II. Dünya savaşından sonra Sovyetler Birliği'nin tehdidiyle baskılanan Türkiye, çok partili siyasal hayata geçmiş ve Batı'nın ahtapot kolları altına girmek için, adını dahi bilmediği Kore'ye, asker göndermiştir.

Yalta Konferansı sonucu Yunanistan ile birlikte Batı Bloku'na bırakılan Türkiye'nin NATO'ya alınmadan önce Küresel Güçlerin ve ABD'nin uzun kollarının (Komünizm işgali bahanesiyle suikast, sabotaj, yer altı ve sokak hareketlerinde uzman GLADIO/ (1948) Türkiye'de kurulmuştu.

Türkiye'ye füze ve nükleer silahlarının yerleştirilmesi, gizli-açık üslerin kurulması, Suriye sınırına mayın döşetilmesi, 6-7Eylül olayları, DP'nin düşürülmesi sürecindeki öğrenci olayları, Çorum-Maraş/sağ-sol çatışmaları, 40 yıldır süren terör ve özellikle 1993 yılındaki cinayet ve olaylar, birer Gladio operasyonları olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak Gladiyo'nun aynı zamanda bir diğer hedefinin de Türkiye iç siyasetinin kontrol edilmesi olduğu ve Menderes'in MAH'tan sorumlu Müsteşarı Ahmet Salih Korur'a, 'ABD bize ne kadar hakim?' Sorusuna, 'bizim çocukların maaşlarını elden verecek kadar… Cevabına sinirlenip, elindeki sigarayı sinirli bir şekilde söndürüp 'ilişkileri derhal kesin' talimatını verdi. Böylece Menderes için son, başlamış oldu.

DP'nin devrilmesinde başrol, tıpkı 1876 ve 1908 darbeleri gibi görünmez kişilerdi. Ve paralel güçlerin bugün bile var oldukları görülmektedir. Çünkü Türkiye, kaderine terkedilemeyecek kadar önemli bir coğrafyada yer almaktadır ve bunun çok ciddi tarihi sebepleri de vardır.

Gerek Yassıada mahkemeleri gerekse yerli ve yabancı kaynaklara göre DP'nin devrilmesinin başlıca sebepleri şunlardır:

  • Ezan'ın Arapça okunmasının serbest bırakılması, Radyo'da Kur'an-ı Kerim'in/halk müziğinin serbest bırakılması, Anadolu üzerindeki maddi ve manevi baskının kaldırılması,
  • Başta İstanbul'un imarı olmak üzere Anadolu kültürüne geri dönülmesi ve Osmanlı Hanedanı kadınlarının geri getirilmesi,
  • Kıbrıs'ın geri alınma faaliyetleri,
  • Libya ve Cezayir'e destek çabaları,
  • İsrail'le diplomatik ilişkilerin kesilmesi ve Araplara verilen destek,
  • Bağdat Paktı üzerinden İslam Birliği faaliyetleri,
  • Ordu'nun esasen halka ve hükümete bağlı kadim düzenine geri dönülmesi,
  • Menderes'in kontrolden çıkan DP Grubuna TBMM'de hitaben, 'Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz' sözleri,
  • Menderes'in Rusya kartını ve Batı'yı kullanması,
  • Tarım ve hayvancılığa yönlendirilen Türkiye'nin, sanayileşme çabaları.

Üzerinden 60 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra net olarak şu sonuca varabiliyoruz: Öğrenci olayları, medya, CHP ve İnönü'nün politikası, ABD'nin DP iktidarına IMF kanalıyla dahi para vermemesi, darbeci cunta ve darbe sonrasında yapılanlar net olarak gösteriyor ki 27 Mayıs darbesi ABD ve İngiltere ortak yapımıdır.

Kısaca, Batı için Rusya'ya karşı sadık bir bekçi, turizm, tarım ve hayvancılık ürünleri yetiştiren bir Anadolu köylüsü yerine gerekirse; Batı'ya da kafa tutabilen, erdemli ve onurlu, Osmanlı'nın devamı asil ve şanlı bir tarihe sahip bir Türkiye isteyen, DP ve lideri, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid gibi Batı destekli bir cunta tarafından devrilmiştir.

Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun İdamları

Dünya adalet tarihinin yüz karası hakim ve mahkemelerinden olan Yassıada yargılamalarından, aynı şekilde kararlar çıktı. Ankara'da Milli Birlik Komitesi (MBK) kendi aralarında hırlaşsa da Yassıada'daki düşük mahkeme sallanıyordu. Çünkü önceden notu verilen soruların cevaplarını dinlemeye gerek yoktu ve hiçbiri savunmasını dahi doğru dürüst yapamadan cezalandırıldılar.

