Kuran'ın alemlere rahmet olarak indirilmeye başlandığı sabır ayındayız.

Sabır; bir tavır, bir duruştur. Sabır; karakter, bir şahsiyet yansımasıdır. Gerçekte sabır; Allah'a imanın, tevekkülün, takvanın toplamından oluşan bir yekûndur.

Selefi salihin (Allah onlardan razı olsun)sabrı; itatta sabır, günah işlememekte sabır ve musibetlere karşı sabır diye üç kategori üzerinden değerlendirmişlerdir. Gerçek şu ki; İslam'a davet her üç nevi sabrı kuşanmayı gerektirir.

Küfür hükümlerinin belirleyici bir faktör olarak sosyal hayatı dizayn ettiği şu zamanda İslami bir hayat sürdürmek imkansıza eşdeğer olmuştur. Zira hayat sosyal bir olgu ve sosyal hayatı düzenleyen küfür hükümleridir. Müslüman da sosyal bir varlık olarak bu cenderenin içinde dinini en fazla bireysel boyutuyla tecrübe edebilen edilgen bir varlık oluvermiştir.

Dini yalnızca bireysel boyutuyla yaşamayı öyle uzun bir süre devam ettirdik ki; bu adeta bizde bir hayat tarzı haline geldi. Bu hayat tarzı; amel ve düşünce dünyamızda tamiri imkansız tahribatlar meydana getirdi.

Kaldı ki; her gün kamusal alanda göz önünde işlenmekte olan onlarca günaha şahit olup bir şey yapamamak münkere ülfet peyda etmemizi sağlamıştır. Hakim olan damokrat ve özgür atmosfer münkere karşı içimizdeki buğzu da söküp almış ve bizi duruma uyun sağlama kertesine getirmiştir.

Diğer taraftan'Kişi inandığı gibi yaşamazsa yaşadığı gibi inanmaya başlar.' özdeyişinin akıbetine uğradık. Ülfet peyda ettiğimiz münker yer yer hayatımıza dahil olduğu gibi düşüncemizde de aşınmalar meydana getirdi. Laiklik şemsiyesi altında İslam'ı bireysel bazda yaşamakla yetinir olduk. Dahası buna ikna olduk. Böylesi eksik ve kusurlu bir hayatı sineye çeke çeke laikliği içselleştirdik.

Bir bütün olarak İslam'ı dava etmeyi terk ettik. İslam'a davette sebat ve ısrar etmeyi bıraktık. İslami bir hayatı yeniden başlatma karalılığımız kırılgan hale geldi. Hak üzere ve hakka davette sabır gösteremez olduk.

İslam dışı düşüncelere tepki gösteremez olduk. Ümmetin devasa sorunları İslami çözüm beklerken biz beşeri çözümlere tahammül etmeyi sabır zannettik. Ümmet devletsiz, başsız, sahipsiz, kalkansız kan ağlarken vakıanın ağırlığı bizi vatancı, bölgeci, hatta ırkçı yaptı da biz fark bile edemedik. İslam üzere kalmakta göstereceğimiz sabrı batıla tahammül etmede, batıl ile idare etmekte gösterdik.

Hilafetin ilgasından bu yana sürdürdüğümüz mücadelemizde sırf ve yalnızca İslam'a çağıran kaç kişi kaldık? İslam'dan başka hiçbir adresi çözüm mercii olarak kabul etmeyen kaç partimiz var? 'İlle de İslam!' diyen kaç cemaatimiz yerinde duruyor? Tek yol İslam diyen kaç STK'mız mevcut? İslam diye haykıran kaç gencimiz var?

İşte bütün bunları oluşturmak sabır isteyen işlerdi. Esas direnmemiz gereken hat bu idi. Her şeyden vazgeçip tek vazgeçemeyeceğimiz şey; bütün kuşatıcılığıyla İslami hayatı yeniden başlatma projesi olması gerekirdi. Her türlü cefaya tahammül gösterip İslamsız bir hayata tahammül göstermememiz gerekirdi.

Ama biz İslam'a davette sabır gösteremedik. Böyle de olabilir dedik. Laiklik ve demokrasi ile de idare edebiliriz dedik. Hep daha az zalim bir efendi arayan köle mantığıyla hareket ettik. Ve işte hali pür melalimiz!..

Şimdi şu sabır ayında İslami bir hayattan uzak bir atmosferde bayatlamış vaazlarla durumu idare etmeye çalışıyoruz. Toplumsal dönüşüm zaferimiz sabırsızlığımız yüzünden akamete uğramışken ve bütün direnç noktalarımız bir bir düşmüşken biz nafilelerle Allah (c.c.)'dan bağışlanma diliyoruz!

Allah merhametlilerin en merhametlisidir. Tövbe edip yeniden azmedersek kim bilir beklide affeder!

Kim bilir belki de Musa (a.s.)'ın kavmine seslendiği gibi bir sesleniş affımıza kapı aralayacaktır.

'…Musa:Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helak mı edeceksin? Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın' dedi.' (A'raf:155)

Ya Allaaah! Ya Sabır!