Derince düşünmek, hayata, olgu ve olaylara kuşatıcı, ilkeli bakmak; bütüncül bir amentüye sahip olmanın kaçınılmaz bir sonucudur. Yüzeyselsel düşünmek, hayata, olgu ve olaylara bir bütün olarak bakamamak, kısa vadeli hesaplar peşinden koşmak da bir temel düşünceye sahip olmamanın getirdiği bir sonuçtur.
İnsanlık ailesini bir bütün olarak ele almak, etnik köken ve coğrafyalar gözetmeden bütün bir insanlık ailesi için çözümler ortaya koymak, kuşatıcı evrensel bir amentüye sahip olanların başara bileceği bir iştir. Öyle ki; meydana gelen büyük hadiseler, beklenmedik alt-üst oluşlar onları savurmaz. Zira onlar kısa vadeli hesaplar peşinde değildirler. Aksine bütün bir insanlık ailesi için kalıcı köklü çözümlerin, asırlık ve belki milenyumluk hesaplar peşindedirler.
Gerçek şu ki etnik, ırkçı, vatancı, mahalli ve hayatı dini ve ladini diye ayıran düşünceler, kuşatıcı olmayan güdük düşüncelerdir. İnsanlık ailesine bütüncül çözümler sunmaktan aciz düşüncelerdir. Ya bir etnik kökenin veya bir coğrafyanın/bölgenin menfaatini gözeten çözümlere odaklanan düşüncelerdir. Bu nedenle başka bölge veya etnik kökenlerin menfaatine dokunulması kaçınılmaz olur. Böylece sonu gelmez etnik ve bölgesel kavgaların, kargaşaları ve savaşların fitili yakılmış olur. Yani aslında çözüm diye ortaya konan şey mevcut sorunun kuluçkaya yatırılmasıdır ki bir müddet sonra beraberinde daha bir çok sorunla birlikte geri döner.
Niyetleri sorgulamayı bir tarafa bırakırsak, hayatı dini-ladini diye ayıran laik etnik, mahalli veya en fazla bölgesel bazda çözümler ortaya koyma tabiatında olan bir anlayış mevcuttur. Buna karşılık hayatı ve insanlık ailesini kelimenin tam manasıyla bir bütün olarak ele alıp onlara biraz geç ve zahmetli de olsa kalıcı evrensel çözümler için koşturan bir anlayış da vardır.
Acelece güdük, geçici etnik ve lokal çözümde diretenler, herkesin işine yarayan kalıcı evrensel çözümde ısrar edenleri ütopik davranmakla, reel politik davranmamakla suçlayıp dururlar. Bu kesimin gerçeğe uygun bir tavır içine girmek ile reel politik bir tutum sergilemeyi bir birine karıştırdığı ortadadır. Nitekim gerçeğe uygun bir tavır içine girmenin manası; sorunu mevcut durumdan alıp onu bir amentü doğrultusunda çözüme kavuşturmayı ifade ederken, reel politik tutum sorunu mevcut durumdan alıp yine mevcut şartlar doğrultusunda çözmeyi ifade etmektedir. Evet birincisi daha zahmetli ve belli bir süre alacağı açıktır. Lakin peşinden kalıcı bir çözüm getirir. Reel politik tutumun ortaya koyduğu çözüm ise şartlar değiştiğinde çözümün kendisi bile sorun olacaktır.
Bu perspektifle Aynelarap / Kobani meselesine bir göz atalım! Şimdi biz bu sorunu dünyada ve Orta Doğuda meydana gelen evrensel boyuttaki siyasi hadiselerin bir parçası olarak mı, yoksa etnik mahalli bir mesele olarak mı ele alacağız? Kalıcı bir çözüm isteyen bir insanlık meselesi olarak mı yoksa, Aynelarap / Kobani halkı ile sınırlı etnik bir mesele olarak mı algılayacağız? Gerçek şu ki algı biçimimiz ortaya koyacağımız çözüm konusunda belirleyici bir fonksiyon icra edecektir. Etnik, mahalli bir sorun olarak algılamamız ilk etapta işimizi kolaylaştırabilir. Ancak aynı zamanda kalıcı bir çözüm ortaya koymamızın önünde de bir engel teşkil edecektir.
Evet ! Aynelarap / Kobani süregelen insanlık meselesinin bir parçasıdır. Batının asırlardır devam eden sömürgeci politikalarının Arabıyla, Kürdüyle ve Türküyle bizi birbirimize kırdıran en çirkin bir versiyonudur. Daha asırlarca bu toprakların doğal zenginlik kaynaklarını çalıp çırpmayı sürdürme çabalarıdır. Meseleye böyle bütüncül baktığımızda onun köklü ve kalıcı çözümüne ulaşmamız kolay olacaktır. Çözümün topyekun sömürgeci güçlere, onların dayattığı siyasal çözümlere karşı gelerek bu topraklarda yaşayan halklara asırlarca rahmet olan İslam amentüsünde olduğunu hatırlayacağımızdan kuşku yoktur. Eğer bu gerçeğin önünde IŞİD bir engel olarak duruyorsa onu da bertaraf etmenin en kestirme yolu onun üzerinden İslam'a saldırmak değil onu ortaya çıkaran şartları bertaraf etmektir. Gemisini kurtaran kaptan mantığıyla her ırk her bölge kendi başının çaresine bakma fikriyle hareket etmeye devam ederse bu günümüzü bile aratacak hadiseler kapıdadır demektir.
Gerçek şu ki; Batı İslam'ın hayata dönmesine engel olmak için iki yönlü bir fikri mücadele yürütmektedir. Birincisi İslam'ı Batı değerlerine entegre etmek, ikincisi; onu terörize etmektir. İki yönlü yürütülen bu fikri siyasi ve askeri mesainin tek bir amacı vardır; o da sömürmeye mani teşkil edecek İslami hareketleri marjinal kılıp yok etmektir.
Batı açısından İslam'ın terörize edilmesi ve ya Batı değerlerine uyumlu hale gelmesi sömürge olarak kalmamızın yegane teminatıdır. Bu amentünün ezeli mü'minleri olan bizlerin onların bu mesailerini boşa çıkarmamız, kurtuluşumuzun başlangıcı olacaktır.
Şimdi yol ayırımındayız. Ya başta ABD olmak üzere Batı'nın oyuna gelip kuşatıcı ve kucaklayıcı olmayan etnik ve ya bölgesel temele dayalı köksüz çözümlerin peşinden giderek helak olacağız. Ya da geçmişte olduğu gibi tek bir ümmet olarak tek bir siyasi yapının bünyesinde İslam'ın sonsuz aydınlığında kendi geleceğimizi kurmuş olmanın onuruyla yaşayacağız.
" Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini anın. Hani siz birbirinize düşmandınız Allah gönüllerinizi birbirine yaklaştırdı da O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz Allah sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişmeniz için Allah size ayetlerini böyle açıklıyor."
(Al'i İmran;103)
REEL POLİTİK ÇIKMAZI
Mustafa KÜÇÜK
Yorumlar