Hayat üçgeninde yaşanmış geride, yaşanan devam ediyor, yaşanacak meçhûl zamandır.

Dünü yeterince bilmeyen, bu günü yarına istendiği gibi taşıyamaz.

Hayat köprüye benzer. Dün ilk ayağı, orta bu günü, gelecek köprünün ikinci ayağını oluşturur.

İkinci ayak, kendince farklı yönlere giden yollara sahiptir, insanı şaşırtır.

Köprü ortası olan yaşanmakta olan hayattan dünün tecrübeleri, bilgisi ile donanmayan benlik, ikinci ayaktaki geleceği belirleyen yolların hangisinin istediği istikamete gideceğinde kararsızdır.

Köprü ortasındaki bu günde istikameti şaşırmak ve kendince taraftar bulmak isteyen her düşünce,  geçmişi kötüler, gelecekte insanlığın kurtuluşunun kendi fikrî yapısıyla şekilleneceğini ileri sürer.

İlk ayağı sağlam bırakılmayan köprünün ikinci ayağı düşünce bazında soyuttur, şekillenmiş değildir. 

Ayakları olmayan  bir köprünün ağırlığı teşkil eden gövdesi de hayalidir.

İnsanı çaresizliğe, kaosa, yalnızlığa iten anlayışlar, kendilerince yönetim şekilleri geliştirmiş, isteneni değil istediğini seçtirerek, amaçlarına uygun ortamda milletin mevcut değerlerini yok sayarak, flû ortamda insanı esarete sürükler.

Milletlerin hayatında köprüleri yıkanlar, müstevlî anlayışla tarihe sefîl konumlarıyla lanetlenerek geçer.

(...)

Çoğumuz şehirde  iç dünyamız
da yalnız,dışta kalabalığız. Tezad durum, gônülle ruhu yorar, bedeni tez yaşlandırır.

Dünyada olana ve bitene bakarken yazmamak, düşünmekten uzak kalmayı gerektirir.

Gönle ve ruha bunu kabul ettirmek, idrâke deli gömleğini giydirmekle eş anlamlıdır.(*)

....

* Bu Ülke Yazarı Cemil Meriç'ten mülhem ifade.