M. Sarmış: Burada çok fotoğraf var. Bazıları çok özel, tarihi nitelikte. Böyle birbirine yapıştırmışsınız. Yıpranıyor, yarın kaybolup gider, yazık olur.
S. Savaş: Bir şey olmaz. Gelip çekerler. Bak şurada Rufai şeyhi Nuri Baba'nın da resmi var. Urfa'nın Kurtuluşu sırasında çekilmiş. Yanında Kör Ası var. Onları tanıyor musunuz?
M. Sarmış: O fotoğrafı biliyorum. O iki zatı da tanıyorum. Kör Ası'nın torunu ile de kısa bir röportaj yaptım. Ama size esas Nuri Baba'yı soracağım. Daha doğrusu Rufailiği… Siz de Rufai tarikatına intisap etmişsiniz.
S. Savaş: Evet. Yusuf Halfe'nin müridiyiz. Nuri Baba'nın halifesi…
M. Sarmış: Nuri Baba değil de Yusuf Halfe…
S. Savaş: Nuri Baba'nın adını duyardık, ama ona yetişemedik. Biz çocukken ölmüş.
M. Sarmış: Peki nasıl oldu bu tarikat işi?
S. Savaş: Vallaha severdik. Ailece giderdik.
M. Sarmış: Ailece derken babanızı mı kastediyorsunuz?
S. Savaş: Yok, babamın alakası yok. Ben, bizim çoluk çocuk, hepimiz… Yusuf Halfe'nin ismini bizim Yusuf'a koyduk.
M. Sarmış: Yusuf Halfe ile nasıl tanıştınız?
S. Savaş: Dükkânı Alay Sokak'taydı. Marangozdu, haphap (takunya) maphap satardı. Bizim dükkânımızın da orada olduğunu söylemiştim. Komşuyduk yani. Gelip giderdi yanımıza. Ailecek sevdik.
Mahmut Temizoğlu: Teyzem de (Sait Savaş'ın eşi) çok severdi.
S. Savaş: En çok o severdi. Yusuf Halfe'nin en iyi müridiydi.
M. Sarmış: Sohbetlerine, zikirlerine katılıyor muydunuz?
S. Savaş: Tabii.
M. Sarmış: Ne zamana kadar?
S. Savaş: Yusuf Halfe ölünce yerine oğlu Ahmet geçti. O da şu hastalık vardı ya, korona mıdır, nedir, ondan rahmetlik oldu. Ondan beri gitmiyorum. Kimse de gitmiyor. Yani üç beş sene evveline kadar gidiyordum. En son bizim Mahmut'un (büyük oğlu) kızı evlenirken Ankara'ya gitmiştim. O gün de onların (Ankara'daki Rufailerin) toplantısı vardı. Gittim, iştirak ettim.
M. Sarmış: Bir ara Urfa'nın bazı hocaları ile sıra gezmişsiniz.
S. Savaş: 1960'larda…
M. Sarmış: Kimler vardı sıranızda?
S. Savaş: Şıh İbrahim. Şıh Übeyt. Şıh İbrahim Pazar Camii'nin, Şıh Übeyt Ulu Cami'nin müezzini idi. Halfetili Hacı Emmi derdik, bankada memurdu. Kadir Usta, Kara Mustafa, Uncu Hacı Mustafa… Çok arkadaşımız vardı. Hepsinin adını hatırlamıyorum.
M. Sarmış: Ne kadar sürdü o sıranız?
S: Savaş: Beş sene kadar sürdü. Sonra ölen oldu. Yaşlanıp gelmeyenler oldu. Dağıldık. Bıraktık.
M. Sarmış: Başka sıranız olmadı mı?
S. Savaş: Oldu. Bu sefer ülkücülerle, MHP'lilerle sıra gezdik. Eskiler tabii. İbrahim Ünlü, Kadir Özbey, daha birçok arkadaş. Geçen seneye kadar devam ettik. Bu sene başında da Ömer Akkaya ve Mehmet Işık yanıma geldi. "Sıra başlıyor, yine gel." dediler. Dedim "Ağam gelemem. Beni hoş görün." Kızım rahatsız. Onu evde yalnız bırakamam. Onların evleri Karaköprü'de, benim arabam yok. Her seferinde beni götür, bir daha getir, hoş değil. Gitmedim.
M. Sarmış: Sizin Kısaslı Alevi vatandaşlarımızla da çok yakın ilişkileriniz varmış.
S. Savaş: Çok dostum vardır onlardan. Yanıma çok giderlerdi gelirlerdi. Hepsi iyi insanlardır.
M. Sarmış: Eyvallah! Fakat aranızdaki ilişki nasıl gelişti? Onu anlamak istiyorum. Onlar köyde, siz şehirdesiniz.
S. Savaş: Dükkâna gelirlerdi. Müşteri olarak. Zamanla dost ahbap olduk. Onlardan Ali Rıza Olgun diye biri vardı. Hekimdede'de otururdu. Onların büyükleri. Onunla çok samimi idik. Herhalde Köy Hizmetleri'nden emekli oldu. Babası Sefer Ağa Kısas'ın muhtarı imiş. Başka bir muhtarları daha vardı; Mustafa Demir. Onunla da çok samimiydik. Arap köyleri ondan çok çekinirdi. Felaket bir adamdı. Sonra öldürdüler.
