AliBaba (Şazeli Ali Dede) 17. Yüzyılda Şanlıurfa'da yaşamış önemli bir din alimidir. Rivayete göre IV. Murat Bağdat seferine giderken AliBaba'yı ziyaret ederek ondan dua istemiştir. 1639'da Bağdat seferinden döndükten sonra yine AliBaba'yı ziyaret eder; kendisine şu an ki Balıklıgöl (Halilür-Rahman) dediğimiz platodaki Herrahmanlar külliyesinde ihsanlarda bulunmuştur. Bu hediyeler arasında Şanlıurfa'nın beş kilometre kuzeyinde bulunan verimli arazileriyle meşhur Karaköprü Köyünü AliBaba'ya vakfetmiştir. Burayı vakfederken de bazı şartlar koşmuştur. Buradan asker alınmayacağını, vergiden muaf olunacağını; ama bununla beraber her gün birer hatim indirilerek ruhuna bağışlanmasını ve her yıl sonbahar ayında mahsuller kaldırıldığında Karaköprü'de yaşayan herkesten hükmü kadar erzak toplanılıp bir hayrat yapılmasını istemiştir.
Bu hatıraya binaen yüzyıllardır her sonbahar mevsiminde buradaki halktan toplanan yardımlarla imece usulü bir hayrat yapılır. Bu hayrat şu anki Karaköprü Merkez Mahallesindeki AliBaba Camiinin önünde zengin fakir ayırımı yapılmadan herkese ikramlar yapılır. Bu gelenek yüzyıllardır sürdürülmektedir. Anlatılan başka bir rivayete göre ise takvim yaprakları 1630-1645 yılları arası göstermektedir. IV. Murat ile (AliBaba) Şazeli Şeyhi AliDedenin tanışmaları da şöyle anlatılır. IV. Murat Bağdat'ı fethetmek için giderken daha önceleri İstanbul Erenköy'den bildiği ve kendisine hocalık yapmış olan Şazeli Tarikatının şeyhi (öncüsü, tarikat lideri) AliBabayı Urfa'da ziyaret eder. Ali Baba'dan dua ister.
Bir rivayete göre Padişahın (IV. Murat) Vezirleri (Gürcü Mehmet Paşa) bir hamamı bir günlüğüne kiralarlar ve hamamcıya da kimseyi içeriye almamalarını tembihte bulunarak hamama yıkanmaya girerler. Vezirler hamamdayken yaşlı bir adam hamamcıya yıkanmak istediğini söyler, hamamcı da yaşlı adama müsaade etmez. Yaşlı adam ısrarcı olur ve yaşlı adamın ısrarına dayanamayan hamamcının ortağı, yaşlı adamı bir şartla hamama koyar. Sessizce hamamın bir köşesinde yıkanacaksın kimseye de ilişmeyeceksin diyerek. Kuytu bir odada yıkanmaya başlayan yaşlı adam sessizce kendi işini görmeye devam eder.
Bir müddet sonra başka bir yabancı gelir hamamda yıkanmak istediğini söyler. Hamamcının yufka yürekli ortağı yabancıyı biraz önce içeriye bıraktığı yaşlı adamın yanında sessizce yıkanması için içeriye gönderir. Bu arada ikisine de şunu söylemiştir. "Aman ha dışarıya çıkmayın sesinizde fazla gelmesin; çünkü hamamın baş köşesinde padişahın vezirleri yıkanmaktadırlar. Onlar sesinizi duyarlarsa sizin içinde bizim içinde iyi olmaz." der. O yabancı genç hamamda güzelce bir yıkanayım derken yaşlı amcayla konuşmaya başlar. "Hacı Amca bu tellaklar bize bakmaz gel; sen beni, ben de seni şöyle güzelce bi keseleyeyim." der. İhtiyar Amca sözü alır "Önce; gel ben seni keseleyeyim." der. Anlaşırlar. Yabancı genç keselendikten sonra, ihtiyar amcayı keselerken içeriden; Vezirlerin neşe dolu sesi ve türkü sesleri hamamın tavanında aksi seda bulur. Yabancı genç ve ihtiyar amca bakarlar ki tatlılar meyveler ikram ediliyor; şuruplar, şerbetler içiliyor. Bunun yanında çiğköfteler yoğruluyor, anlayacağınız sıra gecelerinin tarihe çıkmasının tohumları atılıyordu. Ve o yabancı genç ihtiyarın başına su dökerken yaşlı amcaya şöyle der. Sen de bir padişaha vezir olsaydın; şimdi sana da böyle izzet ve ikramda bulunurlardı.
