Bizim Kültürümüzde bir deyim var: İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır. Biraz empati yapalım, iğneyi kendimize batıralım, sonra çuvaldızı başkasına.
Gündemde olan bir konu, suistimale açık, toplumsal bir sorun teşkil etmektedir.
Bizler her birimiz Anadolu'nun güzel bir yerinde konaklarken, işimiz tıkırındayken, işimize rahatça gidip gelirken, sosyal statümüz yerindeyken, eş ve dostlarımızla sıcak yuvalarımızda otururken, çocuklarımız bizim iş dönüşümüzü yürekleri ağızlarında olmayarak beklerlerken, o bekleyişin mutluluğunu yaşarken... Birden büyük sorularla yüklü büyük facialarla karşılaşıyorsunuz. Adına halk devrimi mi dersiniz, uluslararası küresel gücün, Ortadoğu'yu yeniden dizayn ettiği fikrini mi taşırsınız?
Ansızın bir şeyler oluyor. Kendinizi korkunç bir savaşın kucağında buluyorsunuz. Birden sahip olduğunuz değerlerin hepsini kaybediyorsunuz: İşinizi, sosyal statünüzü, ailenizin bir kısmını... Ve aileniz parçalanıyor.
Siz bu durumdayken birileri çıkıp size kucak açıyor, sizi mühacir diye nitelendiriyor. Onurunuzu rencide etmeden, sosyal ve insani ihtiyaçlarınızı gidererek. Ne kadar hoşunuza gider değil mi? İşte o zaman hayatın yaşanmaya değer olduğunu göreceksiniz! En sıkıntılı günlerde birileri bu alanda size nefes oluyorsa, sizin için büyük bir mutluluktur bu.
Suriye, kentleriyle, tarihi dokusu ile, verimli arazileriyle, petrol fışkıran yer altı zenginliğiyle birlikte yerle bir oluyor. Bütün silah çeşitleriyle halkına ve şehirlerine saldırılıyor.
Savaş uçaklarının bombardımanına, top atışlarına, tank mermilerine, makinalı otomatik silahlar ve kimyasal gazlara hedef oluyorlarsa, bu silahların hepsine maruz kalıyorlarsa, bu halkın en doğal hakkı nedir? Hayatta kalmak için, ölmemek için, çocuklarının hayatta kalması için elbette göçtür. Hicrettir.
Lütfen kınamayalım, hor görmeyelim onları.
Ramazan bayramından kısa bir süre önce Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Suriyelilere, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı imkanı verileceği yönünde bir açıklaması oldu. Kilis'te Suriyelilere bir bayram müjdesi şeklindeki bu açıklama, Suriyelileri sevindirdi. Maalesef bu açıklama karşısında kendilerini olumsuz manada konumlandıran bazı zevat çıktı. Her olumlu açıklama karşısında ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen bu zevat: "Suriyelileri istemiyoruz" diyerek her tarafı velveleye vermek istiyorlar.
Bu yaşananlar, Türkiye'de Suriyeli mültecilerle İlgili yeni bir tartışmayı başlattı. Sosyal medyada, mültecilere yönelik dışlama, ayrımcılık ve nefret suçlarını kapsayan bir kampanya başlatıldı. "Ülkemde Suriyeli İstemiyorum" mahiyetinde bir kampanya, memleketin her kesimine yaygınlaştırılmak isteniyor.
Türkiye'de üç milyon Suriyeli barınmaktadır. Dışlama, ayrımcılık ve nefrete sebep olacak söylemlerin önü alınmalıdır. Bu şekilde devam eden propaganda suçtur, nice suçlara yol açar.
Sosyal medya üzerinden yapılan bu tür sloganların kimin işine yardığına bakmadan önce, bu insanlara: "bu kirli propagandayı yaparken vicdanınız rahat mı?" diye sormak lazım. Rahatsızsa lütfen vazgeçin. Kendinizi başkalarına kullandırmayın! Başkalarının maşası olmayın! Bu kirli suçu işlemekten vazgeçin. Birlikte yaşama ahlakına sahip olun.
Bize yakışan ahlak budur.