terk ettik.
1974 yılında "Harran İhtisas Spor Kulübü'nü kurduk. Amacımız Urfa'daki gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutmak ve ahlakları bozulmadan iyi hocalar eşliğinde spor yapabilmelerini sağlamak. İki branşımız vardı; voleybol ve yüzme.
M. Sarmış: Bu arada sizin spora bir ilginiz var mı?
A. Saraç: Var. Her zaman kendi çapımda futbol oynamışımdır. Basketboldan pek anlamam ama biraz voleybol ve atletizmle de uğraşmışımdır.
M. Sarmış: Spor kulübüne devam edelim.
A. Saraç: Kurduğumuz zaman herkes bizimle alay ediyordu. "Yeşil komünistler" spor yapacak falan filan… Spor salonlarına sakallı, sarıklı, zıbınlı seyirciler götürdük. 1975'te amatör voleybol liginde averajla 2. olduk. Ertesi seneden itibaren 14 yıl boyunca şampiyon olduk. Şampiyonluğu kimseye kaptırmadık. Bizden kurtulmak için ligi iptal ettiler. Diğer takımlar katılmayınca lig iptal edildi. Bizim sporcularımız başka takımlara transfer olup dışarıya gittiler. Yüzme havuzu da kapatıldığı için o alanda da çalışma yapamadık.
M. Sarmış: Şimdi üniversite kurma çalışmalarına gelelim.
A. Saraç: "Harran Üniversitesi Kurma Derneği"ni 8 Nisan 1974 tarihinde kurduk.
M. Sarmış: Kurucular arasında kimler var?
A. Saraç: Aşağı yukarı aynı ekip. Zübeyir Yetik başkanlığında toplam 13 kişi. İbrahim Halil Çelik, ben, Mehmet Kayacan, Mehmet Oymak, Halil Soran, Abdülkadir Subaşı, Ali Bahçıvan, Ahmet Halıcı, Ahmet Apaydın, Hikmet Parmaksız, Bakır Yavuz ve M. Emin Ergin... Sonraki dönem başkanlığa Halil Çelik geçmiştir.
M. Sarmış: Neler yaptınız?
A. Saraç: Bizim kurulduğumuz yıl, yani 1974'te CHP-MSP koalisyonu da kurulmuştu. Urfa'ya iki bakan geldi. MSP'li Tarım Bakanı Korkut Özal ve CHP'li Devlet Bakanı İsmail Hakkı Birler. Onları Halk Eğitim Merkezinde toplantıya çağırdık. Kendilerine niçin üniversite istediğimizi anlattık. Amacımız Urfa'ya bir ekonomik girdi olsun. Urfa kültür şehri olsun. Bir de maddi imkânsızlık sebebiyle dışarıda okuyamayan gençlerimiz cahil kalmasın, Urfa'da okusun diye… Adamlar bizi tebrik ettiler. Ama biz size yardımcı olamayız dediler. Bizden fabrika isteyin, yol isteyin tamam ama üniversite zor iş. Bizi başımıza bıraktılar. Biz işi takip ettik. 77 senesinde o zamanın vekilleri sayesinde Harran Üniversitesi adına devlet bütçesine 1 liralık fasıl koydurduk. Amaç devlet bizi tanısın. 1978 yılında Dicle Üniversitesine bağlı olarak Ziraat Fakültesi kuruldu. İlk fakülte odur. Erzurum'dan, dekan olsun diye Hüseyin Apan diye ziraat profesörü bir hoca bulup getirttik.
M. Sarmış: Ziraat Fakültesi ilk olarak nerede kuruldu?
A. Saraç: Asfalt Caddesi'nin doğudan girişinde sağda Harran Üniversitesinin otoparkının olduğu yerde. 84'te yine Diyarbakır'a bağlı olarak İnşaat Fakültesi açıldı. 1988'de de Gaziantep Üniversitesine bağlı olarak İlahiyat Fakültesi açıldı. Böylece üç fakültemiz oldu. Üniversite kurmak için çalışmalarımızı sürdürdük. 1991'de İbrahim Halil Çelik milletvekili olunca, Harran Üniversitesi kurma önergesini ben kendi elimle vereceğim diye bize söz verdi. O önergeyi verdi ama mecliste altı ay beklettiler, başka bazı üniversitelerle beraber 1992'de kabul ettiler. Böylece 18 yıllık bir mücadele amacına erişmiş oldu.
