ON İKİNCİ BÖLÜM
M. Sarmış: O sırada Refah Partisi il başkanı idi.
H. Altıngöz: Evet. Refahyol iktidarı devam ediyordu, kendisi de iktidar partisinin il başkanıydı. Fakat 28 Şubat süreci başlamıştı. Ortalık karışıktı. Babam kendisine yapılan saldırı neticesinde Ankara'ya kaldırıldı. Mehmet Kayacan, Azmi Akbıyık gibi dostlarıyla beraber, kendisine refakat etmek için ben de uçağa binip gittim. Gazi Hastanesine yatırıldı, ameliyat edildi, protez takıldı. Başbakan merhum Erbakan ve bakanlar dahil devletin üst düzey yöneticileri ziyarete geldi. Erbakan'ın babamı çok sevdiğini az önce söylemiştim. Babam da ona çok bağlıydı. Neyse uzatmayayım… Bir süre sonra Urfa'ya döndük. Fakat o saldırının sebep olduğu tahribat dolayısıyla babam yaklaşık bir buçuk yıl tedavi gördü. Çok acı çekti. Tabii siyaseti de bırakmak zorunda kaldı. 2018'e kadar 20 yıldan fazla o protezle yaşadı.
Sonra, "Ben artık yürüyemiyorum, ameliyat olmak istiyorum" demeye başladı. İlk zamanlar sürekli olarak "Boş ver baba, idare et." dedim, ertelettim. Sonunda "Lan oğlum altı aydır benim ne çektiğimi biliyor musun? Doğru dürüst yürüyemedim." filan deyip çok ısrar edince razı oldum. Bugünkü aklım olsa, asla izin vermezdim. Çünkü o yaşlardaki kalça ameliyatları ölüme sebebiyet verebiliyormuş. Tıpta "emboli" dedikleri bir olay var. Vücudun herhangi bir yerindeki bir damarın içinde pıhtı oluşuyor ve dolaşıma girerek farklı bir doku veya organa ait damarlarda tıkanıklığa yol açıyor; emboli dedikleri şey o.
Babam ısrar edince razı olduk, Tıp Fakültesi Hastanesine yatırdık. Ama benim elim yüreğimde. Hiç rahat değilim. Ameliyat olacağı gece yanındaydım. O sırada İstanbul'da katılmam gereken bir konser programı var. İstanbul'a gidince ŞANDER'in (Şanlıurfalılar Derneği) yönetimine girmiştim. Dernek bünyesinde bir koro kurmuştuk. O çerçevede bir program var. Organizasyonunu da ben yapmışım. Müslüm Akalın, Abdülkadir Kırıcı ve daha birçok önemli isim katılacak. Benim gitmem de zorunlu. Ameliyat için geldim, bitince hemen dönmem lazım. Konserin ertesi gün de geri geleceğim. Neyse, o son gece yanında kaldım. O gece de "aziz" gece; Miraç Kandili. Uyudu düşüncesi ile kalkıp biraz namaz kılayım dedim. Allah affetsin, o zamanlar namaz konusunda biraz ağırdım. O yüzden babam sürekli beni uyarır, zaman zaman sitem derdi. Abdest aldım, yatağın yanına namazlığı serip namazımı kıldım, dua ettim. Kalkacağım zaman nevresimin altından bana baktığını fark ettim. Çok hoşuna gitmişti.
Ertesi sabah, hastane personeli, ameliyat öncesi o rutin evrakı imzalamak için getirdi. Hani hastanın birinci derecede yakınlarına, her türlü sorumluluğu kabul ediyorum şeklinde bir evrak olur ya, o evrak. Ben imzalamak istemedim. "Niçin?" dedi babam. "Ben senin ameliyat olmanı istemiyorum." dedim. "O zaman İsmail imzalasın." dedi. Küçük kardeşim. İsmail tam imzalayacağı sırada babam ona "Babanın idam fermanına imza atıyorsun." dedi. Güldü. Saat 09.00'da onu ameliyat için götürdüler. Günlerden Cuma. Kardeşlerimle beraber Fakülte'nin camiine cuma namazına gittik. Döndükten sonra ameliyattan çıkardılar. Baktım yüzü çok hoş, gayet iyi görünüyor. Hatta içimden "Ben bu ameliyata niye bu kadar muhalefet ettim?" diye de geçirdim. Dedim ki "Baba, gitmem lazım. Bu akşam programı yapıp yarın akşam dönerim." "Tamam." dedi. Elini öpmek istedim. Elimi bırakmadı. Konuşmaya başladı. Vasiyet, nasihat, tavsiye karışımı bir konuşma…
Ben ağlamaya başladım. Aslında ortada bir sebep yok. Kim bilir, belki aklım bilmiyor, fakat kalbim seziyor. Belki o da seziyor bir şeyler… Uzun uzun nasihat etti. "Elin her zaman kardeşlerinin üzerinde olsun. Onlara her zaman adaletle muamele et. Onlar da sana itaat etsinler." İstanbul'daki bacımı kastederek "Ona burada bir ev alın. O restore ettiğimiz hayatlı evi asla satmayacaksınız…" Bu minval üzere belki 20-25 dakika sürdü. Meğerse bana vasiyet ediyormuş. Ben de sürekli ağlıyorum. Sonra beni öptü. Hasılı o akşam İstanbul'a döndüm. Ertesi akşam konser verdim. Gece evdeyim. Bizim kendi aile WhatsApp grubumuz var. Bir baktım o saatte çocuklar hararetle yazışıyorlar. Ben de açıp baktım. Sonra "Babayı kaybettik!" yazısını okudum. O an zaman durd. Neye uğradığımı şaşırdım. Oturup uzun uzun ağladım. (Halil Bey bunları anlatırken de bir hayli duygulandı. M. S.)
