'Her eylem yeniden diriltir beni

Nehirler düşlerim göl kenarında

Anamı sorarsın büyük doğudur

Batı ki sırtımda paslı bıçaktır.'

(Mehmet Akif İNAN)

Evet; büyük dava adamı, üstün şahsiyet ve muhafazakar demokratların, sağcıların hatta birçok sol duyusu gelişmiş yurdum insanının takdir ve takdis ettiği anlayışın-zihniyetin-babası Necip Fazıl Kısakürek'in 'Büyük Doğu' fikriyatının doğudaki tecessümü Mehmet Akif İnan… Urfalı, Urfalı olmaktan ziyade inanmış bir Anadolu mütefekkiri ve 'Dava Adamı' Mehmet Akif İnan… Şair, yazar ve düşünce adamı, şimdilerin ifadesiyle aktivist, eskimez ifadeyle aksiyoner, misyon adamı bundan da öte kendini davasına, inancına, imanına, İslama adamış ehl-i iman bir adam gibi adam, tok sesli, İslamın gür sesi olan 'Kudüs Şairi' Mehmet Akif İnan…'Büyük Doğu'nun ölümsüz şairi Necip Fazıl'ın ifadesiyle 'Akif Urfalı değildi, Urfa Akifliydi.' sözüyle müsemma bir adam, tam da bir Urfalı; Aydın, entelektüel, bilge bir şahsiyet ne kadar övsek ve övgüler dizsekte; işte fani dünyadan bir güzel adam geldi ve geçti. Ve 'Yedi Güzel Adam'dan biriydi Urfalı Akif… Rabbim gani gani rahmet eylesin, takvim yaprakları 6 Ocak'ı gösterdiğinde Urfalı Mehmet Akif İnan'ımızın vefat yıldönümü. Bedenen aramızdan ayrılışının 19. yılı, ama ruhen bizimle beraber inşaAllah; çünkü fikri, davası, şiirleriyle, kurduğu Memur-Sen (Eğitim-Bir-Sen)iyle aramızda, bizimle birlikte kutlu yürüyüşe devam ediyor, edecekte dünya var oldukça, yaşadıkça…

'Bu bayram ertesinde Akif'i yazmak, Akif için yazmak zorlardan zor… Zaten Perşembe günü vefatını duyduğumuzda yıkılmıştık! Dolayısıyla arife ve bayram, Akif gibi bir hemşehrimizin, dostumuzun, iftiharımızın Hicret'i ile üzüntülü ve melül geçti.' Cümlesiyle başlayan Ahmet Naci İpek üstadımızın bu köşe yazısı bizleri on dokuz yıl önce sevgilisine yürüyen 'Yedi Güzel Adam'dan biri olan imanlı, inançlı ve vefalı bir dost olan vakarlı, tok sesli aynı zamanda ehl-i takva ve gönül adamı Mehmet Akif İNAN'ın sonsuzluğa yürüyüşüne götürdü.

Tam 19 yıl önce hayatının en verimli çağında yenik düştüğü hastalığından dolayı memleketi Urfa'da, doğduğu toprakların en temiz havasını yıpranmış ciğerlerine son defa çekerek, mübarek bir gecede ebedi istirahatgahına 'Hicret' eyledi. Âşık, maşukuna kavuştu. Bizlere de düşen dualar etmek, fatihalar okumak. 'Yüce Yaradan' tekrardan gani gani rahmet eylesin.

Mehmet Akif İnan, aksiyon adamıydı. Daha 18 yaşında bir delikanlı iken Urfa Lisesi'nden Maraş'a sürgün edilir. Ve kader tecelli edecektir, tüm vatanın topraklarını sendikacı kimliğinden dolayı karış karış dolaşacaktır hayata sürgün edilmiş bir Anadolu yiğidi gibi. 1960'lı yıllarda Ankara'da Üniversiteyi Edebiyat Bölümünde okuyacaktır. 70'li yıllarda evlilik ve biricik ve tek kızı Banu'nun doğumu… Sonrasında ise Türk Ocakları Genel Merkez Müdürlüğü. Kitaplar, dergiler ve askerlik derken sivil toplum kuruluşlarında, 1992'de Eğitim-Bir-Sen ve ardından da Memur-Sen Konfederasyonun kurucu başkanlığı.

