SSCB'nin dağılmasından sonra Yugoslavya devletini oluşturan Slovenya ve Hırvatistan, tek yanlı anayasal haklarını kullanarak Temmuz 1991 yılında federasyondan ayrıldığını ilan etmiştir. Bu süreci, Kasım 1991'de Makedonya, en son olarak da Mart 1992 yılında Bosna-Hersek'in bağımsızlık ilanı takip etmiştir.
Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık ilanına savaşla karşılık veren Sırbistan, Avrupa Birliği'nin ve özellikle Almanya'nın karşı koyması üzerine kısa sürede yenilmiştir. Bunun üzerine Sırbistan savaş gücünü, Bosna-Hersek'e çevirmiştir. Sırbistan, Bosna-Hersek nüfusunun üçte birini oluşturan Sırplarla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın en büyük felaketinin, soykırımı, yaşanmasına sebep olmuştur. İki milyon insanın yerlerinden sürüldüğü etnik temizliğe, iki yüz bin kişinin öldürüldüğü soykırıma ve binlerce tarihi eserin yıkıldığı kültürel yıkıma uğrayan Bosna-Hersek'te; yaklaşık dört yıl süren bu faciaların ardından, Aralık 1995 yılında ABD'nin baskısıyla Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Roy Gutman'a göre, "İnsanlık, Bosna'da işlenen Sırp vahşeti ile iki iğrenç kavramla daha tanışma bahtsızlığına erişti. "Etnik temizlik" ve "Etnik tecavüz"… Yüz binlerce Bosnalı "etnik temizlik" uğruna katledildi ve yurtlarından çıkarıldı. On binlerce kadın, kız, hatta çocuk tecavüze uğradı. Boşnakların efsanevi lideri Alija İzzetbegoviç, bir mülakatta bu konuyu şöyle ifade etmiştir.
Bosna-Hersek'in başına gelen şimdiye kadar başka toplumların başına gelmeyen belki de 1000 yılda sadece bir kere gelen, birçok şey geldi. Bu ülkede her şey altüst oldu, hatta öyle ki; bir taş bile yerinde kalmadı. Size ancak bir şey söyleyebilirim: Bosna artık önceki durumunda değildir ve eski haline de gelebileceğini zannetmiyorum. Şu ana kadar ölenlerin sayısını bilmiyoruz. Uzmanların tespitlerine göre; ikiyüzbin civarında Bosnalı şehit olmuş, bir milyon ikiyüzbin Bosnalı ise evlerinden barklarından sürülmüştür. İşte bunun adı etnik temizliktir. Fakat söyle bir açıklama olayı yumuşatır. Söz konusu olan klasik bir jenosittir (soykırım). Saraybosna'yı dolaşınız, göreceksiniz ki, milli kütüphane, yaklaşık yüz sene önce Avusturya tarafından inşa edilmişti. Fakat bugün bu kütüphane yanmış durumdadır. Hâlbuki burası askeri bir hedef değil sadece milli bir kütüphane idi. Bundan da anlaşılmaktadır ki; bunların yegâne gayesi bizim toplumumuzun tüm izlerini silmektir. Bunun dışında da binikiyüz camimizi yıktılar.
İzzetbegoviç'e göre ise Batı'nın konumu şöyle oldu: "Ben, Batı'nın müdahale etmediğini asla düşünmedim. Batı esasında -kendileri açısından- önemli müdahalelerde bulundu ve dünya bunu bilmek zorundadır. Batı, buraya geldi; bizim elimizi kolumuzu bağladı ve çekip gitti. Batının müdahalesi askeri ambargo koymak oldu."
Bosna-Hersek'in Avrupa'nın kurbanı oldu. Yaklaşık dört yıl süren soykırım sırasında ilk birkaç önemli olayı hatırlayacak olursak:
1. 8 Ocak 1993'te Bosna-Hersek Başbakan Yardımcısı Dr. Hakkı Turajlic BM korumasında Saraybosna havaalanından şehre getirilirken, Sırplar tarafından öldürüldü.
2. 29 Mayıs 1995'te, Sırplar Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı İrfan Libiyaliç ve Adalet Bakanı yardımcısını taşıyan helikopteri düşürülerek öldürdü.
