BİRİNCİ BÖLÜM
Şair yazar, fikir adamı, hatip, eğitimci, sendikacı… Birçok niteliği olan bir Urfalı Mehmet Akif İnan. 1990'ların başında kendisiyle tanışma ve bir süre beraber sendikacılık yapma şerefine nail olmuş birisiyim. Vefatına kadar da diyaloğumuz devam etti. Daha sonra, biyografisini yazdım. Başlığa çektiğim 'ADANMIŞ HAYAT: MEHMET AKİF İNAN' o kitabın adı. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından bastırıldı.
Urfalı değerler ve Urfa'ya değer katanlarla ilgili bu röportaj dizisinde o olmazsa olmazdı. Kardeşi Doktor Ahmet İnan'la 4 Ocak Salı günü akşamı Haliliye İlçesi Osman Gazi Mahallesindeki evinde buluştuk.
Ahmet İnan da Urfa'nın eski ve en tanınmış doktorlarından.
M. Sarmış: Ahmet Abi önce sizi tanıyabilir miyiz?
A. İnan: 1952 yılında Kadıoğlu Mahallesi Bidik Meydanı'nda eski bir Urfa evinde dünyaya geldim. Dördü erkek ikisi kız altı kardeşin en küçük çocuğuyum. İlkokul eğitimimi Şehit Nusret İlkokulu'nda, ortaokul ve liseyi Asfalt Yol'da bulunan Urfa Lisesinde tamamladım. Arada lise 2. Sınıfı babamın memuriyeti dolayısıyla gittiğimiz Gaziantep'te Antep Lisesi'nde okudum. 1968 yılında Urfa Lisesini birincilikle bitirdim. Üniversite sınavlarına girdiğimde hem ailemin etkisi, hem devrin önemli doktorları İhsan Barlas ve Hazım Açanal'ı kendime örnek olarak seçtiğim için tıp okumayı tercih ettim. 1975 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Hemen arkasından ihtisasımı İstanbul Taksim İlkyardım Hastanesi'nde, yine kendi isteğimle genel cerrahi bölümünde tamamladım. Rahmetli Akif İnan ağabeyimin tavsiyesi ile askere gittim. Kayseri Askeri Hastanesinde tabip asteğmen olarak yaptım; hem iş, hem mesleki deneyim kazandım. Sonra görev yapmak üzere Urfa'ya tayin istedim. Bunda abimin de etkisi vardır. Bana 'Baba ocağında mesleğini icra et' demişti.
1981 Yılında Urfa Devlet Hastanesinde genel cerrahi uzmanı olarak göreve başladım. Tabii o zaman hastanenin şartları çok zayıftı. Göreve başladığım ilk gün 5 yaşında bir çocuğun ameliyatını yaptım. Bağırsak tıkanıklığı hastasıydı. O gece eve gitmeyip sabaha kadar o çocuğun başında bekledim. İlk ameliyatım buydu. Çocuğu iyileşmiş görmek, benim için muazzam bir mutluluktu. Bana büyük bir güç ve heyecan verdi. 40 yıldır Urfa'dayım. Bunun 10 yılını Devlet ve Araştırma Hastanesinde başhekim olarak geçirdim. Bilahare kendi isteğimle emekliye ayrıldım. O zamandan beri özel bir hastanede aktif olarak çalışmaktayım.
Son üç yıldır Kızılay Şanlıurfa Şube başkanlığı yapıyorum. Arkadaşlarımızla birlikte şehrin en ücra mahallelerinde yaşayan insanlara gücümüz yettiği kadar yardım etmeye çalışıyoruz. Bununla çok çok daha mutlu oluyorum. Biz doktorlar için en büyük mutluluk; gündüz ameliyat ettiğimiz bir hastayı gece hemşireye teslim edip sabahleyin acaba hastanın durumu nasıl oldu diye merak içinde hastaneye gittiğinde o hastanın elinde serum şişesi ile koridorda yürüdüğünü görmektir. Bunu ancak yaşayanlar bilir. Meslek hayatım boyunca o mutluluğu çok yaşadım. Kızılay olarak ayağına bot ya da gocuk giydirdiğimiz yetim bir çocuğun sevincini görmek, evinin ihtiyacını karşıladığımız dul bir kadının yüzündeki memnuniyeti görmek de bana aynı şekilde, hatta daha fazla bir mutluluk yaşatıyor.
