Bir vefatta taziye, taziye sahibinin evinde yapılırdı, daha çok.

Şehirde olan için bu sıkıntıydı, ilçede yaşayan için farksız. İlçede yaşayanlar, tek ya da çift katlı avlulu evlere sahip oldukları için şehitliğe nazaran daha rahat sayılırdı.

Köylerde geniş alanlar olduğu için, taziyelerde sıkıntı olmazdı.

Önceleri yer yokluğu ve darlığından çadırlar kuruldu, taziye evinin yakınlarında. Bu hem gelenleri yemekle ağırlamak hem aynı anda sayısı yüzü aşan misafirin rahat etmesi içindi.

Kış mevsiminde çadırlara soba konuldu, yaz mevsiminde etrafları açıldı.

Nihayetinde sandalye, sehpa çevreden, kahvehanelerden sağlanırdı.

Önceleri taziye evine kesimlik küçükbaş hayvan, yağ, şeker olmak üzere gelenlere külfet oluşturan yardımlar kaldırıldı.

Bir çok yerde yemek vermelerin önü kesildi. Gelen kimse, çay ya da acı kahvesini içip, baş sağlığı dileyerek, insanî ve dinî görevini yerine getirdi.

Haftalara, haftaya yayılan taziye üç güne sığdırıldı.

Bazı taziye sahipleri halen adet olduğu üzere yemek ikrâmını vermeye devam ediyor.

Taziyeye farklı bakış getiren Urfa oldu.

Vefat anında birçok sıkıntı doğuran taziyelerin kabulü için herkese açık evler yapıldı. Bir dernek etrafında şekillenenler, kadın ve erkek olmak üzere taziye evleri inşa etti.

Urfa'dan ülke geneline yayılan taziye evleri, şimdi camilerin müsaid olan bölümlerini de içine aldı.

Taziye evlerinin yaygınlaşması ile yemek sektöründe birçok işletme, düğun- nişan ve toplantı amaçlı toplu üretime taziye evlerini de kattı.

Birçok cenaze defninde taziye evi belirlenirken, toplu yemek üretimini yapan işletmelere de müracaat edilir oldu.

Köylerde bile artık kazanlar kurulmuyor, bu telâş içinde yemekler yapılmıyor. 

Dikkât çeken bir husus, hazır içme sularının taziyede en çok tüketilen içecek olması.

Köpük tabir edilen tabldot yemek kapları, plastik kaşık- çatal, kolaylık sağlıyor, taziye sahibine.

Geleneğimizde taziye evine gidişleri hatırlarız...

Taziye evine yakın olan çevrede sessizlik hakimdi.
Giyimde ve kuşamda aşırılık olmazdı.
Taziye evinin yemek ihtiyacı komşularca  karşılanırdı.

Taziye süresince akraba ve komşular işlerine gitmezdi.

Uzak yoldan gelen kim varsa akşamları komşularda misafir edilirdi.

Elbette bu güzelliği yaşamış olanlar bilir.

Her değişim, güzel kimi hasleti de ortadan kaldırabilir.

ŞEHİR ve TAZİYE konusu oldukça önemli...

Bizimkisi sadece konuya giriş için birkaç cümle...

Salgın öncesi başlayan telefonla baş sağlığı dileme, şimdi mecburîyettendir.

Özellikle sanal ortamda taziyelerin ilanı sıklaştı.

Elbette ölüm, acıdır.

Tanıdığımız, tanımadığımız sanal ortamda vefat haberi duyduğumuzda baş sağlığı diliyoruz.

Geçende hasta birisi için, "Rahmet diliyoruz." dedik.

Eleştiriler diz boyu.

Değerli okur, rahmet diri olan için dilenir.

Vefat edene rahmet dilemek, bir duadır.

ŞEHİR ve TAZİYE derken, şehirlerimize de rahmet diliyoruz, bu arada.

Nihayetinde şehir, ilçeleri ve köyleriyle merkeziyle yaşadığımız yerdir.

İçinde yaşayan insana, hayvana, bitkiye, dağa ve taşa...

Elbette farklı inanç ikliminde olan insanımızın da taziye biçimleri vardır. Onların da acılarını paylaşmak esastır. Hangi inançtan olursa olsun. Bunu unutmamak gerekir.

Rahmet kucaklayıcıdır.

Ondandır, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da her gelenle Fatiha okunur, her gidenle Fatiha...
Kimileri, günde binleri geçen Fatiha okunmasından niçin aciz?

Her Fatiha okununca, hamd için kime teşekkür edilir, hamdin kime ait olduğu dile getirilir?
Kupkuru, " Başın sağ olsun!.." demek, bize yetmiyor.