Bir hayat düşünün ki aşka, sevdaya ve davaya adanmış. Bu adanmışlık ki sonunda musalla taşına konulduğunuzda görülmemiş bir kalabalık ve ardınızdan yapılan dualar, tekbirler… Hasan Paşa Camii, belki de hiç bu kadar kalabalık olmamıştı bir cenaze namazında. Takvim yaprakları 6 Ocak 2000'i göstermektedir. İşte bu geçici hayatımızdan, fani dünyadan, bir yiğit daha göç eyledi, melek olup göçtü gitti. Göçsün! Ardından gözü yaşlı sevenleri ve binlerce dava arkadaşı bıraktı. 'Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm/
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm'
dememiş mi şair Erdem Beyazıd. O, dava arkadaşlığını, kan bağından, bel kardeşliğinden daha öte, daha anlamlı bulur ve öyle ifade ederdi.

O, Mescid-i Aksa şairiydi. İçerdeki Müslümanlara verdiği moralle nasıl gençliği manevi duygularla donatmayı başarıyorduysa; aynı idealist düşüncelerle bütün dünya Müslümanlarına Filistin'deki zulme seyirci kalmamaya davet ediyordu Mehmet Akif İnan. Soyadı gibiydi yaşantısı; inanmıştı İslama ve yaşıyordu bir mücahid gibi ve ''inanın' diyordu sevenlerine, sevenleri de suhul-u kalble inanıyordu İNAN'a…

Evet, O vefat ettiğinden beri her 6 Ocak'ta programlar yapılır, merhum yad edilmeye çalışılır. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi bu programları organize eder ve bütçesini karşılar, Türkiye Yazarlar Birliği katkı sunar ve Memur-Sen ise kayıtsız kalmaz onun hatırasını ve hatıratını yaşatır. Onu tanıyan değerli insanlar davet edilir çoğu da gelir ve programları yoğun olanlar önce konuşur, geldikleri gibi giderler. Her yıl, programda rutin olarak bir slayt gösterisi, ardından yakınları konuşur ve şiir okurlar. Programa katılanların bir kısmı kendisini sanki buraya zorla getirilmiş gibi psikolojisinde olurlar. Aynı şeyleri izlemekten ya da dinlemekten sıkıldıklarını tavırlarıyla size htirirler. Bu iş aslında gönül işi; hatta bu iş bir vefa göstergesidir birazcıkta. Mehmet Akif İNAN Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen'in Kurucusu ve Başkanı olmasına rağmen sendikanın ilk şubesini de Urfa'da açmasına rağmen nedense sendikalar sahiplenme duygusuyla bu programa yaklaş(a)mıyorlar. Yalnızca Eğitim-Bir-Sen'in ildeki üyelerinin % 1'i gelse salon dolup taşar. Madem böyle bir sivil anma programı gerçekleştiriliyor; sığ, sönük ve kuru bir içerikle değil; dolu dolu sivil itaatsizliğin yaşandığı bir çalışma gerçekleştirmek lazım değil mi. Neden Lise ve Üniversite öğrencileri bu programa katılmazlar, hep sorarım kendi kendime..? Bu sene de Memur-Sen'imiz O'nu mezarı başında anacak ve cuma günü Şanlıurfa Dergah Mevlid-i Halil Cami'inde öğle namazından sonra Muhammed Akif İnan'n ruhuna Fatihalar sunulacak bir de mevlid okunacak, ikramlarda olacak inşaAllah… Farklı bir etkinlik düşünenleri ve yapanları tebrik ederim.

Onun kurduğu sendikamıza-Eğitim-Bir-Sen-bir bakalım. Eskiden 'En dürüst sendikacılığı biz yapıyoruz.' derdik. Şimdi geriye dönüp baktığımızda emek veren ve bu işin çilesini çekmiş insanların unutulduğu, 'Vefa en çok bize yakışır…' diyen şairin müdavimleri olarak maalesef vefa İstanbul'un bir semti kadar bile bize yakın değil… Eğitim sendikası olmasına rağmen, eğitimden çok siyasete bulaşmış ve siyasi adımlarla ve söylemlerle ön plana çıkan ve öğretmenlerin özlük haklarını savunmaktan çok sendikayı kutuplaştırıp birilerinin sendikası haline getiren, eğitimle ilgili projeler üretileceğine ilde bürokratlarla gurur yarışlarına girip benim adamım sensin adamın muhabbetiyle insanları ve şehri zor bırakan bir duruş sergileyen ve yer kapma yarışına dönüştürülen bir sendikacılık. Nerde o eski günler? Ben unutmam o basın açıklamasını; Urfalı Akif'in sağ tarafında Kamu-Sen (Türk-Eğitim-Sen) Başkanı, sol tarafında Kesk (Eğitim-Sen) Başkanı: 'Bu ülkede en dürüst sendikacılığı biz yapıyoruz.' diyen ve iki genel başkanında Urfalı Akif Başkanı başlarıyla onaylayıp basın açıklaması yaptıkları o günler… İşte geçmiş zaman o dur ki dostunuz da sizinle aynı fikri taşımayanın da sizin dürüstlüğünüze, doğruluğunuza, hakikati gür bir sedayla savunuşunuza, gerçek bir müslüman oluşunuza şahitlik etsin.

