ALTINCI BÖLÜM
M. Sarmış: Peki saydıklarımızın haricinde dinî bir eğitim almış mı? Yani tefsir, fıkıh, hadis gibi dinî ilimlerde…
H. Altıngöz: Yok, almamış. Ama çok kitap okurdu. Bilgisi çoktu.
M. Sarmış: Ne tür kitaplar? Eski yazı mı?
H. Altıngöz: Genellikle eski yazı kitaplar.
M. Sarmış: Peki ne oldu o kitaplar?
H. Altıngöz: Çok okurdu, ama çok kitabı yoktu. Alır, okur, iade ederdi. Yani öyle büyük bir kütüphanesi yoktu. Olanlar da nasıl oldu, bilmiyorum, kaybolup gitti. Mesela gazellerin yer aldığı bir kitap vardı. Bir gün sahibi istedi. Bana al bunun bir fotokopisini yap dedi. İki nüsha yaptım, birisini kendisine verdim, birisi de hâlâ bendedir.
Mesela Nigahî Hazretlerinin bir gazeli vardır. İnternette şurada burada tam olarak düzgün bir metni yoktur. İlk defa burada paylaşıyorum bunu, Kendisiyle son zamanlarında yaptığımız sohbetlerin birinde mevzusu açıldı. Kendini zorladı zorladı çıkaramadı. Gidip yattıktan yarım saat sonra gelip "O gazel şeyleydi ha!" dedi.
"Pâk edip dil levhini cehd ile hâk-i âlem ol
Her belâ bir cilvedir, Hak'dan bil anı hurrem ol.
Sabr ile Hak verdi Eyyûb'a hayat-ı sıhhati
Her belaya sabrı kıl esrar-ı Hakk'a mahrem ol
Râh-ı rif'at bulmak istersen birâder aç gözün
Âdem ara âdemi bul âdem ile âdem ol
Bâki Allah çok Süleymanlar geçirdi dehr-i dûn
Düşmanın dost eylegıl dostunla bari hemdem ol
Ey Nigahî dinle gel nutkum nasihattir sana
Kıssadan hisse budur hırkan başa çek ebsem ol"
Babama anlamını da sordum. Uzun uzun açıkladı. (Halil Bey de özetle açıklamasını yaptı. Konuya hâkimiyeti gayet iyiydi. M. S.)
M. Sarmış: Eyvallah Halil Bey! Makamla iyi okuduğunuzu biliyorum, ama şiir olarak da çok güzel okuyorsunuz.
H. Altıngöz: Eyvallah hocam!
M. Sarmış: Peki, okula hiç gitmemiş mi?
H. Altıngöz: Gitmemiş. Çok sonraları, biz 15-16 yaşlarında iken diplomayı dışarıdan aldı. Çok zeki bir insandı. Araya ekleyeyim. Ehliyet sınavına girmiş. O zaman da ehliyet sınavının yazılısını kazanmak o kadar kolay değil. Girenlerin çoğu bir, iki üç sınavda başarılı olamadığı için dosya yakarmış. Babam ilk sınavında tam puanla geçmiş. Komisyon üyesi "Gel bakalım. Nasıl yaptın? Kopya mı çektin?" deyince babam "Ben kopya çekmem." demiş. "Ben sadece cevapları değil, soruları da ezberledim." Adam bir iki soru soracak olmuş, babam noktasına virgülüne kadar cevap vermiş. Sonra da "Ben hafızım." demiş.
M. Sarmış: Ezber yapmayı oradan iyi biliyor. Hafıza müsait. Kitabı da ezberlemiş demek.
H. Altıngöz: Öyle. Bir de dediğim gibi çok zeki.
M. Sarmış: Geriye dönelim. Hafızlık bitti. Sonra?
H. Altıngöz: Babam 2010 yılında Kanal Urfa'da Kadir Yeşil'in hazırlayıp sunduğu "Hayat Mektebi" Programına katılmıştı. Tavsiye ederim fırsat bulunca siz de izleyin. Orada anlattığına göre, Ramazan yakınmış. Hocası hemen o Ramazan'da okusun diye kendisini son bir talimden geçirmiş. Ondan sonra da "Evladım, bundan sonra dünyanın her yerinde okuyabilirsin." demiş. Babam hemen o Ramazan'da Hasan Padişah Camii'nde öğlen üzeri mukabele okumaya başlamış. Her biri kırk yaşın üzerindeki üç önemli hafızın arasında küçük bir çocuk… Caminin imamı Hindî Abdullah Hoca, müezzini Hafız Mustafa Efendi ve Hafız Muhammed Öncedağ… Çok heyecanlı imiş. Kendisi dördüncü hizbi okuyacak. Keşke diğerleri okuduktan sonra çıksa diye temenni etmiş, ama çıkmamışlar. Babam da mecburen onların karşısında, tabii yüzlerce kişilik cemaatin karşısında okumuş. İyi okumuş. Çıkışta cemaat boynuna sarılmış, tebrik etmiş, dua etmiş. Doğal olarak da babamın çok hoşuna geçmiş.
M. Sarmış: Çok iyi bir motivasyon olmuş. Çok iyi bir başlangıç. Sonra?
H. Altıngöz: Sonra artık değişik camilerde okumaya başlamış. Dabakhane Camii'nde, Pazar Camii'nde okumuş. Bizim yetiştiğimiz dönemde Ulu Cami'de okurdu. Dükkanı Kazaz Pazarı'nda olduğu için ikindi namazlarında Pazar Camii'nde de okurdu. Uzun süre Yusuf Paşa Camii'nde okudu. Evimizin yanında olduğu için seher/sahur cüzlerinde Arabî Camii'ne gider, orada okurdu. Son zamanlarında da Yenişehir'de Sami Aksoy Camii'nde…
M. Sarmış: Bu işin eğitimini almış birisiniz. Kendiniz de bir ses ve saz sanatçısısınız. Şöyle tarafsız bir gözle Şevki Hafızın sesini değerlendirir misiniz?
H. Altıngöz: Hakikaten çok özel bir sesi vardı babamın. Eskilerin "Davudî" dedikleri bas bariton. Ama aynı zamanda tiz nahiyeleri, yani bölgeleri olan bir ses. Arabi Camii ile bizim oradaki evimizin arası herhalde 150-200 metre vardır. Sahur vakti Arabi Camiinde okurdu, biz evde sesini duyardık. Cihaz, hoparlör yok, yalın ses… Öyle muazzam bir sesi vardı. Bazen kardeşlerimle kendi aramızda çalıp söylerdik. Zaman zaman o da katılırdı bize. Hepimizin sesini bastırırdı. Özellikle navruz gazeli çok güzel okurdu.