41 yıldır evliyim. Biri erkek ikisi kız, üç çocuğum var. Hepsi okudu, meslek sahibi oldu, evlendi. Daha güzeli de, çok şükür, dede oldum. Dört torunum var. Hepsi il dışında olduğu için onların özlemi içerisindeyim.
M. Sarmış: Allah hayırlı ömürler versin ve daha nice hayırlı hizmetlere vesile kılsın. Şimdi artık Rahmetli Akif İnan'ın hayatına geçebiliriz. Bize önce onun babasını, annesini, yetiştiği aile ortamını anlatmanızı rica edeceğim.
A. İnan: Babam Hacı Müslüm İnan, 123. Seyyar Jandarma Alayında 'muamele memuru' dediğimiz satın almaya bakan küçük bir memurdu. Her sabah erkenden dualarla evden çıkardı. Çok zaman ben ve Mustafa abim de, kolumuzda sepet, beraber giderdik. Önce Alay'ın alışverişini yapardı. Hesabına çok dikkat ederdi, her şeyi milimetrik hesaplardı. Sonra da kendi cebinden evinin iaşesini temin ederdi. Haram karışmasın diye alışverişine çok dikkat ederdi.
Babam hepimizi o kıt imkanlarıyla okuttu. Rahmetli Akif abim, Emekli Albay Ali Mithat abim, yine Emekli Yüzbaşı Mustafa abim ve ben. İki ablam da öğretmen oldu. Hepimiz okuduk.
Şeddadi aşiretine mensup bir aileyiz. Babam soyunu da, akrabalarını da çok severdi. Onlarla sık sık karşılıklı ziyaretlerimiz olurdu. Özellikle bayramlarda ve kış gecelerinde. Fakat babam hiçbir zaman aşiretçilik yapmadı.
M. Sarmış: Okumaya düşkün olduğunu da biliyoruz.
A. İnan: Evet. Babam gözünde gözlüğü olan, okumayı çok seven bir insandı. Her akşam güncel bir gazeteyi, o zaman Yeni Sabah vardı, onu cebine koyup eve getirirdi. O gazeteyi babam okuduğu kadar biz de okur, kendimize pay çıkarırdık. Babam vefat ederken yatağının başucunda Üstad Necip Fazıl'ın 'Halkadan Pırıltılar' adlı eseri vardı. Yani okuma alışkanlığımız bir bakıma babamdan geçmişti bize.
Bidik Meydanındaki evde, yaz aylarında, ablam tarafından yıkanmış, çiçekleri babam tarafından birebir sulanmış avluda gül kokuları içerisinde akşam yemeğini yerdik. Babam akşam yemeklerinden sonra sohbet ederdi. O zaman televizyon yok, radyo yok. Babamın yaptığı sohbetleri can kulağı ile dinlerdik. Anlattığı darbı meseller, evliya kıssaları, Urfa meselelerine dair değerlendirmeleri çok ilgimizi çekerdi. Annem dahil, her birimiz kendi kapasitemiz oranında bu sohbetlerden istifade ederdik.
Babamın maddi açıdan durumunun çok iyi olmadığını hepimiz biliyorduk. Hiç unutmuyorum, bir gün, Akif abim de var, sofrada iken annem o zamanlar yeni çıkan bütan gazla çalışan bir ocak istemişti, gaz ocağından kurtulmak için. Babam alamayacağımızı söyleyince annem üzülmüştü. Bunun üzerine babam yemekten sonra bizi toparladı. 'Çocuklar! Ben çok zenginim.' dedi. Şaşırmıştım. Babamın herhangi bir mal varlığı olduğunu veya ekstra bir geliri olduğunu bilmiyorum. 'Hiçbirinizin boğazından haram lokma geçirmedim.
Benim dünyadaki bütün zenginliğim bu ve sizlersiniz.' O zaman pek anlamamıştım ama şimdi idrak ediyorum ki babam gerçekten çok zenginmiş Bu sayede Akif İnan gibi, sadece Urfa'nın değil, Türkiye'nin, hatta bazı Türki cumhuriyetlerin tanıdığı bir evlat yetiştirdi. Tabii diğer abilerim, ablalarım, hepsi birbirinden değerli. Demek ki insan çok zengin olmasa da çocuklarına miras bırakabiliyormuş. Ahlak mirası, dürüstlük mirası, okuma mirası gibi. O aileden olmanın hazzını, zevkini zaman zaman çocukluğumda da yaşıyordum. Mesela bana kimin oğlusun diye sorduklarında ve ben 'Hacı Müslüm İnan'ın oğluyum' dediğimde, 'Baban çok değerli bir insandır, babana selam söyle' gibi sözler duyardım. Bu beni çok mutlu ederdi, babamla gurur duyardım. Bunu halen de yaşıyorum, yaşıyoruz. Şimdilerde de hangi mecliste olursak olalım 'Akif İnan'ın kardeşiyim' dediğimde insanların bana olan davranışı, ilgisi, bana bırakılmış en güzel miraslardan bir tanesidir.