Bu sözün üzerine hiç düşünmeden başını yabancı gence çevirerek hiddetle cevap verir yaşlı amca. Şöyle der. "Ben öyle bir Padişaha kul olmuşum ki; şimdi beni cihan padişahı yıkamaktadır. Padişah bu cevap karşısında şok olur ve yıkadığı yaşlı adamın ermiş birisi olduğunu içinden düşünür ve kendisine hürmette bulunur. O Yaşlı adamın zamanın Şazeli Şeyhi AliDede olduğu ve Halil'ür-Rahman Gölü civarında ikamet ettiği ve padişahın da dönemin güçlü padişahı IV. Murat olduğu söylenir. Bu olaydan sonra IV. Murat'ın Şazeli Şeyhi AliDede'ye iaşesini ve geçimin yapsın diye ve Halil'ür-Rahman Medresesinde öğrenci yetiştirmesi için şehrin kuzeyinde bazı yerleri ve bugünkü Karaköprü'yü bağışlamış ve oğlu IV. Mehmet'te babası vefat ettikten sonra şu an Karaköprü AliBaba mahallesinde AliBaba Camiinde bir çerçeve içinde muhafaza edilen "Karaköprü'nün Temlüküne Dair Berattır" başlığıyla asılı duran beratla karaköprü'yü AliBaba'ya vermiştir.
Yine başka rivayetlere göre Osmanlı Padişahlarının en sert ve güçlü padişahlarından biri olan IV. Murat Hazretleri Bağdat'ı fethetmeye giderken AliBaba'yı ziyarete gelir ve Ali Baba'nın misafiri olur. Bu ziyaret sonrasında AliBaba'dan dua isteyerek sefere gider ve muvaffak olur. Dönüşte de işte şu an Karaköprü diye bildiğimiz bu karyeyi (Köyü) yerleşim yerini şu anki beldeyi yani merkez ilçeyi, AliBaba'nın çocukları Hasan ve Hüseyin'e bağışlar.
Bununla beraber bu vakfiyede yaşayanlardan vergi alınmaması ve asker alınmaması içinde emirde bulunur. Tabi bunun karşılığında da her yıl fakir insanların faydalanması için hayrat yapılmasını hatim indirilmesini de şart koşar; bunlar Osmanlı arşivlerinde mevcuttur. İşte bu hayrat geleneği 350 yıllık bir gelenektir. Yıllardır süregelen bu geleneğin yaşatılması ve özüne uygun olarak yapılması manevi şahsiyetiyle aramızda bulunan AliBaba'nın ( Şâzeli AliDede) vasiyetine hürmettir. Allah ondan razı olsun AliBaba peygamber soyundan gelen ve Şazeli Tarikatının da Urfa'daki temsilcisidir. Babası Hasan İbnü'l Kasım'da, Hasan'ı-Şâzeli bu tarikatın kurucularından olup dünyaya kurukahve "Kahvecilik" geleneğini kazandırmış önemli bir şahsiyettir.
Karaköprü'de bu gün; eğer Hasan, Hüseyin ve Ali isimleri çok fazlaysa işte bu tarihi gelenekten gelen manevi duygulara ve düşüncelere hürmetendir. Burada yaşayan insanlar çocuklarının isimlerinde bu güzel insanların hatıralarını halen yaşatmaya çalışıyorlar. Karaköprü eskiden bir köydü yani karyeydi, sonra 12 Haziran 1992'de belde oldu. Şehre çok yakın olmasından dolayı son yirmi yılda çok büyük bir değişim dönüşümle karşı karşıya kaldı. Şimdi koca koca apartmanların dikildiği bu beton yığını görüntüsünün yerinde nar, kaysı, şeftali, sebze ve türlü türlü yemiş yetiştirildi. Mevsimler geçmiştir, aylar ayı, yıllar yılı kovalamıştır, geceden sonra gündüz gelmiştir ve "mahkeme kadıya mülk olmamıştır" sözü yüreklerimizi rahatlatmıştır. Her şey özüne inkılâp eder düsturuyla ne kadar bozguncu varsa; o kadar da gönül yapan insan vardır. Fakirin umudu olmuştur bazı gönüller.