3. 11 Temmuz 1995'te Hollandalı 400 BM askerinin mevzilerini, Sırplara terk etmesi sonucu "Güvenli Bölge" ilan edilen Srebrenica düştü ve sekiz bin Boşnak erkek öldürüldü.
4. 25 Temmuz 1995'te yine BM'nin güvenli bölgelerinden olan Jepa düştü ve binlerce kişi öldürüldü.
5. Burada çok insan öldürülüyor, lütfen yetişin! Müslümanlar yük vagonlarına tıka-basa doldurulmuşlar, dün gece 25 vagon dolusu kadın, yaşlı ve çocuk vardı. Korkunç bir manzaraydı. Hava deliklerinden sadece elleri görülüyordu. Yaklaşmamıza izin vermediler. (…) İnsanlık adına lütfen yetişin.
6. Çatışma yok… Müslümanlar topluca öldürülmüşler… Haberinin devamında. "Bir tanesinin başı öne düşmüş sıkılmış yumruklarını, gözlerinin üstüne bastırmış, sanki ölümünün gelişini görmemek için yüzünü kapatmış. Bir başkası ellerini karşısındakilere yalvarırcasına yukarı kaldırmış. Ama nafile…"
Bu başlıklar dört yıl boyunca artarak devam etti. Benzeri tablolar Batı'nın müdahale ettiği Irak, Libya, Yemen, Afganistan ve Suriye'de yaşandı. Libya ve Suriye nüfusunun en az yarısı Cezayir gibi soykırıma uğratıldı. Sudan, Gazze ve Lübnan ise şu ateşte yanmaya devam ediyor.
260 günden fazladır aralıksız devam eden Batı'nın (İspanya hariç) Gazze imha sürecinde 2,5 milyon insanlar ve binalar canlı yayınlarda yok edilmektedir. BM'nin binalarına sığınanlar dahil olarak en az 30 000 çocuk kaybolmuş, en az 40 000 kişi katledilmiş, su, toprak, bitki, tarih ve hava katledilmektedir. Bunu yapanlar demokrasi-insan hakları havarileri olan ve Müslümanları teröristlikle suçlayan Batı(l)lardır.
Şu anda Batı, I. ve II. Dünya savaşının ateşini yaktığı gibi nükleer silahların mermi gibi kullanılabileceği ve insanlığın tarihten silinmesine sebep olması kuvvetle muhtemel olan III. Dünya savaşının ateşini, Ukrayna'da artırarak sürdürmektedir. Aynı ateş halkası Çin'in de etrafında yakılmaktadır. İslam Dünyası ise Bosna, Irak ve Gazze gibi dışardan parçalayıp, içerden mankurtlar tarafından kontrol ettirildikten sonra boyları uzadığı zaman, darbeler ve işgallerle kırılmakta; kurudukları zaman da tuzlu suyla sulanmaktadır. Ancak Türkiye, Malezya, İran, Arabistan, Mısır ve Pakistan uyanmış durumdadır.
21. yy'ın ilk çeyreğini tamamlamakta olduğumuz bu sürecin ikinci çeyreğinde şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Bereketsiz topraklara sahip olan Batı Dünyası, oturduğu yerden istihbarat ve kumpaslarla, öncelikle kendi gücünden değil, içerden Orta Amerika, Güney ve Doğu Asya ve İslam Dünyası'nı etnik ve dini olarak, ideolojilerle birbirine düşürüp yağmalamayarak hâkimiyetini sürdürmek istiyor.
Ancak bu süreçte Rusya, Türkiye ve Çin'in yeni bir bloklaşmaya doğru gittiğini dünyanın da BRICS ve ŞANGAY örgütleriyle yeniden yapılandığını görmekteyiz. Çünkü artık manevi üstünlüğü tamamen kaybetmiş olan Batı Dünyası'nın sert güç unsurlarıyla zafer kazanması imkânsızdır.
Yeni Dünya Düzeni'nde yaşlı, demode ve kötü sicile sahip olan Batı'nın karakolu İsrail'in de yeri yoktur. Cezayir ve Bosna'dan başlayarak Gazze'deki yaşanan facialara rağmen, Batı'nın çöküşünü gören, Afrikalılar dahi mutlu görülüyor. Ne mutlu bu günleri görenlere.