M. Sarmış: Biraz da annenizden söz eder misiniz?
A. İnan: Anneme gelince… Maraşlı Dedeoğulları ailesinden geliyor. Babası, yani dedem Antep'te müteahhitlik yapıyor. Babam da o sırada Antep'te devlet memuru. Bir gün sokaktan geçerken annemi görüyor. Kardeşini, o sırada orada askerlik yapan Abdurrahman Amcamı görevlendiriyor; 'Onu takip edip bana her gün rapor vereceksin.' diyor. O da öyle yapıyor. Sonra da gelip babama, 'Çok dürüst bir ailesi var. Çok iyi bir ahlaka sahip. Başı sürekli yerde yürüyor, hiç çevresine bakmıyor.' diyerek annemi çok methediyor. Bunun üzerine babam annemi istetiyor. Antep'te evleniyorlar.
Daha sonra tayini Urfa'ya çıkıyor. Bugünkü Kalaboynu Mahallesi'nde bir eve yerleşiyorlar. Annem o dönemde giyimi, kuşamı ve aldığı kültür itibariyle Urfa kültürüne zıt bir yapıya sahip. Üstelik çok rahat şartlarda yaşarken maddi açıdan zengin olmayan bir aileye gelin gelmiş. Fakat buna rağmen kısa zamanda çok iyi uyum sağlıyor. Babamın ailesi ve akrabaları da onu çok güzel sahipleniyor, seviyor sayıyor. Annem o şartlarda altı evlat yetiştiriyor. Annem, başından örtüsü, dudağından duası eksik olmayan, evlatları üzerine titreyen, narin, hassas bir kadındı. Allah ona gani gani rahmet eylesin. Soyumuzdan gelenlere de böyle gelinler nasip eylesin.
M. Sarmış: Mehmet Akif İnan, böyle bir aile ortamında doğdu, büyüdü.
A. İnan: Evet, onun hayatına geçmeden önce birazcık onun benim hayatımdaki yerinden söz etmek istiyorum. Akif Abim, benim için bir rol model olmuştur. 16 Yaşındayken babamı kaybettim. Akif abim bize bir babalık görevini de üstlendi. Onun boşluğunu doldurdu. Bizim sosyal gelişmemizde, kültürel gelişmemizde, ailevi yapımızın devamlılığında rahmetli abimin büyük fonksiyonu oldu. Babamdan sonra, belki de ondan daha çok bize okuma zevkini aşılayan kişiydi. Hiç unutmam. 13 yaşındayım. Sıcak bir yaz günü abim Urfa'ya geldi. Çok çok sevindik. 'Ahmetciğim, seninle tatile çıkalım.' dedi. Hayatımın en güzel hediyesiydi. Çok heyecanlandım.
'Abi, ne zaman, nereye gidiyoruz?' diye sordum. 'Yavrum, önce senden bir isteğim var.' dedi. 'Buyur abi' dedim. 'Türk klasiklerini okuyacaksın, bitireceksin. Ama sana soracağım. Onları bitirdikten sonra beraber tatile çıkacağız.' Ben hemen büyük bir heyecanla Peyami Safa'dan Ömer Seyfettin'e, yazılmış olan bütün klasikleri büyük bir heyecanla ve zevkle, sonunda da imtihan olacağımı bilerek okudum. Bir ay gibi bir süre sonra 'Abi bitirdim.
Hadi tatile çıkalım.' dedim O 'Yavrum, senden başka bir ricam daha var.' dedi. Rus klasiklerini de okuyacaksın.' İtiraz yok. Bu sefer de Tolstoy, Gogol, Dostoyevski ve diğerlerini okumaya başladım. Bitirince beni test etmek için sorular sordu. Karamazov Kardeşler'den sorduğunu hatırlıyorum. Ben anlattım filan ama bu arada yaz bitti. Abim, 'Söz olsun. Bir dahaki yaz seni tatile götüreceğim' dedi. Buradan nereye varmak istiyorum? Akif abim okuma meraklısıydı. İstiyordu ki diğer kardeşleri de okusun.'