ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Sizin bir de televizyon programlarınız olmuş.
M. Karakaş: Yusuf Sabri Dişli gelip teklif etti. Edessa Televizyonu'nda Urfa'daki en ünlü türbeleri anlatacaktım. Önce niyetim yoktu. Sonradan kabul ettim. 2010 yılının Ramazan ayı idi. O zaman yaza denk geliyordu. Ağustos ayıydı. Çok sıcaktı. O sıcağa rağmen bazı türbeleri arkadaşlarla beraber dolaştık. Bazılarını onlar gidip çektiler. Sonra stüdyoya girip o görüntüler eşliğinde anlattım. "Yüzyılların Uykusu: Türbeler" adıyla zannedersem 20 bölüm halinde yayımlandı. Millete ne kadar faydası oldu bilmiyorum, ama bana çok faydası oldu. Açık söyleyeyim, ben küçüklüğümden itibaren çekingen bir adamım. Toplum içinde konuşmayı pek beceremem. O televizyon programları sayesinde toplum içinde konuşma cesareti kazandım. Bunu da sağlayan Sabri Dişli olmuştur. Yoksa üç beş kişi karşında bile konuşmazdım.
M. Sarmış: Öğretmenliğe rağmen…
M. Karakaş: Evet, öğretmenliğe rağmen... O kadar kitap okumama ve yazmama rağmen… Sohbetimiz sırasında zaman zaman arz ettim. Çocukluğumdan beri çekingen, kendi halinde biriydim. Öyle bir heyecan vardı ki, çok iyi bildiğim halde konuşamazdım. Bunu tam olarak olmasa da aşmamda o televizyon programlarının çok faydası oldu. Bu yüzden Sabri Dişli'ye minnettarım.
M. Sarmış: Sabri benim liseden sınıf arkadaşımdır.
Bu arada sormuş olayım: Öğrencilerle aranız nasıldı?
M. Karakaş: İyiydi. Çok öğrencim hâlâ beni gördüğü zaman elime sarılır. Sevgisini, saygısını ifade eder. Sağ olsunlar. Ben de onlara dua ederim.
M. Sarmış: Bazı ulusal televizyon kanallarına da çıkmışsınız diye biliyorum.
M. Karakaş: Evet, bir iki sefer oldu. Bir keresinde Mehmet Kurtoğlu ile birlikte Ülke Televizyonu'nda Sadık Yalsızuçanlar'ın misafiri olduk. Sanıyorum programın adı "Açık Deniz" idi. Tasavvuf üzerine konuştuk. İki sefer de Semerkant Televizyonu'na çıktım. Hani onların Mostar Yayınevi benim İslam âlimleri ile ilgili kitabımı basmıştı ya, o vesile ile davet etmişlerdi. Orada da İslam medeniyeti üzerine konuştuk.
M. Sarmış: Ali Sözer'in programına mı çıktınız? Ali Bey, bir zaamanlar Harran Üniversitesinde öğrenci idi. Çok gayretli bir arkadaştı. Biz de zaman zaman görüşürdük. Sonra Semerkant TV'ye geçti.
M. Karakaş: Evet. Kitaplarımın yayımı konusunda da o yardımcı olmuştu zaten.
M. Sarmış: Sevgili Hocam! Artık sonlara geliyoruz. Şimdi ne yapıyorsunuz? Hayatınız nasıl geçiyor?
M. Karakaş: Şu anda rahmetli Emin Ergin'in kütüphanelerle ilgili bir yazısını bilgisayara geçiriyorum. Az kaldı.
M. Sarmış: 77-78 yaşındasınız. Allah hayırlı ömürler versin. Bugüne kadar çok şey yaptınız. Yine de şimdi geriye dönüp baktığınız zaman, içinizde ukde olarak kalan, "Keşke şunu da yapsaydım." dediğiniz bir şey var mı?
M. Karakaş: Bazen düşünüyorum, ama aklıma çok bir şey gelmiyor. Büyük adamların çoğu Urfa'dan çıkıp İstanbul'a gittiler. Nabi Hazretleri gibi. Büyük balık, büyük denizde olur. Biz onu yapamadık, burada kaldık. Burada kalınca da bu kadarını yapabildik.
M. Sarmış: Şu anda herhalde daha çok evde vakit geçiriyorsunuz. Davet söz konusu olunca bir yerlere gidiyorsunuz. Daha dün Örenbaş Köyüne beraberce gitmiştik.
Akıllı telefon kullanmıyorsunuz ama bilgisayar kullanıyorsunuz.
M. Karakaş: Evet. İşimi görecek kadar kullanıyorum. Yazı yazıp kâğıda dökebiliyorum.
M. Sarmış: Okumalar devam ediyor herhalde…
M. Karakaş: Kur'an-ı Kerim okumayı ayıracak olursak, ekseri İslam tarihi üzerinde okumaya çalışıyorum. Öğretmenken öğrencilerime de tavsiye ederdim: "Yavrum, Peygamber Efendimizin hayatını iyi öğrenin. İslam'ın özü onun hayatıdır. Önemli olan o. Onun hayatını bilmeyen kimse İslam'ın kapısından içeriye giremez. Mademki Cenab-ı Hak onu "Rahmetenlilalemin" olarak yaratmış. Demek ki rehber o." Onun için ben de siyer ve İslam tarihi kitapları okumaya devam ediyorum. Mesela Asım Köksal'ın "İslam Tarihi"ni okuyorum. Belazuri'nin "Fütuhu'l-Buldan" adlı eserini okuyorum. Ayrıca Osmanlı tarihine çok meraklıyım. İsmail Hami Danişmend'in 4 ciltlik Osmanlı Kronolojisi var, onu okumaya çalışıyorum. Tasavvufi eserler okumaya çalışıyorum. Yani fırsat buldukça okuyorum.
M. Sarmış: Herhalde biraz torunlarınızı seviyorsunuz. Kendinize zaman ayırıyorsunuz.
M. Karakaş: Televizyon da seyrediyorum. Ben bir kere gece çalışmam. Sabah kalktıktan sonra kahvaltı filan hariç, öğlene kadar çalışırım. Öğlenden sonra pek çalışmam. Hele mecbur kalmadıkça gece hiç çalışmam. Şimdi de öyleyim. Geceleri fırsat buldukça televizyon izliyorum.
M. Sarmış: Peki değerli hocam. Çok teşekkür ederim. Allah size sağlık afiyet versin.
M. Karakaş: Asıl ben size teşekkür ederim. Zahmet ettiniz.
-SON-