M. Sarmış: O zaman İstanbul'da yaşıyorsunuz.
H. Altıngöz: Evet, 2 yıl önce gitmiştik. Babama da hep gel, bizimle beraber bir süre kal, sana İstanbul'u gezdireyim derdim. Gelmiyordu. Bir seferinde emri vaki yaptım, geliş gidiş uçak biletini kestim. Geldi. 20 gün boyunca bizimle kaldı. Çok güzel günlerdi. Ben ud çalardım, o gazel okurdu. O yaşta bile müthiş bir sesi vardı. Ama ben yürümekte zorlandığını da gördüm. Bazen "Lan oğlum bizi buraya getirdin, halimizi görüyorsun" der, tatlı tatlı sitem ederdi.
M. Sarmış: Vefatı konusuna dönelim. İstanbul'dan döndünüz. Cenaze namazı nerede kılındı? Nereye defnedildi?
H. Altıngöz: İkindi namazını müteakip Eyyübiye'de Miskinler Camiinde kılındı. Günlerden 15 Nisan Pazar… Hemen oradaki Harrankapı Aile Mezarlığının en batısındaki küçük bölüme defnedildi.
M. Sarmış: Ben iki yıl önce Eski Urfa yürüyüşlerim sırasında mezarını ziyaret etmiş, Fatiha okumuştum. Fakat sonradan mezarlığın o bölümü Belediye'nin Turizm Yolu Projesi kapsamında kaldırıldı.
H. Altıngöz: Babam her zaman derdi ki "Beni buraya gömmeyin. Yeni Mezarlığa götürün." Hatta en son geldiğimde "İsmail'e para vereyim, git oradan bir yer al diyorum, ama bu "erzı kırık" almıyor." demişti sitem ederek. Beklenmedik bir zamanda vefat edince, Büyükşehir Belediyesinde çalıştığı için, İsmail'e hemen Yeni Mezarlıktan yer bul, vasiyetini yerine getirelim." dedim, ama o dar vakitte aile mezarlığı için uygun genişlikte bir yer bulamadık. Bu yüzden, mecburen Harrankapı'ya defnetmek zorunda kaldık. Ninesinin, yani anneannesinin mezarına… Onu çok severdi zaten. Güzel de bir mezar taşı yaptık. Çizimini ben yaptım. Baş tarafında göğüs hizasında açık bir Kur'an var. Onun bir sayfasında babamın çok sık tekrarladığı bir ayet: "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun" ("Biz Allah'ınız ve şüphesiz O'na döneceğiz.", Bakara, 156); diğer sayfasında da başka bir ayet: "Kullü nefsin zaikatul mevti sümme ileyna turce'un. ("Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz."(Ankebut, 57) yazılıydı. Ayak tarafı ise klasik kendisine ait bilgiler…
Neyse, belediye yetkilileri bizi aradılar, dediğiniz gibi yol açmak üzere mezarlığın o bölümünü yıkacağız, babanızın mezarını da Yeni Mezarlığa nakledeceğiz dediler. Önce yok mok dedik, ama sonra düşündük ki zaten babamızın da vasiyeti bu yöndeydi. Bu şekilde vasiyeti de yerine getirilmiş oldu. Şimdi orada metfundur.
M. Sarmış: Allah rahmet eylesin. Böylece biz de sohbetimizin sonuna gelmiş olduk. Çok teşekkür ederim.
H. Altıngöz: Biz de aile olarak, babama göstermiş olduğunuz bu ilgiden dolayı size çok teşekkür ederiz. Yaptığınız bu çalışmalar çok faydalı. Başarılar dileriz.
-SON-