4 Ekim 1960 günü başlayan Yassıada yargılamaları, 11 ay sonra sona erdi. DP'li 592 siyasetçinin, 15 ay boyunca hücrelerinde hapis yattığı Yassıada'da31 kişi ömür boyu hapse, aralarında Bayar, Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ile dönemin TBMM Başkanı Refik Koraltan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Bursa Milletvekili Agah Erozan, Kayseri Milletvekili İbrahim Kirazoğlu, Denizli Milletvekili Ahmet Hamdi Sancar, Sakarya Milletvekili Nusret Kirişçioğlu, Gaziantep Milletvekili Bahadır Dülger, Çanakkale Milletvekili Emin Kalafat, Denizli Milletvekili Baha Akşit, Rize Milletvekili Osman Kıvrakoğlu ve Tekirdağ Milletvekili Zeki Erataman, idama mahkum edildi. MBK, idama mahkûm edilen isimlerden Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun idamlarını onayladı.

İdama giden Menderes, prostat bahanesiyle taciz edilmiş ve son Ordu film arşivinde bile traş görünümlü bulunmayan fotoğrafın, CIA tarafından çekildiği iddia edilmiştir.

İdam öncesi son zulümler..

Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın cezası 65 yaşını geçtiği için üç yıl sonra tahliye olacağı Kayseri'de müebbet hapse çevrilirken, diğer 11 isim hakkında ömür boyu hapis cezası verilse de onlar da çeşitli sebeplerle üç-beş yıl içinde cezaevinden çıktılar. Ancak asıl facia Dışişleri Bakanı ve Kıbrıs fatihi Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın 16 Eylül günü, Adnan Menderes'in ise 17 Eylül 1961 günü idam edilmesiyle sonuçlanmış olmasıydı. Fakat Rical-ı Gayb'ın Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid darbesinden sonra Osmanlı hanedanını dağıtmaları gibi Gladio ve Küresel Güçler Kennedy gibi Menderes ailesinin de peşini bırakmayacaklardı. Çünkü bu asil aileler onların önünde birer engeldi.

Adnan Menderes'in üç oğlu vardı: Yüksel, Mutlu ve Aydın. İkisinin vefatı doğduğum tarihe yakın ve tamamen şüpheli olsa da çok şükür ki, Doktora çalışmalarım ve sonraki süreçte Aydın Menderes'le uzun uzun görüşme imkanı bulduk. İddialara göre Yüksel tüp gazla intihar ederken, Mutlu'ya da araba çarpmıştı. Oysa işin gerçeği çok farklıydı. Aydın milletvekili de olan ailenin abisi Yüksel, en küçük kardeşi Aydın'la yarın ki konuşması için terziden iyi bir takım elbise aldıktan sonra eve gider ve bir daha çıkamaz (1 Mart 1972). Yüksel Bey'in vefatı ve ailenin başına gelenleri kısaca şöyle anlattı:

Yerde uzanmış vaziyette vefat etmiş bulunur. Sebep olarak da tüp gazla intihar gösterilse de başucunda açık Kur'an-ı Kerim ve hiçbir sebebi yokken kareli bir kağıda yazdığı intihar nottu: 'Hayatta kaderin bütün cilveleri beni buldu. Kötü hadiseler karşısında daha fazla tahammül gösteremeyeceğim. Artık yaşama gücümü kaybettim' der. Oysa kardeşi Aydın Menderes şöyle der: 'İyi bir görüşmeden sonra gayet mutlu ayrıldık. Yarın ki konuşması için hazırlanacağını söyledi ve hayat dolu bir insandı ve rahmetli babam gibi Türkiye için ciddi projeleri vardı.'

Aynı şekilde milletvekili Şaban Karataş'a göre intihar mektubundaki yazı ve Yüksel'ın yazıları aynı değildi. Olayın şokunu yaşayan annesi Berrin Hanım'ın 'Bırakın öyle kalsın. Üzerine daha fazla gidip de yaramızı deşmeyin' dese de üçüncü facia da altı yıl sonra yine bir Mart sabahı kapıya dayanacaktı. Bu kez de Mutlu Menderes vefat edecekti.

