YEDİNCİ BÖLÜM

Mahalledeki yürüyüşüme ertesi gün 24 Aralık Cuma günü devam ettim.

Cuma namazını Şehbenderiye Camiinde kıldım. Oldukça kalabalıktı, cemaat avluya taştı. Batı kapısından girmiştim, yine oradan çıktım. Kapının hemen sol tarafında Suriyelilere ait Suriye tarzı ekmek pişiren küçük bir fırın var. Daha girerken kararlaştırdığım üzere ilk iş olarak oraya uğradım. Niyetim bizim bazlamaca (bazlama) benzeyen ekmeklerden alıp dükkanın içerisinde yemek ve sahipleriyle biraz sohbet etmekti. Ancak dükkanın içinde oturacak boş bir yer olmadığı gibi Türkçe bilen kimse de yoktu. Yine de karnımı doyurmak üzere, ilk defa orada gördüğüm sacdan yapılmış bir çeşit tandırda pişen sıcak bir ekmek alıp dürüm yaptım ve hemen oracıkta yavan olarak yedim. Çok hoşuma gitti, bir tane daha alıp aynı şekilde götürdüm. Müsaade alıp fotoğraf çektikten sonra teşekkür edip ayrıldım. Ve yürüyüşe başladım.

Ara sokaklara takılmadan 35. Sokak boyunca ilerledim. 19. Sokağa çıkıp sağa döndüm. Yolun sağındaki, çok eski olmadığını tahmin ettiğim kesme taştan yapılmış bir evin iki çenetli açık mavi boyalı kapısının üzerindeki eski yazı kitabe dikkatimi çekti. Taşa oyulmuş çerçeve içindeki kabartma yazının üstünde besmele, onun altında Fetih Suresinin ilk ayeti olan '(Resulüm!) Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik' yazıyor. En alta ise evin inşa tarihi: 'M. 1956=H.1376'. Yani ev 65 Yıllık. Çok eski değil, ama çok yeni de sayılmaz. İçini de merak ettim ama oturanlar var diye görmek için teşebbüs etmedim.

Dedeman Otelini soluma alıp Şehit Nusret Caddesine çıktım. Karşı taraf Şehitlik Mahallesi. Yolun hemen karşısında 'Şehitlik Çamlık Toplantı, Konferans ve Düğün Salonu var. Bugüne kadar burada düzenlenen birçok programa katıldım. Urfa'nın en eski ve en geniş salonlarından biri. Bir ara işletmeciliğini yapan Hacı Bekir Yaşar Urfa'nın en hayırsever ve sevilen iş insanlarından biri idi. Sonra bir şeyler oldu, ne oldu bilmiyorum, sesi soluğu çıkmaz oldu. Son yıllarda Urfa'da peş peşe birçok büyük ve gösterişli salonlar açıldı. Daha mütevazı bir kesime hitap eden Şehitlik Çamlık hala varlığını sürdürüyor.

Arkasındaki 'Şehitlik Çamlık Parkı' ise Urfa'nın en eski yeşil alanlarından biri. Daha önceden burada hayvan ağılları varmış; sorumlusu veya işletmecisi Ermeni bir vatandaş olduğu için halk arasında 'Keşişin Ağılı' denilirmiş. 1942 yılında Belediye Başkanı Ömer Alay (1933-1946) zamanında doldurularak bir tepe haline getirilmiş, il dışından getirilen çam fidanları dikilerek bugünkü 'Çamlık' korusu oluşturulmuş. 1950'li, 1960'lı yıllarda Topçu Meydanı'nda yapılan temsili kurtuluş törenlerinde bu çamlık Fransız karargahı olarak kullanılırmış. (Adil Saraç, 'Urfaca Urfalıca', s.599)

Burası aynı zamanda Urfa'nın kaya mezarları bulunan üç bölgesinden birisidir. Yeni Mahalle'deki 'Kızılkoyun', Eyyübiye ve Yakubiye'deki 'Güney ve Güneybatı Nekropolü' ve burası…