M. Sarmış: Şu Canavar Cafer denilen adamın öldürdüğü muhtar. Âşık Sefaî ile yaptığımız röportajda bahsi geçmişti.
S. Savaş: He, he. Allah yardım etsin, bir namus meselesi.
M. Sarmış: Siz Kısas'a gittiniz mi?
S. Savaş: Çok gittim.
M. Sarmış: Yani arkadaş olduğunuz için davet ediyorlar, öyle mi gidiyordunuz?
S. Savaş: Öyle de gittim. Seçim için de gittim. 1977 Seçimleri öncesi. Hasan Köran olayı… Devrin Milli Eğitim Müdürü Sadık Ödemiş…
M. Sarmış: O da milliyetçi bir adammış.
S. Savaş: Milliyetçi, ülkücü... Bir gün beni çağırdı. "Sait senin Kısas'ta oyun var, git çalış, oy topla." dedi. Kalktım Ali Rıza abinin Hekimdede'deki evine gittim. Kısas'ın muhtarını çağırdı. O sonradan öldürülen Mustafa Demir'i. Dedi ki "Bak, Sait gelmiş. Onu razı et." Muhtar dedi ki "Ağam Kısas'ın 1000 reyi var; 200'ünü kendisine vereyim." Şimdi Kısas çok büyüdü, 6-7 bin reyi var. O zaman öyle değil. "Eyi dedik, babana rahmet." Seçim günü Parti'nin önünde duruyorum. Zeynel Aydoğdu'nun emmisi Hasan Abi geldi dedi ki "Hasan Abi araba varsa beni köye götür, reyimi kullanayım." Kendisi ve hanımıyla beraber binip Kısas'a gittik. Muhtar beni görene kadar kolumdan tutup bir odaya çekti. Dedi "Sait, dün gece bizimkiler yakama yapıştılar. Dediler "Hepsini Adalet Partisine ver, MHP'ye verme. Selamet'e ver, ama bunlara verme." Onun için sana 200 değil, ancak 70 rey vereceğim. Benim ailemin reyini." Ne yapalım hiç yoktan iyidir. "Eyi" dedim, "Babaya rehmet." O zamana kadar köyün bütün oyları yalnız CHP'ye gidiyor. MHP'ye 70 rey gelince herkes çok şaşırıyor. "Bu nereden çıktı?" diyorlar. Mustafa Dişli benim onlarla dostluğumu bildiği için "Bu, Hz. Ali'nin oğlu Sait'in oyudur." diyor. Her zamanki gibi işi şakaya vuruyor.
M. Sarmış: O da CHP'li.
S. Savaş: CHP'li ama biz kendisiyle 20 yıl Terziler Derneğinde beraber çalıştık, arkadaşız. Demiştim daha önce. Hoş bir adamdı. Allah rahmet etsin. Eskiden bir samimiyet vardı. Farklı düşünceden olsa da hoşgörü vardı. Bak şimdi DEM Partisinden büyükşehir belediye başkanı olan Celaleddin Erkmen'in babası Emin Emmi benim en iyi müşterimdi. Sağlık Müdürlüğünde çalışırdı, daima elbise dikerdim kendisine.
Mahmut Temizoğlu: Bir de çok inançlı biridir. Babası da anası da… Bütün servetini batırdı orada.
S. Savaş. Yahu siyasete ne servet dayanır, ne köy dayanır. Hiçbir şey bırakmaz. Bak Mustafa Bozcan'la da arkadaşlık ettim. Mustafa Bozcan'ı tanıyor musun?
M. Sarmış: Şu "Balıklıgöl'ü Urfa Kalesine çıkaracağım." diyen Urfa ve siyaset sevdalısı adam değil mi?
S. Savaş: Evet. Beyzo" da derler.
Mahmut Temizoğlu: Belediye başkanı da olmuş.
S. Savaş: Olmadı.
Mahmut Temizoğlu: Seçilmiş diyorlar.
S. Savaş: Sözde seçilmiş. (1948 yılında girdiği bir seçimi kazanmış, mazbatasını almış, ancak daha sonra seçim iptal edildiği için başkanlığı bir gün sürmüştür.) Felaket bir adam. Başında fötr şapka ile bizim dükkâna gelirdi. Köy, kent, neyi varsa hepsini siyaset uğruna batırmış. Artık sonunda ekmeğe muhtaç olmuş. Ben kendisinden para almazdım, beleş dikerdim. Allah rahmet etsin. Yani diyeceğim, siyasete hiçbir şey dayanmaz.