Varlığın yaratılışında zıtlıklar vardır. Gece gündüz, sıcak soğuk, yaş kuru, siyah beyaz gibi örneklerde olduğu gibi… Bu zıtlıklar yaratılışların gereği ve hayatın devamı için gerekli karşıtlıklardır. İnsanın tercihi ile gerçekleşen zıtlıklar da vardır. İyi kötü, sert yumuşak... Bu sahada aktif rol alan insandır. İnsan yaptığı tercih neticesinde, ya iyiliği, ya kötülüğü tercih eder.
İyilik kötülük mücadelesi insanlık tarihi ile başlar. İyilik kötülük savaşında iyiliğin takipçileri var olma savaşı vermektedirler…
İnsani muamelede, karşılaştığımız sorunlar karşısında çözüm ararken, bir değerlendirmede bulunuyoruz. İnsanın bize karşı yapmış olduğu bir kötülük olduğunda, bu suçu işleyen kişi için bu kötü bir insan mı diyoruz, yoksa bunu o insanın doğuştan sahip olduğu bazı farklılıklar ile mi değerlendiriyoruz?
Bu Suriyelidir, Arap'tır, Kürt'tür, Türk'tür diye bir sonuca mı gidiyoruz? Yoksa sahip olduğu her hangi bir farklılığı ile mi değerlendiriyoruz? Kısmen tercihinin neticesi olduğu mezheple mi, tabi olduğu din ile mi yargılıyoruz? Kalkış noktamız bu ise yanılgı içindeyiz, kötülüğe hizmet ediyoruz.
Bir kişilik olmaktan çok, bir kalabalığın (sürünün ) tabi olanıyız. İnsan hakkındaki değerlendirmemiz, iyi insan, kötü insan biçiminde olmalıdır. Neye göre iyi insan, kötü insan demeliyiz? İnsanın doğuştan sahip olduğu haklar ve güvenceler vardır: Can emniyeti, mal emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti, din emniyeti, insanın doğuştan sahip olduğu haklardır.
Urfa'da beş yüz bin Suriyeli muhacir bulunmaktadır. Bu muhacirler içinde suç işleyenleri mutlaka olacaktır, insan gerçekliğidir. Suriye'nin kötü olan insanları da bulunabilir. Suça bulaşmaya yakın, suistimale açık olanları da vardır. Muhacir Suriyelilerden birisi suç işlediğinde, insan olarak mı, yoksa Suriyeli olarak mı yaklaşıyoruz? Bütün Suriyeliler suçlu ve kötü mü diyeceğiz? Ahlakımız, vicdanımız bu suçlamaya el verecek mi? Yoksa bu kötü, suçlu bir insandır, deyip genelleme yapmadan, kötü olan budur! diyebilecek miyiz?
Eğer yargılamada bulunurken, kişiyi, sadece işlemiş olduğu suç ile yargılarsak, bu yargılama insani ve vicdani olur; bu konuda Hakkı gözetmiş oluruz.
Tercihimiz olmayan ırk, bölge, dil gibi farklılıklar bizim için başkalarına üstünlük taslama ve çatışma sebeleri değil, birer güzellik ve birer renk olsunlar. Rabbimiz şöyle buyuruyor: 49/13.' Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır'.
Bölgeci, mezhepçi, ırkçı diye kendimizi tanımlamayalım. Böyle bir tanımlamadan kaçınalım; kaçınamazsak, insanlık, vicdan ve adalet gibi değerlerden söz edemeyiz.