Mutlu Menderes, 1970'de Demokratik Parti kurulunca İzmir İl Yönetim Kurulu'nda görev aldı. 1973 seçimlerinde ise tıpkı rahmetli abisi gibi Aydın milletvekili oldu. Ancak beş yıl sonra faili meçhul bir kazada vefat etti. Bugüne kadar hiçbir şahidi olmayan olaya, bir Cuma namazı için gittiğim Diyarbakır Ulu Camii'nde, alışkanlığım olmadığı halde namaz sonrasında ilahi bir el beni meşhur Şevko'nun kahvesine yönlendirdi.

Sokağa kadar taşan kahvede boş bulduğum tek iskemlede, Kürtçe konuşmalara şahit oldum ve yakın zamanda vefat eden olayın tek şahidiyle görüştüm. Olay mahallinde otel resepsiyonunda çalışan Diyarbakırlı amca, olayı bana ve çevresindekilere şöyle anlattı:

Ulus-Rüzgarlı sokaktan Çankırı caddesine doğru, iki kişinin koluna girdiği bir adamı, ayaklarını sürükleyerek caddeye getirdiklerini gördüm. Onu caddenin ortasına attılar. Aniden hızlanan bir araba gelip yolda yatan adama çarptı. İsteseydi yavaşlayıp durabilirdi veya yolunu değiştirebilirdi. Ancak kasten çarptı. Zaten yola da enine uzattılar. İki gün sonraki gazetelerde, bu kişinin Adnan Menderes'in oğlu Mutlu Menderes olduğu yazıyordu. Olayın üzerinde 40 yıl geçmiş ama hala şimdi gibi hatırlıyorum. O adam oraya getirilmeden öldürülmüştü.'

Duyduklarımı Aydın Menderes'e anlatınca başıyla yutkunarak tasdik etti ve asil duruşuyla sadece başını kaldırıp, 'Demek Murad-ı ilahi' böyleymiş dedi.

Aydın Menderes 1995 yılında Refah Partisi'nden İstanbul milletvekili ve Refah Partisi temsilcisi olarak etkili bir konuşma yaptıktan sonra, kamuoyunda, 'Adnan Menderes' geri geldi imajı oluşmuştu. Konuşmadan bir hafta sonra Antalya'ya giderken yolda kaza oldu. Kendi hayatını ve kazasını ise şöyle anlattı:

Yola çıktık. Trafik kazası oldu. O anda insanın aklından çok şey geçiyor. Kendi kendime, 1 Mart küçük abim, 8 Mart büyük abim, 15'te de benim kazam. Allah hayra çıkarsın. Kazanın önünde arkasında şu var, bu var demedim. Abimler için bir sorumluluğum vardı. Ama insan kendisi olunca, ruhunu karanlığa teslim etmemeli. O kaza benim hayatımın çok kritik bir döneminde ortaya çıktı. Aynı zamanda Türkiye'nin o günden sonraki siyasi gelişmelerini etkileyebilecek bir kazaydı. Ama mukadderat, bir yerde artık söz bitiyor.

Bu kazanın da etkisiyle Aydın Menderes de, 2011 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Böylece Evliyazade Fatma Berrin ve Haleplizade Ali Adnan'ın son evlatları da, ahiretteki yuvalarına dönmüş oluyordu. İnşallah bu millet ve vatan için yaptığı hizmetlerin mükafatı olarak, Cenab-ı Hakk onları cennetiyle mükafatlandırmıştır.

Zulüm adası, 60 yıl sonra Demokrat Parti'nin devamı olan AK Parti tarafından müze, kütüphane, konferans salonu ve Demokrasi Feneri gibi birçok sembol yapıyla yenilenerek 'Demokrasi ve Özgürlükler Adası' adıyla halka açıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Yaslıada' dediği adadaki açılış törenine, Yassıada'da tutuklu kalan Demokrat Partililerin bir bölümünün çocukları ve torunları da katılırken; bazı darbecilerin kimlikleri bit pazarında bulunmuş ve akıbetleri hemen çok feci olmuştur.

Adnan Menderes'in idamından önce söylediği, 'Vatan sağolsun… Milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.' son sözleri, 15 Temmuz 2016 yılında tahakkuk edecektir. Menderes'in Arapça okuttuğu ezanın, Ayasofya'nın dört minaresinde yankılanmasıyla da (24 Temmuz 2020) Türkiye'nin asil ruhuna ve rayına oturma süreci tamamlanmış ve Menderes'in intikamı alınmış oluyordu.