Her yeni başlayan gün, ay, yıl ve ömür son bulduğu gibi Ramazan ayı da son buluyor; işte sonlarına ulaşmış bulunuyoruz. Her varlığın zevali gibi Ramazan ayı da zeval günlerine yaklaştı.
Ramazan ayının bize kazandırdığı özellikler nelerdir, bu özeliklere isim koyabiliyor muyuz, bunları somutlaştırabiliyor muyuz?
Her emeğin bir karşılığı vardır. Ramazan ayında her Müslüman'ın emeği ve çabası olmuştur. Ramazan ayının hasılatına dönüp baktığımızda toplumsal ve bireysel hayatımıza kalıcı olarak ne gibi özellikler kazandırmıştır?
Her yaşadığımız anın muhasebesini yapmalıyız. Muhasebe yapmaktan kaçınmamalıyız. Yoksa zarar eden biz oluruz. Telafisi olmayan bir zarardan Allah'a sığınmalıyız. Bu minvalde rehber edineceğimiz büyüklerimizin tarihi ve güzel sözleri vardır. Bu sözlerden sadece bir tanesi: Hz Ömer (ra) şöyle buyuruyor: 'Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz'. Amelleriniz mizanda tartılmadan önce siz onları vicdanınızda tartın. Yaptığınız amellerin muhasebesini yapıp hayatınıza yeni bir strateji, yol haritası belirlemelisiniz, hikmete dayalı bir hayatınız ve yaşantınız olmalıdır.
Kimisi nasiplenip Ramazan ayını oruç tutarak, Kuran okuyarak, teravih namazlarını kılarak, fıtır zekatını vererek vb. ibadetlerle kendi vecibesini yerine getirdiği inancı ve mutluluğunu yaşar. Ramazan ayı ile gelecek seneye kadar vedalaşır. Der ki: 'Yarabbi, bizi diğer ramazana ulaştır'. Peygamberi bir duada bulunur.
Güzel bir temenni. Doğal olan da budur. Ama bununla yetinmesek ve daha fazlasını yapmaya gayret etsek, ne kadar iyi olur!
Ramazan'da hiç bizim iç yolculuğumuz oldu mu, biz kalbi hastalıklarımızı görebildik mi, kibir ve benciliğimize terbiye ve ayar verdik mi?
Kibirli olan bencil olur. Benciliği Ramazan ayı terbiye eder. Nasıl mı? Benciliğin panzehiri paylaşmaktır. Ramazan ayının bize kazandırdığı en büyük özelik: Sofrayı, sevgiyi, zamanı, imkanı, acıyı, mutluluğu ve faydalı ilmi paylaşmaktır. Ramazan'ın anlamı paylaşmak ve açın halinden anlamaktır. Bu paylaşmayı bütün hayata serpiştirmekle anlam kazanır Ramazan.
Konu ile ilgili şahidi olduğum bir anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum: Ramazan ayının 15. günüydü, yer Urfa'nın en işlek yeri Kara meydan caddesi: Seyyar satıcıların durduğu Kara meydan camisinin yan tarafı. Seyyar satıcılar o alanda meyve satıyorlar. Çürük olan meyveleri de çöpe atmak için bir kasaya topluyorlar. Bir de ne göreyim; o işlek cadde, insan selinin aktığı yer; hayır, bereket ayının vuku bulduğu bir zaman diliminde şöyle bir sahne gerçekleşiyor: Çöpe atılacak çürük meyvelerin üzerine 6 çocuk üşüşmüş, öyle bir iştahla saldırıp yiyorlardı ki, Allah bilir ne zamandan beridir bir şey yememişlerdi!
Bu sahne, insanlık vicdanın çürüklüğünü, toplumsal iyilik duygusunun çürüklüğünü gözler önüne seriyordu.
Evet, bu sahne, Ramazan ayında paylaşma ruhunun ölü resmi gibiydi. Paylaşma ruhunu yeniden diriltmenin yolunun Ramazan ayını hakkı ile idrak etmekten geçtiğini bize gösteriyordu yaşananlar.
Filli olarak açın halinden, yoksulun halinden en üst düzeyde anlamanın gerektiği ay Ramazan ayıdır.
Yazımı şu anlamlı sözle bitirmek istiyorum: Paylaştıklarımız kadar insan olma ve insan kalma imkanına sahibiz. (Ömer Özgül)