"Her seher besmeleyle açılır dükkânımız/Hazreti Şâzelidir pirimiz üstadımız." mısralarıyla Karaköprü de yapılacak olan AliBaba hayratını orada yaşayan AliBaba'nın torunları tertip eder olunmuştur. Aylar önceden yapılan hazırlıklar ve planlamalar. Köyün büyükleri bir (ihtiyar heyeti)tertip komitesi oluşturur. Aklı başında olan insanlar görevlendirilir ve her kapıdan yardım istenir, herkes kendi hükmüne göre bir şeyler vermeye çalışır ve en fakirinin bile bir şeyi yoksa birazcık tuz verirdi. Kimisi parasıyla yardım ederdi kimisi gücüyle… Evet, o gün gelip çattığında sabahın erken saatlerinde sabah namazı AliBaba Camiinde birlikte, omuz omuza kılınırdı.
Namaz sonrasında kazanlar kaynamaya başlanırdı Ali Baba Camiinin önünde. Köyün önünde düğün, dernek, şenlik havasında nefis yemek kokuları yükselirdi semaya. Tekbirler eşliğinde yemekler pişirilir hazırlıklar yapılırdı. Camii imamı köylüyü davet ederdi hayrata. Sofralar kurulurdu köyün önünde, AliBaba bereketi katılan leziz yemeklere herkes Bismillahla başlardı ve fatihasını vererek bitirirdi görevini. Bu bir görevdi orada yaşayanlar için aslında. Bu hayratın en güzel yanı da fakir fukara, garip guraba, ellerinde sitilleriyle, ufak kovalarıyla bu bereketten doldurup evlerine götürmeleriydi.
Çoluğu-çocuğu, ihtiyarı-delikanlısı, zengini-fakiri, dostu-düşmanı ve Kürdü, Türkmeni, Arabı, Sünnisi, Alevisi fark etmez herkes bu hayratta bir araya gelir ve dillerinden dualar, fatihalar düşmez ve herkes AliBaba'nın ruhunun şad olması için çırpınırdı, çaba gösterirdi. Okunan mevlitten ve salât ve selamlardan nasiplenmek isterdi bütün köylü. Bu hayrat yapılmadığı zaman ise musibetlerin çoğalacağı, kıtlığın geleceğini de herkes adı gibi bilirdi. Çünkü Karaköprü Ali Baba'nın vakfiyesiydi, yani bir vakıftı. Bundan dolayı da bu hayratın yapılması bir sorumluluktu, bir mecburiyet gibi bilinir, düşünülürdü, vessalam…
Not : Şazeli AliDede 17.yy.' Urfa'da yaşamış Şazeli Tarikatı Şeyhidir. Hali'lür-Rahman kabristanındaki türbe içindeki bir pakette Osmanlı Padişahlarından IV. Murat'ın 1639 Bağdad Seferine giderken, Şazeli Ali Dede'ye misafir olduğu ve padişahın AliDede'ye ihsanlarda bulunduğu yazılıdır. AliDede Afrika'dan İstanbul'a gitmiş ve Erenköy'e yerleşmiştir. Daha sonra Urfa'ya gelip Hali'lür-Rahman civarına yerleşmiş ve medrese-tekke açmıştır. Padişahın verdiği Beraata (Yazılı Tapu Belgesi) göre Afrika'da yaşayan Şazeli Tarikatı kurucusu Şâzeli Hasan Dede evlatlarındandır. Padişah IV. Murat, AliDede'nin müracaatı üzerine Karaköprü Köyünü AliDede'ye bağışlamıştır. Bu Berat şu an Karaköprü Merkez Mahallesinde AliBaba Camiinde çerçeveletilmiş halde asılı bulunmaktadır. Beratın altında devrin büyük devlet adamlarının ismi yer almaktadır. Beratta geçen Mehmet Paşa, Sadrazam Gürcü Mehmet Paşa'dır. Şâzeli AliDede'nin evlatları yakın zamana kadar hala şeyhliğe devam etmişlerdir.