'Onunla tanıştıktan sonra ben kendimi tanıdım. Ülkemi, davamı, kavgamı, cephemi, cephemdeki yerimi ve sorumluluğumu, yani dünyamı tanıdım.' diyen ağabey! Kendini tanıyan, tv'lerde dürüstlüğüyle anılan, sözü senet olan, dava arkadaşını arkadan hançerlemeyen, yolsuzlukla anılmayan, makam ve mevki için onurunu atmayan ve hepsinden de öte vicdanını atmayan yiğit, cesur yürekler nerede?

Kurmuş olduğun sendikanın genel başkanları ve şube başkanları kimlerin güdümüne girmiş acaba? Neyin ve kimlerin temsilcisi olduklarının farkındalar mı? Sendika mı şahsi ihtiraslar mı önceleniyor? Toplumun menfaati mi, bireysel çıkarlar mı düşünülüyor? Şimdi Allah aşkına bu sorulara dürüstçe cevap verelim. Ve fazla da geriye gitmeyelim. Beş on yıl önceki samimiyetle şu an ki samimiyeti(niz)miz bir mi diye bir soralım? Bu sorularla cesurca yüzleşebiliyor muyuz? Yoksa iktidar rüzgarından gelen sanal rahatlığın cazibesi altında kendimizi mi kandırıyoruz, avutuyoruz..!

İşte biz bugün seni rahmetle anıyoruz AKİF Ağabey, yüreğimiz buruk, içimiz kan ağlayarak.

Senin faziletinden, ne kadar diğerkam bir fikir adamı olduğundan bahsediyoruz övüne övüne.

Senin vermiş olduğun kutlu inanç mücadelesini anlayamıyoruz, ya da anlamak istemiyoruz…

Ve hala senin mirasını doya doya tüketiyoruz umarsızca…

Seni anlatan slayttı, bestelenmiş şiirlerinin eşliğinde izlediğimizde her yıl olduğu gibi yarı şaka yarı ciddi bu yıl da biraz kısaltmışlar slayttı diyeceğiz pişkin pişkin.

Kendisine mikrofon tutulan konuşmacılar, seni anlatacaklar ellerindeki kağıtlarından ve inan senin güzel hatırın için alkışlayacağız.

Senin toparlayıcı, ötekileştirmeyen ve topluma faydalı olma yanından bahsedenler; darmadağınık, ne diyeyim, yani kısaca, senin idealinin ve 'Akif İnan Ruhu'nun özünden yoksun bir anlayışla bulundukları makamları yine mi işgal edecekler!

Şiirler okunacak senin için, birileri şiirin doğru yazılmamış diye yine müdahale edecek belki; ama o müdahale orda kalacak, kimse program sonrasında bunu hatırlamayacak bile…

Şairler, yazarlar, sendikacılar, siyasetçiler ve eğitimciler; hepsi seni anmaya geldiği o zaman diliminde, senin gibi olmayı hayal edecek ve hepsi sana öykünecek, ama sadece ve sadece o anlığına. Hiçbiri; ama hiçbiri yumuşak yatağına uzandığında, senin kadar öteleri düşünen, senin kadar kendini sorgulayan ve senin kadar kendi insanını kendine dert edinen bir şahsiyet olmayı düşünmeyecekler, korkarım düşünemeyecekler.

Mehmet Akif İnan. Akif Ağabey. Bu şehrin beyefendisi. Şehirli, şehirli olduğu kadar kendi köklerinden kopmadan kentli, uygar bir entelektüeldi. Hemşehrim. Hemşehirlilerin en hasbi ve en kalbi duygularla insanlığı, insanları kucaklayan 'Mescid-i Aksa' şairiydi.

Ruhun Şad olsun.

Gözün arkada kalmasın.!!!

Vesselam…

Hatırlatma: Bu Cuma 04 Ocak 2018 akşamı saat 20.00'de (TYB) Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şubesi'nde Mehmet Akif İnan anılacak. Onur Konuğu'da Merhum Mehmet Akif İnan'ın kardeşi Uzm. Dr. Ahmet İnan olacaktır. Hepinizi davet ediyor, bekliyoruz.