Önemli olan, haklıyı ve haksızı birbirinden ayıracak erkek ses lazım.
Erkek dediysek, şimdi yanlış, hukuk insanı demek lazım.
Merhamet dolu yüreğiyle bir kadın, on beş yaşındaki bir kıza idam cezasını nasıl verir?
Onlara göre mesele yok.
Anneler, eğitimli olsaydı, çocuklar böyle olmazdı.
Dedikleri, " Bakın merhamet dolu yüreğe sahip bir anne dahi, bu haksızlığı onaylamıyor!.."
Eğitimi kim veriyor da torna hatası tipler ortaya çıkıyor?
Verilen eğitim ne?
Bunca cinayet, gasp, yalan, aldatma, kırım, yıkım?..
Hayat müşterekken kadını daha sömürmek adına obje kullananlar, kabullenmiyor, hakikatı.
Onlara göre gerçek şu:" Batı olmasa hayatımız cehennem. Yaşasın insan hakları!.."
Bayım, demiştim ya daha önce, çocukların torunları muhıbbîniz. Çok sağlam temel atmışsınız.
Siz kuşların gözünü kör eder, uçurtursunuz.
Etrafa çarpan kuş, sesinize gelmek mecburiyetinde.
Bayım, dahası hileleriniz bitmez.
Fabrikalar açarsınız, isimleri yerleri, sahipleri sizden görünmez.
Bayım, Otobüs, Minibüs, Hafif Taşıma Araçları...
Üstüne üstüne basıyorum, kelimelerin, ilk harfleri büyük.
Siz, uçak dahil satarsınız, üretimi yasaklarsınız.
Asitli içecekler, kimyasal karışımlı gıda ve yiyecek kullandırır, hasta olana aynı firmanın sağlık biriminin ürettiği ilacı satarsınız.
Hem zehir hem iyilestirmeyen fakat süründüren ilaç, sonunda aynı patente sahip.
Bak, bayım patent bile sizin literatörünüzden.
Literatör de sizin.
Bayım, buğdaya gübre verdik.
Çok yetişsin.
İlaç verdik, böcekler yemesin.
Böcekler öldü, bitkide kalıntı ürüne ve toprağa geçti.
Vucüda giren zehir kalıntısı artınca ilaçlar devreye girdi.
Ürün ilaçları arttı.
Vahşi batının altın arayıcıları sebzeye ve meyveye dadandı, bitkilerden hayana geçtiler.
Et, kemik, derı ve süt, peynir, yoğurt değişti.
Iğnelerle haplarla şuruplarla verim artırıldı.
Veyl olsun o anlayışa ki ölçünün dışına çıkarak dengeyi bozarlar.
O bozguncular, kendi yaptıkları paraya mabud misali baş eğer, yere kapaklanır.
Bayım, her şeyde bir başı boşluk.
Bu zulmün mimarları siz oldunuz.
Toprak öldü, sular kirlendi, hava zehirli, insanlık perr ú perişan, sizin cennah musmutlu ve toz-pembe hayaller peşinde.
Bu hüznün çiçekleri, sarı renkli açmaz, bayım.
Yetiştiği zeminden rengini alır, her çiçek.
Bizim medeniyetimizin çiçekleri, sizinkiler gibi yapma ve kokusuz değildir, kendi bağrından çıkan hiç bir çiçeği ve gülü koparmaz, benliğimiz.
Siz, hem bülbüllerin dilini kestiniz hem bahçeleri yıktınız hm gül ağaçlarını topraktan söktünüz...
Ne nane ne lavanta ne papatya ne güller.
Tüm kokuların sahtesini benimsettiğiniz insanlar, aslına yabancı kılındı, kokuların gazları ciğerleri soluksuz bıraktı.
Bayım biz o ciğerlerin hırıltısına yabancı değiliz. Bizi doktor bildiniz, hastalara bakarken en ölümcül ilaçlarınızı hastalara vermedik, onlara merhametle davrandık, onlara insanlık adına el uzattık, şimdi iyileştikçe nerede yapma bir gül-çiçek gördüler mi yapma koku hissettiler mi gereğini yapıyorlar, kendilerince.
Onlar sizin sömürü sisteminizin sacayakları olmaktan çıktı.