Fakat hâlâ şuna yanarım: Ben o sıralarda dershanede çalışıyorum. İyi paralar kazanıyorum. Branşımda iddialıyım. Bu konuda tevazu kabul etmiyorum. O sırada belli bir zümre üniversiteyi ele geçirdi. Bana deseydiler "Gel üniversitede hocalık yap." Yapabilirim. Ama gitmem. Bilen bilmeyen herkesi getirdiler, fakat kabul ederim korkusuyla bana teklif bile etmediler. Hâlâ ağırıma gider. İki şey ağırıma gider: Biri bu, biri de 5 yıl meclis üyeliği yaptım, kimse bana rüşvet teklif etmedi.
M. Sarmış: Ne güzel hocam. Demek ki cesaret edemediler. Meclis üyeliğinden de söz edelim. Hangi yıllarda yaptınız?
A. Saraç: 2009-2014 arası. Ben seçime parti olarak girmedim, belediye başkanının kontenjanından girdim. Urfa'ya hizmet edelim dedim. Yoksa benim gözüm ne milletvekilliğinde, ne belediye başkanlığında. Hiçbir şeyde değil. Benim amacım Ümmet-i Muhammed'e hizmet.
M. Sarmış: Hocam bir de ŞURKAV var…
A. Saraç: Evet, 1990'da kuruldu. Ben 1992'den beri mütevelli heyetindeyim. Urfa kültürüne epey hizmetimiz oldu. Plaketler verildi. Son zamanlarda demokratik yöntem konusunda bazı sıkıntılar olduğu için fazla sıcak bakmıyorum, zaman da ayırmıyorum.
Şimdi Rabia'ya gelelim. Rabia Kültür ve Yardımlaşma Derneğini kurduk. Hâlâ Urfa'da bazı insanlar beni Rabia isminden dolayı ayıplarlar. Topçu Meydanı varken Rabia nereden çıktı? Onun hikâyesi şu: 1960 senesinde halkın özgür oyları ile seçmiş olduğu bir partiyi kapattılar ve başbakanı astılar. 1980'de yine halkın oyları ile seçmiş olduğu Milli Cephe Hükümetini devirip parti başkanlarının siyasi hayatına son verdiler, tutukladılar. 1997'de halkın oyları ile seçilmiş REFAHYOL hükümetinin başbakanını görevden aldılar, adamı süründürdüler. 28 Şubat dediğimiz süreci başlattılar. Yani hep birileri geldi, bıçakla keser gibi kesti, demokrasiye son verdi. 2008'de halkın oyu ile seçilmiş iktidar partisini kapatmaya kalkıştılar. Yani Demokles'in kılıcı gibi hep başımızın üstünde durdular. 15 Temmuz 2016'da yine aynı olay. Aynı olay Mısır'da meydana geldi. Halkın oyu ile seçilmiş Mursi'yi alaşağı ettiler. Öyle mi? Rabiacıyız sonuna kadar. Orası demokrasi meydanıdır. "Rabia" demek, her ne kadar dört anlamına gelse de, demokrasi demektir. Halkın oyu ile seçilmiş insanları alaşağı etmenin intikamıdır o. O yüzden ben hâlâ Rabia Meydanı adını savunuyorum. Başka yere verilemez miydi? Urfa'nın en önemli yeri orasıdır. Bu olay da Türk siyasi tarihinin can noktasıdır. O yüzden savunurum, savunurum, savunurum. Amacımız şu: Halkın oyu ile gelen adam halkın oyu ile gitsin. Birilerinin zoruyla gitmesin. Demokrasiye sahip çıkalım. Devam edecek...