Şehitlik Çamlık Parkı'nda 1979 yılında Müze Müdürü Osman Öçmen başkanlığında yapılan, Cihat Kürkçüoğlu'nun da 'müze asistanı' olarak katıldığı ve yaklaşık bir ay süren kazı çalışmaları sonucunda 7 adet kaya mezarı ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan birinin döşemesinde, mezarı yaptıran Aşadu oğlu Barsimya'nın ailesine ait 'Abgar Mozaiği' adı verilen çok değerli bir mozaik yer almaktadır. Ortada kral ve etrafında ailenin dört üyesi tasvir edilmiştir. Her birinin ismi de Süryanice olarak başlarının yanına yazılmıştır. Ailenin reisi kendini tanıtırken şu ifadeyi kullanıyor: 'Ben Aşadu oğlu Barsimya; bu ebediyyet evini benim için, çocuklarım için ve kardeşlerim için, efendim ve velinimetim Abgar'ın hayatı için yaptım.' Ortadaki kral tasvirinin kime ait olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır; Hz. İsa ile mektuplaşan V. Abgar Ukkama Ma'nu (M.S. 13-50); Ma'nu bar Ma'nu/VIII. Büyük Abgar (177-212) veya X. Abgar Ferhat (239-241). (Cihat Kürkçüoğlu, 'Urfa Fotoğraflarla Evvel Zaman içinde', s.598; Prof. Dr. Mehmet Önal, 'Urfa-Edessa Mozaikleri', s.49; Selahattin Eyyubi Güler, 'Şanlıurfa Yazıtları', s.61)

Mozaiğin bir bölümü (ailenin kadın figürü) tarihi eser kaçakçıları tarafından kırılarak kaçırılmış olup halen kayıptır. Bu olaydan sonra Kültür Bakanlığının emri ile mezarın girişi toprakla kapatılmış; 1998 yılında ise belediye tarafından yapılan park çalışması sırasında bölgedeki kaya mezarlarının tamamının üzeri toprakla örtülmüştür.

Yani şimdi, o değerli mozaik de, kaya mezarları da, öylece toprağın altında duruyor. Bir gün çıkarılır da, bakalım kime ya da kimlere kısmet olacak? Cihat Hoca'nın dediğine göre mezarın kapısı demir olduğu için iyi bir dedektörle tespit edilebilir. Hiç olmazsa o mozaik sökülüp Haleplibahçe Mozaik Müzesi'ne nakledilebilir. Bir görüşe göre Hıristiyanlığı kabul eden ilk kralın (V. Kral Abgar Ukkama) portresinin olduğu mozaiğin Urfa'da sergilenmesinin Hıristiyan dünyası için çok ilgi çekici olacağını düşünüyorum.

Şehitlik Mahallesinde bunların dışında başka mozaikler de bulunmuştur. Mesela 1956 Yılında J. B. Segal tarafından bulunan ve M. S. 2-3. Yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen 'Üç Ayaklı Sehpa Mozaiği' ya da 'Adona Ailesi Mozaiği'. Bir bölümü yine tarihi eser kaçakçıları tarafından tahrip edilen mozaik, 1980 yılında iki parça halinde yurt dışına kaçırılmak istenirken İstanbul'da yakalanmış, önce Ayasofya Müzesine konulmuş, sonra Aya İrini Kilisesine nakledilmiştir. (Cihat Kürkçüoğlu, 'Urfa Fotoğraflarla Evvel Zaman içinde', s.592; Prof. Dr. Mehmet Önal, 'Urfa-Edessa Mozaikleri', s.45; Selahattin Eyyubi Güler, 'Şanlıurfa Yazıtları', s.77)

Mozaik üzerindeki Süryanice ibarenin son kısmı dikkat çekici: 'Kim onun (Adona) çoluk çocuğunun ve yasının acısını kaldırırsa, onun ataları için mutlu bir öbür dünyası olacaktır.' İnsanların dünyadaki mutluluk arayışı genellikle hüsranla sonuçlanıyor. Onun için hiç olmazsa ölümden sonraki başka bir dünyada mutlu olmak umuluyor. Hemen hemen bütün inançlarda, özellikle semavi dinlerde böyle. Evet, öte dünyaya yönelik bir inanç, fakat bu dünyaya bakan bir tarafı da var; umut ve teselli.

Yine Segal'den öğrendiğimize göre 1950'li yıllarda Şehitlik Mahallesinde Polis Memuru Mehmet Çelik'in evinin avlusunda da mozaikler bulunmuş; ancak hayvan sahneli o mozaikler de maalesef kayıplara karışmış, halen ortada yok.

