Dünden devam…
Aslında gerçek, bu efsanelerden çok farklıdır. Eski bir pagan geleneği, kilise tarafından Hıristiyanlaştırılmaktadır. Eski Roma'da "Lupercalia"adında bir festival var. Bu da şubat ayının tam ortasına tesadüf ediyor. Pagan (çok tanrılı din) inancına göre 14 Şubat tabiatın tekrar uyanmasının; yani Bahar'ın başlangıcı kabul ediliyor. Bu kabulün arkasında güvercinlerin âşk mevsiminin başlangıcı var. Rumî takvimi Miladî takvimle eşlersek, bizim mart kedileri de bu aya denk geliyor. Aslında bu festivalde, Romalı tabiat tanrısı Faunus'a ithaf ediliyordur. Romanın kurucuları olan Romus ve Romulus'a bir dişi kurdun annelik yaptığı efsanenin geçtiği kutsal mağara önünde keçiler ve köpekler kurban ediliyor. Burada keçi canlanmayı, köpek ise üretkenliği ifade ediyor sembolik olarak. Aynı festivalde genç kızlar ve delikanlılar bir araya geliyorlar. Normal hayatta birbirlerinde uzak duran gençler, bu festival vesilesiyle yan yana gelebiliyor. Her genç kızın adı bir kâğıt parçasına yazılarak katlanıp bir çömleğe atılıyor. Sonra piyango çekiliyor. Delikanlı hangi ismi çekerse akşama kadar o genç kıza arkadaşlık ediyor. Bu arkadaşlıkların bir kısmı evlilikle sonuçlanıyor, bazıları da ayrılıklarla… Bu gelenek ile yine pagan kaynaklı bizdeki hıdrıellez ve nevrûz kutlamaları arasında fark yoktur. Aynı durumu sembolize ediyor aslında, tabiatın uyanışı ve üretkenliği.
498'de yani tam iki asır sonra Papa Gelasius, pagan Roma âdeti ile St. Valentine'i birleştiriyor ve 14 Şubat'ı "Valentin Günü" olarak ilan ediyor. Kilisenin bir zamanlar yasakladığı, sonradan yani tam iki asır sonra resmileştirdiği bu gün uzun yüzyıllar orta çağ boyunca kış uykusuna yattıktan sonra, 18. Yüzyıl başlarında yeniden canlandırılıyor. Bu tarihlerde sevgililer 14 Şubat gününde küçük not ve hatıra alışverişinde bulunuyorlar. Günün anlam ve önemi, sevgililerin küçük kâğıtlara yazdıkları ve karşılıklı olarak yazdıkları duygu ve sevgi ifade eden notlara odaklanıyor. Sonrasında hazır basılı kartlar piyasaya sürülüyor. Postanın yaygınlaşması ve ucuzlaşması bu melankolik günün popüler olmasını tetikliyor. 1840'lı yıllar bir dönüm noktası oluyor bu gün için. Ticari zekâya sahip bir girişimci olan Ester A. Howland, ilk "Valentine Kartını" basarak bu işi duygusal bir endüstriye dönüştürüyor. Eğer halen bu tür gelenekler, günler ve ritüeller için mutlaka bir tanrı arıyorsanız, çok tanrılı dinlerden biri olan "serbest piyasa tanrısı"na ve "piyasa ekonomisi dini"ne müracaat etmeniz gerekiyor. Aşkları ve sevgileri bile özelden çıkarıp standartlaştıran, basit bir tüketim aracı haline getiren, sevgiyi ve aşkı maddeye boğan günümüz insanın sevdiği insana aldığı pahalı yüzükler, güller ve arabalar sizce ne kadar saf ve temiz? Bu sembolize edilmiş günü ise sıradanlaştıran ve kitleleştiren serbest piyasa ve medya dışında bize, bugün hakkında mesaj veren başka bir kaynak var mı sizce?
"Siyah kaküllerin dökmüş
Kızıl güllere güllere
Yarim gözlerini dikmiş
Tozlu yollara yollara
Gel Ayvaz'ım dolaşalım Çamlıbelleri belleri…"
Düşünün birazcık Köroğlu'nun dilinden söylenir bu dörtlük. Sevgili, bilir Köroğlu'nun atının çıkaracağı tozu. Günlerce bekler, yiğidinin geçeceği yolların tozlarını gözler. İşte bu Köroğlu'dur der. Ondan başkası çıkaramaz bu tozu. Şimdilerde beş dakikalık bir gecikme, değer arz etmeyen basit bir hediye ayrılıkların en büyük sebebi olabiliyor. Genç kızlarımızın rüyalarını dizi karakterleri tiplemesiyle masum yüzlü ahlaksızlar süslüyor. Gayrimeşru ilişkiler değer tanımaz medya tarafından meşrulaştırılıyor. Genç erkeklerimizin rüyaları ise somutlaştırılmış, yalnızca cinsel bir metaya büründürülmüş dizi karakterleri ve haram geceli hayatlar süslüyor. Haramlar, masum gösteriliyor, helal olan ise ayıplanıyor. Ve biz dindar bir gençlik yetiştirmekten bahsediyoruz bu olanlardan sonra. Muhafazakârlığı, İslami yaşamla özdeşleştirip insanlara rahat rahat pazarlıyoruz. Bütün değerlerimizi ise reyting uğruna alt üst ediyoruz.
Aşkın, sevginin, sadakatin ve birlikte yaşanılacak hayatın bile tüketilebilen bir maddeye dönüştüğü, duygusal bağların parayla birbirine bağlandığı günümüzde, derin duyguların ve temiz aşkların yaşandığı, özenle ve sırla sakladığımız mektupların yerini şimdi değeri fiyatıyla ölçülen hediyeler alıyor. Aşk'ı fasonlaştırıp, tek sermayesi duygu olan kalplerimizi ticari bir anlayışla tüketiyoruz. Şiirin, sanatın; ruhumuzu sarıp sarmalayan estetik kaygıların yaşanması gerekirken yüreğimizde, bunların yerlerine paranın, maddenin ve şehvetin acımasız kuralları yer buluyor. Bütün bu olanlar ise duyguları temizce, menfaatsizce yaşamamıza izin vermiyor. Evet, koskoca bir yılda, "bir güne sığdırılan aşk" kaç günde tüketilir sizce? "Hasretinden prangalar eskittim" diyebilen sabırlı şair, gözlerini Köroğlu'nun atının tozunun hızına diken sevgili nerede şimdi?
" Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan
öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi,
Ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz"
(Murathan MUNGAN)
Sevgiyle kalın, ilk günkü AŞK'la yaşayın inşallah..
-SON-