Bu ve buna benzer şeyleri öğrendiğim zaman canım çok sıkılıyor. Her biri insanlığın ve bu arada Urfa'nın tarihi için çok değerli olan bu eserlerin tahrip edilmesine, çalınmasına ve kaybolmasına üzülmemek ve yetkili olduğu halde korumak için gerekli tedbirleri almayanlara kızmamak mümkün değil.

Çamlığın batısında, adını mahalleye veren askeri bir şehitlik var. Buraya 1935 yılında, Kurtuluş Savaşı sırasında Urfa'da şehit düşenler anısına bir anıt dikilmiş. Zamanla bir takım değişiklikler yapılmış. Şimdi etrafı kırmızı tuğladan bir duvarla çevrili. Giriş kapısının üzerinde 'Şehit Er Abidesi' yazıyor. İki tarafında küçük birer aslan heykeli bulunan beş basamaklı bir merdivenle çıkılan kaidede, elinde sancak taşıyan bronz bir asker var. Arkasındaki mermer kaidenin üzerinde çelenk içinde arkası güneş ışıkları ile çevrili tunçtan Atatürk'ün yüzü, hemen yanında aşağıda başka bir mermer parçası üzerinde ise onun şehitler için söylediği bir sözü var: 'Vatan ve bayrağı için şehit olan bu kahraman askerleri minnet ve şükranla anıyorum. Seve seve canlarınızı verdiğiniz kutsal vatan topraklarında rahat uyuyun. Aziz ruhlarınız şad olsun.'

Çamlığın en kuzeyinde 1952 yılında yapılmış olan bir cami yer alıyor. Esas adı 'Hacı Ekrem Camii' ama halk arasında 'Şehitlik Camii' diye biliniyor. Doğu ve batısında iki kapısı olan bu nispeten büyük camide geçmiş yıllarda zaman zaman namaz kıldığımı hatırlıyorum.

Çamlığın güney batı ucunda ise Şanlıurfa Meteoroloji Müdürlüğü bulunuyor. İlk defa ilkokulda iken sınıfça düzenlenen gezi sırasında görmüştüm. Sınıf Öğretmenimiz Emine Tandoğan/Ademoğlu nezaretinde arkadaşlarımızla bahçesine girmiş, oradaki meteorolojik araçları görmüş ve yetkililerden bilgi almıştık. Yanından birçok defa geçmiş, belki göz ucuyla da bakmışımdır. Aradan neredeyse 50 yıl geçmiş. İçeriye girmeye gerek görmedim, dışarıdan duvarına yaklaşıp içeriye baktım. Sanki hiç değişmemiş gibi geldi bana.

1953'te o küçük taş bina yapılmış ve faaliyete geçmiş. 1997-1998'de betonarme binalar yapılıp genişletilmiş. 1994'te Urfa, Bölge Müdürlüğünün merkezi yapılmış; 2012'de ise Şanlıurfa Meteoroloji Müdürlüğü adıyla Diyarbakır 15. Bölge Müdürlüğüne bağlanmış. Bölge merkezi iken, kendisinden daha küçük bir ile bağlanmasının bilimsel ve gerçekçi bir izahı var mıdır, bilmiyorum.

1998'deki yeni binanın inşası sırasında burada da tek odalı, üç kemerli bir kaya mezarı bulunmuştur. Mezarın tabanında dikdörtgen şeklinde bir mozaik vardır. Şimdi Haleplibahçe Mozaik Müzesi'nde teşhir edilen ve konusu dolayısıyla 'Cenaze Şöleni Mozaiği' diye adlandırılan mozaikte Süryani Aftuha ailesinin fertlerinin figürleri yer almaktadır. Her birinin başının yanında isimleri yazılmıştır. Oldukça yıpranan panonun alt kısmındaki Süryanice yazının okunabilen kısmında 'bu sonsuzluk evini kendim için yaptım' yazıyor. İnsanın sonsuzluk arzusunu yansıtıyor. İnsanlar bu arzusunu özellikle ölüm gelip çattığı, dünyanın fani olduğunu anladığı zaman hatırlıyor.